Sayfa 3088/7020 İlkİlk ... 208825882988303830783086308730883089309030983138318835884088 ... SonSon
Arama sonucu : 56156 madde; 24,697 - 24,704 arası.

Konu: Sanat Mozaik

  1. Amerikali humanist yazar Kurt Vonnegut’in dogum yildonumu (11 Kasim 1922)



    “O kedi besigini yaptigi an, babamin insanlarin oyun dedigi seye yakin bir isle mesgul oldugunu gordugum en yakin andi. Baskalarinin buldugu numaralara, oyunlara ve kurallara hic meyli yoktu. Eskiden ablam Angela’nin bir albumu vardi ve icinde Time dergisinden kesilmis, kafasini dagitmak icin hangi oyunlari oynadigi soruldugunda babamin, ‘Etrafta gercek oyunlar suruyle devam edip giderken, uydurulmus olanlara neden tenezzul edeyim ki?’ dedigini anlatan bir kupur vardi” Kedi Besigi



    "Making that cat's cradle was the closest I ever saw my father come to playing what anybody else would call a game. He had no use at all for tricks and games and rules that other people made up. In a scrapbook my sister Angela used to keep up, there was a clipping from Time magazine where somebody asked Father what games he played for relaxation, and he said, 'Why should I bother with made-up games when there are so many real ones going on?"

  2. Amerikali komedyen, oyuncu, yazar Jonathan Harshman Winters'in dogum yildonumu (11 Kasim 1925)





    "Basariyi bekleyemedim. Bu yuzden onsuz ilerledim."



    "Eger gemin sana gelmiyorsa, sen ona dogru yuz."

  3. Amerikali roman yazari Noah Gordon'in dogum gunu (11 Kasim 1926)

    "Bernardo Espina icin kotu donemler havanin kursun gibi agir oldugu ve gunesin tum yakiciligiyla gokyuzune asili kaldigi bir gunde basladi. O sabah hamile bir kadinin suyu gelmeye basladiginda geriye kalan iki hastayi gonderince kalabalik dispanser hemen hemen tumuyle bosalmisti. Kadin, hastasi bile degildi. Aslinda o uzun suredir gecmeyen oksurugu nedeniyle babasini muayeneye getirmisti. Bebek onun besinci cocuguydu ve zamaninda gelmisti dunyaya. Pembe renkli kaygan erkek cocugu ellerine alan Espina onu yavasca tokatladiginda gurbuz ve sevimli bebegin attigi cigliklar disarida bekleyenlerin neseli kahkahalarla yanit vermesine neden oldu.

    Dogumla neselenen Espina guzel bir gunun uyandirdigi yersiz umutlara kapildi. Ogleden sonrasi icin verilmis bir sozu ya da yapmasi gereken bir isi yoktu. Cocuklar suyun icinde oynarken bir sepet sekerleme ile bir sise tinto alarak Estrella ile irmak kenarina gidip bir agacin golgesinde oturmayi ve bir yandan sekerleme yiyip tinto icerken diger yandan sakince karisiyla sohbet etmeyi tasarliyordu." Son Yahudi – Ispanya’da Ates ve Kan



    "The bad time began for Bernardo Espina on a day when the air hung heavy as iron and the arrogant sunshine was a curse. That morning his crowded dispensary had been almost emptied when a pregnant woman’s water burst, and he banished from the room the two patients who remained. The woman was not even a patient but a daughter who had brought her old father to see the physician about a cough that wouldn’t go away. The babe was her fifth and emerged into the world without delay. Espina caught the slick, rose-colored boy child in his hands, and when he patted the tiny nates the thin yowling of the lusty little peón brought cheers and laughter from those who waited outside.

    The delivery lifted Espina’s spirits, a false promise of a fortunate day. He wasn’t committed for the afternoon, and he was thinking he would pack a basket with sweetmeats and a bottle of tinto and go with his family to the river, where the children could splash while he and Estrella sat in the shade of a tree and sipped and nibbled and talked quietly."

