-
"Ben efendimiz, 'hayir' oyu verdim. 'Hayir', yuz kere 'hayir'! Butun soyledikleriniz aklimdaydi: Gerekliligi, hicbir ise yaramayacagi, birlesme, cikarlarimiz. Siz hakli olabilirsiniz ama ben politikadan anlamam. Boyle seyleri baskalari dusunsun. Ama Ciccio Tumeo namuslu adamdir; fakirdir, zavallidir, salvari deliktir (burada av pantolonunun yamali kicina vurdu) ama gordugu iyilikleri unutmaz. Belediyedeki o domuzlar benim oyumu yuttular, cignediler ve sonra istedikleri gibi tukurduler. Ben kara dedim, onlar bana ak dedirttiler! Bir kerecik kendi dusundugumu soyleyecek oldum, o kan emici suluk Sedéra beni hice saydi, sanki ben hic yokmusum, hic esamem okunmazmis gibi yapti. Ondan bin kat iyi bir adam olan beni, Donnafugata'nin Buyuk Kilise'nin orgcusu, merhum Leonardo oglu Francesco oglu Tumeo La Manna'yi pabucuna saydi. Bir de adina bir mazurka bestelemistim, herifin o... (kendini tutmak icin parmagini isirdi) citkirildim kizi dogdugunda!" Leopar

“Io, Eccellenza, avevo votato 'no.' 'No,' cento volte 'no.' Ricordavo quello che mi avevate detto: la necessità, l'inutilità, l'unità, l'opportunità. Avrete ragione voi ma io di politica non me ne sento. Lascio queste cose agli altri. Ma Ciccio Tumeo è un galantuomo, povero e miserabile, coi calzoni sfondati (e percuoteva sulle sue chiappe gli accurati rattoppi dei pantaloni da caccia) e il beneficio ricevuto non lo aveva dimenticato; e quei porci in Municipio s'inghiottono la mia opinione, la masticano e poi la cacano via trasformata come vogliono loro. Io ho detto nero e loro mi fanno dire bianco! Per una volta che potevo dire quello che pensavo quel succhiasangue di Sedàra mi annulla, fa come se non fossi mai esistito, come se fossi niente immischiato con nessuno, io che sono Francesco Tumeo La Manna fu Leonardo, organista della Madre Chiesa di Donnafugata, padrone suo mille volte e che gli ho anche dedicato una mazurka composta da me quando è nata quella... (e si morse un dito per frenarsi) quella smorfiosa di sua figlia!”
-
"Sicilyalilar hic bir zaman duzelmek istemeyeceklerdir, cunku kendilerini kusursuz sayarlar; kendini begenmislikleri yoksulluklarinin cok ustundedir. Yabancilardan gelecek bir saldiri ya da Sicilya'nin kendi icinden yukselen bir ozgurluk sesi, onlarin ulastıklarini sandiklari kusursuzluk hulyalarını bozar, hic birsey beklememekten mutlu yasamlarini alt ust eder; duzinelerle degisik uluslar tarafindan ezildikleri icin gorkemli bir tarihleri oldugunu sanip satafatlı bir cenaze toreni hakettiklerine inanirlar."

"I Siciliani non vorranno mai migliorare per la semplice ragione che credono di essere perfetti: la loro vanità è più forte della loro miseria; ogni intromissione di estranei sia per origine sia anche, se si tratti di Siciliani, per indipendenza di spirito, sconvolge il loro vaneggiare di raggiunta compiutezza, rischia di turbare la loro compiaciuta attesa del nulla; calpestati da una decina di popoli differenti essi credono di avere un passato imperiale che dà loro diritto a funerali sontuosi."
-
-
-
Virginia, Jamestown'daki The Post-Journal yerel gazetesinin baski hatasi


-
Polonya'nin en unlu sairlerinden, Turkiye sevdalisi Adam Bernard Mickiewicz'in dogum yildonumu (24 Aralik 1798)
Benim tatli sevgilim, kuslar gibi sevincli
sarki soyler neseli, civiltili.
Her ani bal gibi tatli,
Her notasi sen, isiltili
Asla bitmesin isterim sarkisi
Hep soylesin, soylesin, soylesin isterim
Gozleri parlak, gulucuk dolu
Yanaklari kiraz, disleri inci
Dalarim yuzunun tum guzelligine
Ayiramam gozlerimi dudaklarindan
Hep opmek, opmek, opmek isterim.

