Sayfa 2490/7020 İlkİlk ... 149019902390244024802488248924902491249225002540259029903490 ... SonSon
Arama sonucu : 56156 madde; 19,913 - 19,920 arası.

Konu: Sanat Mozaik

  1. Fransiz Empresyonist ressam (Jacob-Abraham) Camille Pissarro'nun dogum yildonumu (10 Temmuz 1830)



    Avenue de l'Opera (The Avenue de l'Opera, Sunlight, Winter Morning, 1898)


  2. Sirp asilli Amerikali mucit, fizikci ve elektrofizik uzmani Nikola Tesla'nin dogum yildonumu (10 Temmuz 1856)

    "Bireyler arasindaki kavgalar, tipki devletlerle milletler arasindakiler gibi, kelimenin en genis anlamiyla, daima yanlis anlasmalardan; bir baskasinin gorus acisini takdir etme kabiliyetsizliginden kaynaklanir. Bu da cehaletten, kendi alanlarinda degil ama karsilikli alanlardaki cehaletlerinden dolayidir. Ihtilaf tehlikesi, her insanda bulunan mucadelecilik ozelliginin baskinligina bagli olarak artiyor. Dogustan gelen bu savascilik temayullerine direnmek icin en iyi yol, baskalarinin faaliyetlerinden yana cehaletin, genel kulturun sistemli bir sekilde arttirilmasi yoluyla defedilmesidir. Bu amaci gozardi etmeden fikir teatisinin ve karsilikli iliskilerin desteklenmesi cok onemlidir."



    "Fights between individuals, as well as governments and nations, invariably result from misunderstandings in the broadest interpretation of this term. Misunderstandings are always caused by the inability of appreciating one another's point of view. This again is due to the ignorance of those concerned, not so much in their own, as in their mutual fields. The peril of a clash is aggravated by a more or less predominant sense of combativeness, posed by every human being. To resist this inherent fighting tendency the best way is to dispel ignorance of the doings of others by a systematic spread of general knowledge. With this object in view, it is most important to aid exchange of thought and intercourse."





    "Bugun onlarin olsun; ama ugrunda calistigim gelecek benimdir."



    "Bugunun bilim insanlari matematigi ve deneyleri dallandirdi ve denklem uzerine denklemlere saptilar ve sonunda gerceklikle alakasi olmayan bir yapi olusturdular."

  3. Kolombiya Universitesi'nde edebiyat profesoru, Yunan ve Dogu edebiyatı alanlarinda uzman Amerikali sair Clement Clarke Moore’un olum yildonumu (10 Temmuz 1863)

    …Gozleri nasil da parildar gamzeleri ne kadar sen,
    Yanakları gule benzer, burnu ise kiraza
    Genis yuzuyle kahkaha attiginda
    Hop Hop oynar yuvarlacik gobegi tombul ve tiknazdir
    Yasli neseli bir Cin gibi
    Ve ben onu gordugumde gulmekten alamam kendimi…



    …His eyes—how they twinkled! his dimples how merry!
    His cheeks were like roses, his nose like a cherry!
    He had a broad face and a little round belly,
    That shook when he laughed, like a bowlful of jelly.
    He was chubby and plump, a right jolly old elf,
    And I laughed when I saw him, in spite of myself…