  4. Panama dogumlu Meksikali yazar Carlos Fuentes’in (Macías) dogum yildonumu (11 Kasim 1928)

    "Eger yenilgi oksuzse ve utkunun yuz babasi varsa, yalanin da bircok cocugu vardir. Buna karsin dogrunun soyunu surdurecek kimsesi yoktur. Dogru yalnizdir, bekardir. Kisiler bu yuzden yalani yeglerler. Yalan baskalariyla iletisim kurmamiza, keyiflenmemize yarar, bizi suca ve sevince ortak eder. Oteki yanda, dogrular bizi insanlardan uzaklastirir, bizi kusku ve kiskancliklarla cevrili adaciklara donusturur. Bu yuzden yalanlarla dolu oyunlar oynariz. Dogrularin neden oldugu yalnizliklardan kurtulmak icin." Laura Díaz'li Yillar



    "Si bien era cierto que la derrota es huérfana y la victoria tiene cien padres, la mentira, en cambio, tiene muchos hijos, pero la verdad carece de descendencia. La verdad existe solitaria y célibe, por eso la gente prefiere la mentira; nos comunica, nos alegra, nos hace partícipes y cómplices. La verdad, en cambio, nos aisla y nos convierte en islas rodeadas de sospecha y envidia. Por eso jugamos tantos juegos mentirosos. Para no soportar las soledades de la verdad."



    "Duyuruyu okuyorsun; boyle bir is onerisiyle her zaman karsilasilmaz. Bir daha, bir daha okuyorsun. Baska kimselere degil, yalnizca senin icin yazilmis sanki. Dalginlikla puronun kulu cay fincanina dusuyor; ucuz ve pasakli bir kahvede oturmus cay iciyordun. Bir daha oku hele: Genc bir tarihci araniyor; durust, duzenli. Konusulan Fransizcayi kusursuz bilen. Bir sure sekreterlik yapabilecek. Genc olacak, Fransizcayi bilecek, bir sure Fransa’da yasamis olursa daha iyi. Ayda uc bin peso, yeme icme onlardan; rahat bir de oda, gunes goren, calismaya elverisli. Altinda bir kendi adin eksik. Sanki goze carpar kara harflerle, Felipe Montero’yu ariyoruz, demeleri eksik. Felipe Montero, Sorbonne’un eski burslu ogrencisi, kafasina ipe sapa gelmez bir suru sey doldurulmus, sararmis belgeleri didiklemeye alismis tarihci, ayda dokuz yuz pesoya talim eden yardimci ogretmen. Ama bu duyuruda gercekten boyle yaziyorsa insanin icine kurt dusebilir, birisi saka etmis olmasin sakin. Adres: Donceles Sokagi, 815. Kendin gideceksin, telefon yok. Masaya hesabi ve bahsisi birakip kalktin, cantani kaptin. Bir baskasi, senin gibi, seninle ayni durumda bir baska genc tarihci bu duyuruyu coktan okumus, senden once davranip isi kapivermistir belki, oyle saniyorsun. Kose basina dogru yururken bu dusunceyi kafandan atmaya calisiyorsun. Otobus beklerken bir sigara yakiyorsun, tarihleri yineliyorsun, sessizce, kafanin icinden; uykulu ogrencilerin sana saygi gostermeleri icin bilmen gerekli olan tarihleri. Kendini hazirlamak zorundasin. Otobus geliyor iste, sen kara ayakkabilarinin uclarina dikkatle bakiyorsun..." Korlerin Sarkisi



