-
Isvecli sair ve roman yazari Karin Boye’nin olum yildonumu (24 Nisan 1941)
Tok gun, asla buyuk gun degil.
En guzel gun en susuz gunlerden biri.
Bir amaci ve anlami var elbet yolculugumuzun
bu yolculuk her cabaya deger.
En buyuk amac bir gecelik dinlenme,
Atesin yakildigi ve ekmegin aceleyle
bolundugu yer.
Orada, yanliz bir gece uyur insan,
uykusuz guvencli olur, dusleriniz sarkilarla dolar.
Durma devam et yoluna, devam et! Gun isiyor.

The day of plenty, never is the greatest.
The best day is a day of craving thirst.
Yes, there is a meaning in our journey --
But ‘tis the pathway, which is worth our while.
The thing to aim for is a nightlong rest,
Where the fire’s lit and bread is shared in haste.
In places, where you go to sleep but once,
Your sleep is safe, your dream is full of song.
Move on, move on! The new day dawns ahead.
Endless is our marvellous adventure.
-
2 Akademi , 11 Golden Globe, 3 Emmy, 10 Grammy, 1 BRIT, 1 Tony Odulu ve Baskanlik Ozgurluk Madalyasi sahibi Amerikali sarkici, oyuncu, yonetmen, produktor ve yapimci Barbara Joan "Barbra" Streisand'in dogum gunu (24 Nisan 1942)


-
Kanadali yazar Lucy Maud Montgomery’nin olum yildonumu (24 Nisan 1942)

“Yarinin icinde, henuz hicbir hata olmayan yepyeni bir gun oldugunu dusunmek ne guzeldir.”
-
19. yuzyil Amerikan edebiyatinin onde gelen roman yazarlarindan Willa (Sibert) Cather’in olum yildonumu (24 Nisan 1947)
" 'Soyler misin bana Niel, kadinlar gercekten yemekten sonra erkeklerle birlikte sigara iciyorlar mi, kendini bilen kadinlar? Bu hosuma gitmezdi benim. Kadin oyuncular icin tamam ama kadinlar erkeklerin yaptigi her seyi yaparlarsa cekici olmazlar."
"Mrs. Forrester Niel'e cok sasirtici bir sey soylemis gibi soyle bir bakti. 'Ah, tam bu iste! Bu iki sey bagdasmaz. Spor yapmak, yuksekokula gitmek, yemekten sonra sigara icmek - Hosuna gidiyor mu bu senin? Erkekler kadinlarin kendilerinden farkli olmasindan hoslanmazlar mi? Eskiden oyleydi.'
Niel guldu. Evet, bu kuskusuz Mrs. Forrester'in kusaginin dusuncesiydi." Kaybolup Giden Bir Kadin

“ 'And tell me, Niel, do women really smoke after dinner now with the men, nice women? I shouldn’t like it. It’s all very well for actresses, but women can’t be attractive if they do everything that men do.'
Mrs. Forrester glanced at him as if he had said something shocking. 'Ah, that’s just it! The two things don’t go together. Athletics and going to college and smoking after dinner — Do you like it? Don’t men like women to be different from themselves? They used to.'
Niel laughed. Yes, that was certainly the idea of Mrs. Forrester’s generation."

“Buyuk askin oldugu yerde daima mucizeler vardir.”

“Agaclari seviyorum cunku yasamak zorunda olduklari hayata, diger varliklardan daha iyi teslim olmus gibi bir halleri var.”
-
Fransiz yazar ve sair Christian Bobin’in dogum gunu (24 Nisan 1951)

“Yazmak, asilmasi imkansiz bir duvara bir kapi çizmek ve sonra o kapiyi acmaktir.”
“Sozlerimizde olan biten hicbir sey yok artik. Suretlerimiz bizi kor etti. Ruhumuzun bizi sikan yuzlerini yikadik. Tanri bizlerden isik yillari uzakta. Oysa yeni dogmus bir bebek, elinin kucucuk bir hareketiyle yakalayabiliyor onu. Cingeneler, serseri kediler ve hatmi cicekleri, sonsuzluk hakkinda bizim artik bilmedigimiz bir seyler biliyor.” Nese - Insan