When my sweetheart, in happy mood,
Sings, trills and chirrups like a bird,
I savour each sweet moment,
And dwell on each happy note.
I have no wish to interrupt;
I only want to listen, listen, listen.
When her eyes flash merry and bright,
And her cheeks are red as berries,
Her pearly teeth flashing white,
Then boldly I gaze deeply into her eyes,
And her mouth, wanting to kiss her -
I only want to kiss kiss kiss her!
-
Ingiliz sair ve kultur elestirmeni Matthew Arnold’in dogum yildonumu (24 Aralik 1822)

Deniz durgun bu gece
Sular yukselmis; mehtap vurmus
Bogazin uzerine, karsi kiyida bir isikk
Parildiyor ve yitiyor; ulkemin aydinlik yamaclari
Dingin korfezin ardinda boylu boyunca uzanmakta.
Pencereye gel, gece havasi cok guzel
Dalgalarin havaya karistigi
Denizin ay'la aklanan karayla bulustugu yerde.
Dinle! dalgalarin önüne katip getirdigi
Cekilirken surukleyip sahile firlattigi
Cakiltaslarinin kukreyisini duyarsin
Baslayan, biten, ve sonra yeniden
Urkek, aheste bir makamda baslayan
Bitmeyen huzunlu bir nagmeden
Sair uzun zaman once
Isitmisti bunu ege sahillerinde
Ve insan acilarinin bulanik gelgitini
Animsatmisti ona.
Bize de bu irak kuzey denizinde
Birseyler anlatabilir elbette.
Inanc denizi de bir zamanlar
Boyle kabarmisti, ve sarmalamisti
Dunyanın tum kiyilarini
Parlak, firfirli bir kusak gibi.
Fakat simdi yalnizca
Huzunlu, agir agir cekilen dalgalarin
Gurulyusu geliyor kulagima.
Gece ruzgarinin nefesine katiyorlar
Genis, kasvetli kiyilardan topladiklari ciplak cakiltaslarini.
Sevgilim! durust olalim birbirimize karsi
Cunku onumuzde bir dusler diyari gibi uzanan
Bu hengameli, bu guzel, bu yeni dunyada
Aslinda ne sevinc, ne ask, ne isik
Ne guven, ne huzur; ne de acinin caresi var
Bizler burada karanliga gomulen bir ovadayiz sanki
Vurdumduymaz ordular geceleri vuruşurken
Aklimizda mucadele ve kacis fikirleri.
-
Ingiliz roman yazari, gazeteci ve karikaturcu William Makepeace Thackeray'in olum yildonumu (24 Aralik 1863)
"Icinde bulundugumuz yuzyilin daha yirmi yasini doldurmamis oldugu siralardaydi. Haziran ayinda gunesli bir sabah, Miss Pinkerton'in Chiswick Cikmazi'ndaki ozel kiz okuluna, basi peruklu, sapkasi uc koseli, sisman bir arabacinin saatte dort kilometre hizla surdugu, kosum takimlari paril paril goz alan bir araba geldi."

"While the present century was in its teens, and on one sunshiny morning in June, there drove up to the great iron gate of Miss Pinkerton's academy for young ladies, on Chiswick Mall, a large family coach, with two fat horses in blazing harness, driven by a fat coachman in a three-cornered hat and wig, at the rate of four miles an hour."

“Kadinlar yalniz fethetmeyi degil, fetholunmayi da severler.”

“Toplum icinde giyilebilecek en guzel elbise, iyi bir espri anlayisidir.”
Gönderi Kuralları
- Yeni konu açamazsınız
- Konulara cevap yazamazsınız
- Yazılara ek gönderemezsiniz
- Yazılarınızı değiştiremezsiniz
-
Forum Rules
Yer İmleri