-
Metallica, Moth into Flame’in muzik videosunu 26 Eylul 2016’da Blackened etiketiyle yayinladi.

https://www.youtube.com/watch?v=4tdKl-gTpZg
-
27 Eylul Dunya Turizm Gunu

-
Isvicreli filozof, sair ve elestirmen Henri Frederic Amiel'in dogum yildonumu (27 Eylul 1821)

"Ruzgara kapilip giden kisi, yuksek ilkelere kendini yonlendirmeyen kisi, ideali, inanisi olmayan kisi, sadece dunya mobilyasinin bir parcasidir, hareketli bir ozne olmayip sessiz bir nesnedir, bir ses degil bir yankidir. Barometrenin hareketsiz havanin itaatkar bir usagi ve ruzgar gulunun hareket eden havanin alcakgonullu hizmetkari olmasi gibi, ic yasami olmayan bir insan da cevresinin kolesidir."
-
Amerikali yazar Harriet Beecher Stowe, Uncle Tom's Cabin (Tom Amca'nin Kulubesi - La Capanna dello Zio Tom) romanini 27 Eylul 1852 tarihinde Troy, New York'ta yayinladi.
"Soguk bir Subat aksamustu gec saatlerde Kentucky'nin P. kasabasinda iki beyefendi onlerinde birer kadeh sarapla iyi dosenmis bir yemek salonunda oturuyorlardi. Gorunurde hizmetci yoktu ve iki bey iskemleleri birbirine iyice yaklastırmis, hararetle tartisiyorlardi.
Aslina bakarsaniz baslarken uygun bir dil kullanmak amaciyla iki beyefendi deyip gectik. Ancak dikkatle incelendiginde biri, dogrusunu soylemek gerekirse pek de beyefendi tanimina uymuyordu. Kaba, bayagi yuz cizgileri ve daha iyi bir yer kapmak icin cevresindekileri dirsekleyerek yukselmeye calisan dusuk duzeyli birinin tipik gostergesi olan o kasinti tavriyla kisa boylu, tiknaz bir adamdi. Bir suru cig rengin alacasindan olusmuş yelegi, neseyle sallanan sarı benekli mavi atkisi ve genel havasina pek uyan cafcafli bir boyunbagiyla asiri derecede suslu pusluydu."

"Late in the afternoon of a chilly day in February, two gentlemen were sitting alone over their wine, in a well-furnished dining parlor, in the town of P -- -- , in Kentucky. There were no servants present, and the gentlemen, with chairs closely approaching, seemed to be discussing some subject with great earnestness.
For convenience sake, we have said, hitherto, two gentlemen. One of the parties, however, when critically examined, did not seem, strictly speaking, to come under the species. He was a short, thick-set man, with coarse, commonplace features, and that swaggering air of pretension which marks a low man who is trying to elbow his way upward in the world. He was much over-dressed, in a gaudy vest of many colors, a blue neckerchief, bedropped gayly with yellow spots, and arranged with a flaunting tie, quite in keeping with the general air of the man."
-
1926 yilinda Nobel Edebiyat Odulu'nu alan, Italyan yazar Grazia Deledda'nin dogum yildonumu (27 Eylul 1871)

"Her dag, her koy kilisesi, her sato kalintisi, her orman, her magara, kendi hazinesini saklar. Kimin koydugu hazineyi? Bu soruyu sorarsaniz, son derece makul aciklamalar getirirler size. Sardinya'nin, tarihinin her doneminde, özellikle Sarazenler, Gotlar ve Vandallar eliyle ugradigi savaslar, akinlar, yagmalar, belleklerde belli belirsiz bir iz birakmistir, dolayisiyla cok eski atalarimizin, para, mucevher ve degerli taslardan olusan hazinelerini, isgalcilerin talanindan kurtarmak icin erisilmez yerlere gizledikleri ve bu hazinelerin buyuk bir bolumunun, ilk sahipleri oyle istedigi ya da tam tersine onlar istemese de, gizli yerlerde kaldigi, hala varligini korudugu soylenir.Buraya kadar anlattiklarim, isin dogal kismi. Dogaustu kismi ise, hazinelerin basinda seytanin nobet tuttugudur. Bu son derece koklu inanca gore, insanlar belli bir sure sonunda hazineyi bulamazlarsa, onu bizzat seytan sahiplenip cehenneme goturecektir; altin ve incilerin bulundugu testilere ya da mucevher kutularina, o altin ve inciler yerine, bir o kadar komur ve kul birakarak. Hazineler efsanesinin oyle derin kokleri vardir ki, herhangi bir kimse, kisisel emegi ve zekasiyla ya da belki de dolandiricilik ve ahlaksizlik yoluyla, soyle ya da boyle bir servet edinmeye gorsun, halk arasinda o kisinin bir aschisorgiu, yani bir hazine buldugu soylentisi yayilir hemen." Sardinya Efsaneleri