    "Lees y relees el aviso. Parece dirigido a ti, a nadie más. Distraído, dejas que la ceniza del cigarro caiga dentro de la taza de té que has estado bebiendo en este cafetín sucio y barato. Tú releerás. Se solicita historiador joven. Ordenado. Escrupuloso. Conocedor de la lengua francesa. Conocimiento perfecto, coloquial. Capaz de desempeñar labores de secretario. Juventud, conocimiento del francés, preferible si ha vivido en Francia algún tiempo. Tres mil pesos mensuales, comida y recámara cómoda, asoleada, apropiada estudio. Sólo falta tu nombre. Sólo falta que las letras más negras y llamativas del aviso informen: Felipe Montero. Se solicita Felipe Montero, antiguo becario en la Sorbona, historiador cargado de datos inútiles, acostumbrado a exhumar papeles amarillentos, profesor auxiliar en escuelas particulares, novecientos pesos mensuales. Pero si leyeras eso, sospecharías, lo tomarías a broma. Donceles 815. Acuda en persona. No hay teléfono. Recoges tu portafolio y dejas la propina. Piensas que otro historiador joven, en condiciones semejantes a las tuyas, ya ha leído ese mismo aviso, tomado la delantera, ocupado el puesto. Tratas de olvidar mientras caminas a la esquina. Esperas el autobús, enciendes un cigarrillo, repites en silencio las fechas que debes memorizar para que esos niños amodorrados te respeten. Tienes que prepararte. El autobús se acerca y tú estás observando las puntas de tus zapatos negros. Tienes que prepararte..."

  5. Alman yazar, sair, cevirmen ve editor Hans Magnus Enzensberger'in dogum gunu (11 Kasim 1929)

    "Butun Ingilizler yalancidir. Ama bunu benim soylememin ne yarari var? Ben kendim de Ingiliz'im. Oyleyse ben de yalanciyim. Bu durumda az once iddia ettigim sey dogru olamaz: Yani butun Ingilizlerin yalanci oldugu. Ama Ingilizler dogruyu soyluyorlarsa az once soyledigim sey de dogru olmali. Oyleyse yalanciyiz biz!" Sayi Seytani



    "Alle Engländer sind Lügner. Aber was ist, wenn ich das sage? Ich bin schließlich selber ein Engländer. Also lüge ich auch. Aber dann kann das, was ich eben behauptet habe, nicht stimmen: daß alle Engländer lügen. Wenn sie aber die Wahrheit sagen, dann muß auch das, was ich vorhin gesagt habe, wahr sein. Also lügen wir doch!“



    "Muhabir, silahli bir cete bir hastaneyi yerle bir ederken oradaymis. Bu askeri bir harekat degildi. Hic kimse adamlari tehdit etmiyordu; sehirde silah sesleri duyulmuyordu. Hastane onceden de saldiriya ugramisti ve ancak asgari donanima sahipti. Failler ofkeli bir titizlikle yol aliyorlardi. Yataklar parcalaniyor, serum ve ilac siseleri kiriliyordu; kamuflaj elbiseli ceteciler daha sonra az sayidaki aletlere giristiler. Tek rontgen makinesini, sterilizatoru ve oksijen tupunu kullanilmaz duruma getirdikten sonra rahatlayabildiler ancak. Bu zombilerin her biri, ufukta kavgalarin sonunun gorunmedigini biliyordu; her biri, hemen ertesi gun, yasaminin kurtulmasinin yaralarini dikecek bir doktorun varligina bagli olabilecegini biliyordu. Amaclarinin en kucuk hayatta kalma sansini bile yok etmek oldugu acikca goruluyor. Buna reductio ad insanitatem denilebilir. Kollektif cilginlik ‘gelecek’ kavraminin yitirilmesine neden olmus. Artik yalnizca yasanan an var. Tutarlilik artik yok. Varligini surdurme gudusu gecersiz hale getirilmis." Ic Savas Manzaralari



