Mao Ze Tung (1893-1976) II. Dünya Harbi'nden sonra çıkan iç savaşı kazanıp, Çin'de komünizmi kurdu. 1978'de başa geçen Deng ise Batının "serbest piyasa sistemini" kısaca özel mülkiyete dayalı girişimci kapitalizmi inşa etti. Kalkınma modeli olarak Japonya'nın "cari fazla" hedefine kilitlenmiş ihracata dönük sanayileşmesini aldılar. Bu, ideolojik olarak Rusya'dan kopmaları demekti. Rusya ve Doğu Avrupa ülkeleri 1990'a kadar sosyalizmde direndi. Dirençleri kırılınca çok partili Batı tipi demokrasi ile kapitalizme aynı anda geçmek istediler, yüzlerine gözlerine bulaştırdılar. Çin ise "komünizm ile kapitalizmi" sentezleyerek "komüntalizm"i kurup, misli görülmemiş bir başarıya imza attı. Çin, bugün dünyanın en büyük ekonomisidir. En büyük üretim merkezidir. "Çok üreten-az tüketen" bir işgücü vardır. Cari fazlaları sayesinde ellerinde çok büyük bir finans kapital (döviz rezervi diye okuyun) birikmiştir. Rakipleri ABD'ye kıyasla, askeri harcamaları düşüktür. Temel bilimlerde ve mühendislikte ilk dört ülkeden biri olmuşlardır (Diğerleri ABD, Almanya ve Japonya.) Çin, dünyaya askeri değil üretim gücüyle hâkim olmak istemektedir. Amerika, dünyanın her yerinde asker bulundururken, Çin dünyanın her yerine mühendis ve usta işçiler yollamaktadır. Dünyanın 100 yerinde Konfüçyüs Enstitüsü kuran Şanghay Fudan Üniversitesi şimdi de 1.5 milyar dolar yatırımla Macaristan'da Avrupa yerleşkesini kurma kararı almış. Batılılar, bu "Çin kültür emperyalizmidir!" diyormuş. Bak sen şu işe? -
Ege Cansen -
Yer İmleri