"Ogni montagna, ogni chiesa di campagna, ogni rudere di castello, ogni bosco ed ogni grotta na-sconde il suo tesoro. Posto da chi?... Se fate questa domanda vi si dànno delle spiegazioni plausibi-lissime. Si ha un vago ricordo delle guerre, delle escursioni, dei saccheggi sofferti in ogni tempo dalla Sardegna, e specialmente dai Saraceni, dai Goti e dai Vandali, e si dice che i nostri antichissimi avi nascondessero in siti impenetrabili i loro tesori - denaro, gioielli e pietre preziose -, per scamparli dall'espilazione degli invasori, e che la maggior parte di questi tesori, rimasti nei nascondigli per volontà o contro la volontà dei primi possessori, sussista ancora. Sin qui il naturale. Il sovrannaturale è la credenza radicalmente invalsa che a guardia dei tesori vigili il diavolo: il diavolo che, se alla fine di un certo tempo gli uomini non ritrovano il tesoro, se ne appropria lui stesso e se lo porta indice all'inferno, lasciando nelle anfore o negli scrigni contenenti l'oro e le perle, tanta bella quantità di carbone o di cenere. La leggenda dei tesori ha così profonde radici da noi che non appena un individuo è riuscito, col suo lavoro e con la sua intelligenza, o magari con l'inganno e la perversità, ad acquistarsi qualche fortuna, subito la voce del popolino afferma che egli ha trovato un aschisorgiu, cioè un tesoro."
"Ama kucuk ogrencimizin ilgisini en cok ceken sey Signor Carlino' nun kitapcisiydi, cunku orada defter, murekkep ve kalem uclari, yani kelimelerin, kelimelerden de cok insanin dusuncelerinin isaretlere donusturulmesine izin veren butun o buyulu seyler satilirdi."

"Ma quella che più interessa la nostra scolaretta è la libreria del signor Carlino, dove si vendono i quaderni, l'inchiostro, i pennini; tutte quelle cose magiche, insomma, con le quali si può tradurre in segni la parola, e più che la parola il pensiero dell'uomo."
-
Rus yazar Ivan Aleksandrovic Goncarov’un olum yildonumu (27 Eylul 1891)
“Kis, yanina yaklasilmaz, soguk bir guzel kadin gibi huyunu hic degistirmeden sicaklarin gelecegi belli gunlere kadar uzar; ne umulmadik gunesli havalarla insanlari sasirtir, ne de gorulmemis soguklarla bellerini buker.”

“Winter, like a cold, unapproachable beauty, retains her character until the lawful season of thaw has arrived. Never does she mock one with unexpected softenings of the air; never does she triple-harness the earth with unheard-of degrees of frost.”
“Mesela deniz. Tanri eksik etmesin ama bizden uzak olsun daha iyi. Insana huzun vermekten baska seye yaramaz. Baktikca aglayacaginiz gelir. Bu ucsuz bucaksiz su kitlesi onunde ruh ezilip buzulur. Hic degismeden, alabildigine uzayip giden bu guzel manzarada yorulan goz, dinlenecek bir yer bulamaz.”

“The sea, for example? Never mind about that! It brings man only sorrow; looking at it makes him feel like crying. The heart is flummoxed in the face of the boundless shroud of waters, and there is nothing upon which to rest one’s gaze, tormented as it is by the vast scene’s monotony.”
-
Fransiz yazar ve sair Remy de Gourmont’nun olum yildonumu (27 Eylul 1915)

“Erkekler aska asik olarak baslarlar,kadinlara asik olarak bitirirler; kadinlarda erkeklere asik olarak baslar, aska asik olarak bitirirler. / L'uomo comincia con l'amare l'amore e finisce con l'amare una donna. La donna comincia con l'amare un uomo e finisce con l'amare l'amore. / Man begins by loving love and ends by loving a woman. Woman begins by loving a man and ends by loving love.”
-
Fransiz ressam ve heykeltiras Edgar Degas'nin olum yil donumu (27 Eylul 1917)
Prova di balletto (The Ballet Rehearsal, 1875)

https://www.youtube.com/watch?v=_X878q2uOSk
Gönderi Kuralları
- Yeni konu açamazsınız
- Konulara cevap yazamazsınız
- Yazılara ek gönderemezsiniz
- Yazılarınızı değiştiremezsiniz
-
Forum Rules
Yer İmleri