    "Dieser Reporter war dabei, wie eine Bande von Bewaffneten ein Hospital zertrümmerte. Das war keine militärische Aktion. Niemand bedrohte die Männer, Schüsse waren in der Stadt nicht zu hören. Das Krankenhaus war bereits schwer beschädigt und nur noch mit dem Nötigsten ausgestattet. Die Täter gingen mit wütender Gründlichkeit vor. Betten wurden aufgeschlitzt, Flaschen mit Blutserum und mit Medikamenten zerschmettert; dann machten sich die Bewaffneten in ihren verdreckten und zerschlissenen Tarnanzügen über die wenigen Apparate her. Sie waren erst zufrieden, als das einzige Röntgengerät, der Sterilisator und der Sauerstoffapparat unbrauchbar gemacht waren. Jeder von diesen Zombies wußte, daß ein Ende der Kämpfe nicht abzusehen war; jeder wußte, daß schon am nächsten Tag sein Leben davon abhängen würde, ob ein Arzt da wäre, der ihn zusammenflicken könnte. Es ging ihnen offenbar darum, auch noch die geringste Überlebenschance zu vernichten. Man könnte das die reductio ad insanitatem nennen. Im kollektiven Amoklauf ist die Kategorie der Zukunft verschwunden. Es gibt nur noch die Gegenwart. Konsequenzen existieren nicht mehr. Das Regulativ der Selbsterhaltung ist außer Kraft gesetzt."

  6. 1948 yilinda En Iyi Film Akademi Odulu alacak olan, basrollerinde Gregory Peck, Dorothy McGuire ve John Garfield’in rol aldigi romatik drama Centilmenlik Anlasmasi / Namus Sozu (Gentleman's Agreement - Barriera invisibile) 11 Kasim 1947 tarihinde Chicago’da gosterime girdi.




  7. Ingiliz yazar, sair, filolog ve profesor J. R. R. Tolkien, Yuzuklerin Efendisi: Iki Kule (The Lord of the Rings, Vol. II: The Two Towers - Il Signore degli Anelli - Vol. 2 - Le due Torri) romanini 11 Kasim 1954 tarihinde George Allen & Unwin araciligiyla yayimladi.

    " 'Ben buradaki hicbir seyi sevmiyorum,' dedi Frodo, 'ister basamak olsun, ister tas; ister et olsun ister kemik. Toprak, hava ve su, sanki hepsi lanetlenmis. Ama yolumuz boyle gidiyor.'

    'Evet oyle,' dedi Sam. "'Zaten burada hic olmamaliydik, yola cikmadan once bu konuda daha fazla sey ogrenmeliydik. Ama sanirim bu hep boyle olur. Eski masallardaki ve sarkilardaki butun o kahramanliklar Bay Frodo: Maceralar yani, oyle derdim adlarina. Hep bunlarin, o masallarin mukemmel kisilerin cikip aradigi seyler oldugunu dusunurdum, cunku onlar macera isterlerdi, cunku maceralar heyecan verici, yasam ise biraz SIKICIYDI; bunu spor olsun diye yapiyorlardi falan filan. Fakat gercekten onemli olan oykulerde, ya da akilda kalan oykulerde boyle olmuyor.' "



    'I don’t like anything here at all.' said Frodo, 'step or stone, breath or bone. Earth, air and water all seem accursed. But so our path is laid.'

    'Yes, that’s so,' said Sam, 'And we shouldn’t be here at all, if we’d known more about it before we started. But I suppose it’s often that way. The brave things in the old tales and songs, Mr. Frodo, adventures, as I used to call them. I used to think that they were things the wonderful folk of the stories went out and looked for, because they wanted them, because they were exciting and life was a bit dull, a kind of a sport, as you might say.But that’s not the way of it with the tales that really mattered, or the ones that stay in the mind.' ”

  8. Akademi Odul adayligi bulunan, 2 Golden Globe ve 3 Emmy Odullu Italyan kokenli Amerikali aktor, senarist, yapimci ve yonetmen Stanley Tucci'nin dogum gunu (11 Kasim 1960)




Sayfa 3088/7020 İlkİlk ... 208825882988303830783086308730883089309030983138318835884088 ... SonSon

Yer İmleri

Yer İmleri

Gönderi Kuralları

  • Yeni konu açamazsınız
  • Konulara cevap yazamazsınız
  • Yazılara ek gönderemezsiniz
  • Yazılarınızı değiştiremezsiniz
  •