“Il ne se passe plus rien dans nos paroles. Nos images nous ont aveuglés. Nous avons lavé nos visages de l'âme qui nous gênait. Dieu est à des années-lumière de nous, même si un nouveau-né l'attrape d'un petit tour de main. Les gitans, les chats errants et les roses trémières savent quelque chose sur l'éternel que nous ne savons plus.”
-
Ingiliz muzisyen ve sarkici David Bowie, 8.studyo albumu Diamond Dogs’i 24 Nisan 1974’de RCA Victor etiketiyle piyasaya surdu.
-
Italyan soprano Carmen Giannattasio'nun dogum gunu (24 Nisan 1975)


-
20. yuzyil Latin Amerika edebiyatinin onde gelen roman yazarlarindan Kubali - Fransiz roman ve deneme yazari ve muzikolog Alejo Carpentier’in olum yildonumu (24 Nisan 1980)
“Insaat bir karinca yuvasi gibiydi. Bu tuglalar, her mevsim ve her yil hic ara vermeden kaleye tasiniyordu. Bir sure sonra ‘Ti Noel’, bu calismanin on iki yildan fazla bir zamandir surdugunu, tum Kuzey Ovasi halkinin bu iste calismasi icin zor kullanilarak seferber edildigini ogrendi. Buna karsi girisilen her turlu gosteri kanli bicimde bastirilmisti. Hic duraklamadan bir asagi bir yukari yuruyen zenci, Sans-Souci’nin oda orkestralarinin, uniformalardaki gorkemin ve bahcelerde budanmis simsirler arasinda suslu puslu kaideleri uzerinde guneste isinan ciplak beyaz heykellerinin, Bay Lenormand de Mézy’nin konutunda surdurdugu kolelikten daha igrenc bir kolelik sonucu ortaya ciktigini dusunmeye basladi. Hatta buradaki durum daha da beterdi. Cunku kendisi gibi siyah, kivircik ve yassi burunlu, kendisi gibi damgali bir zenciden dayak yemenin derin ezikligi icindeydi. Bu durum, bir evdeki cocuklarin anne ve babalarini, torunlarin buyukanne ve buyukbabalarini, gelinlerin kayinvalidelerini dovmelerine benziyordu. Eskiden, buyuk ciftlik sahipleri kolelerini bir sakarlik yapmadikca oldurmemeye ozen gosterirlerdi. Cunku olenin yerine baskasini almak pahaliya mal olurdu. Oysa burada, bir zencinin olumu devlet hazinesi icin bir deger tasimiyordu: Cocuk doguracak zenci kadinlar oldukca - ki vardi ve her zaman da olacaktir- Bonnet de l’Évéque Daginin tepesine tugla tasiyacak isciler hic eksik olmayacakti.” Bu Dunyanin Kralligi

"Para dejarlo al pie de la fortaleza que se iba edifcando como comejenera, como casa de termes, con aquellos granos de barro cocido que ascendían hacia ella, sin tregua, de soles a lluvias, de pascuas a pascuas. Pronto supo Ti Noel que esto duraba ya desde hacía más de doce años y que toda la población del Norte había sido movilizada por la fuerza para trabajar en aquella obra inverosímil. Todos los intentos de protesta habían sido acallados en sangre. Andando, andando, de arriba abajo y de abajo arriba, el negro comenzó a pensar que las orquestas de cámara de Sans-Souci, el fausto de los uniformes y las estatuas de blancas desnudas que se calentaban al sol sobre sus zócalos de almocárabes entre los bojes tallados de los canteros, se debían a una esclavitud tan abominable como la que había conocido en la hacienda Monsieur Lenormand de Mezy. Peor aún, puesto que había una infinita miseria en lo de verse apaleado por un negro, tan negro como uno, tan belfudo y pelicrespo, tan narizñato como uno; tan igual, tan mal nacido, tan marcado a hierro, posiblemente, como uno. Era como si en una misma casa los hijos pegaran a los padres, el nieto a la abuela, las nueras a la madre que cocinaba. Además, en tiempos pasados los colonos se cuidaban mucho de matar a sus esclavos —a menos de que se les fuera la mano—, porque matar a un esclavo era abrirse una gran herida en la escarcela. Mientras que aquí la muerte de un negro nada costaba al tesoro público: habiendo negras que parieran —y siempre las había y siempre las habría—, nunca faltarían trabajadores para llevar ladrillos a la cima del Gorro del Obispo."
Gönderi Kuralları
- Yeni konu açamazsınız
- Konulara cevap yazamazsınız
- Yazılara ek gönderemezsiniz
- Yazılarınızı değiştiremezsiniz
-
Forum Rules
Yer İmleri