  4. Fransiz roman ve deneme yazari, edebi elestirmen Marcel Proust'un dogum yil donumu (10 Temmuz 1871)

    "Tiyatro sanatcilari benim gozumde uslup ve oyunlariyla bir sanatsal gercegin tek temsilcileri olmaktan ciktigindan beri, onlarin kendileriyle ilgilenir olmustum; eski bir komik romanin kahramanlarini seyreder gibi, oyundaki saf genc kizin, salona yeni giren genc bir soylunun cehresini gorunce, oyunda kendisine askini itiraf eden yakisikli delikanliyi dalgin dalgin dinleyisini, ote yandan delikanlinin, sevda tiradinin yaylim atesinin ortasinda, yan taraftaki locada oturan yasli hanima, muhtesem incilerine carpilarak atesli bir bakis firlatisini gormekten hoslaniyordum; boylece, ozellikle de sanatcilarin ozel hayatlari hakkinda Saint-Loup'nun verdigi bilgiler sayesinde, sozlu oyunun ardinda sessiz ve anlamlı ikinci bir oyunun oynanisini seyrediyordum; aslinda siradan olmakla birlikte sozlu oyun da ilgimi cekiyordu; cunku sahne isiklarinin altinda, oyuncunun yuzune makyaj ve kartondan bir baska yuzun, ruhuna bir rolun repliklerinin yapismasiyla, bir oyunun kahramanlari olan o gecici ve canli kisiliklerin bir saatligine filizlenip gelistigini hissediyordum; bu kisilikler de cekicidir, onlari sever, takdir eder, kendilerine acir, tiyatrodan ciktigimizda tekrar bulmak isteriz, ama onlar artık dagilip oyundaki formuna sahip olmayan bir oyuncuya, oyuncunun yuzunu gostermeyen bir metne, mendille silinen renkli bir pudraya donusmusler, kisacasi, kendilerinden hicbir iz tasimayan unsurlar olmuslardir yeniden; temsilin sona ermesiyle hic vakit gecirmeden cozulmeleri, tipki sevdigimiz bir kisinin yok olmasi gibi, bizi benligin gercekliginden supheye dusurup olum konusunda dusundurur." Guermantes Tarafi



    "Depuis que les acteurs n’étaient plus exclusivement, pour moi, les dépositaires, en leur diction et leur jeu, d’une vérité artistique, ils m’intéressaient en eux-mêmes ; je m’amusais, croyant avoir devant moi les personnages d’un vieux roman comique, de voir du visage nouveau d’un jeune seigneur qui venait d’entrer dans la salle, l’ingénue écouter distraitement la déclaration que lui faisait le jeune premier dans la pièce, tandis que celui-ci, dans le feu roulant de sa tirade amoureuse, n’en dirigeait pas moins une œillade enflammée vers une vieille dame assise dans une loge voisine, et dont les magnifiques perles l’avaient frappé ; et ainsi, surtout grâce aux renseignements que Saint-Loup me donnait sur la vie privée des artistes, je voyais une autre pièce, muette et expressive, se jouer sous la pièce parlée, laquelle d’ailleurs, quoique médiocre, m’intéressait ; car j’y sentais germer et s’épanouir pour une heure, à la lumière de la rampe, faites de l’agglutinement sur le visage d’un acteur d’un autre visage de fard et de carton, sur son âme personnelle des paroles d’un rôle.Ces individualités éphémères et vivaces que sont les personnages d’une pièce séduisante aussi, qu’on aime, qu’on admire, qu’on plaint, qu’on voudrait retrouver encore, une fois qu’on a quitté le théâtre, mais qui déjà se sont désagrégées en un comédien qui n’a plus la condition qu’il avait dans la pièce, en un texte qui ne montre plus le visage du comédien, en une poudre colorée qu’efface le mouchoir, qui sont retournées en un mot à des éléments qui n’ont plus rien d’elles, à cause de leur dissolution, consommée sitôt après la fin du spectacle, font, comme celle d’un être aimé, douter de la réalité du moi et méditer sur le mystère de la mort."




    "Ask, kalbin zaman ve mekana duyarlilik kazanmasidir."



    "Gercek bir kesif yolculugu icin yeni yerlere ulasmak gerekmez, yeni gozlere sahip olmak da yeterlidir."

  5. Fransiz sair Paul Verlaine, 10 Temmuz 1873'de sair sevgilisi Arthur Rimbaud'u silahla yaraladi.

    Rimbaud'nun Verlaine'e kendisinden ayrılacagini soylemesi uzerine Verlaine Rimaud'ya tabanca ile iki el ates etti ve iki yil kurek mahkumu oldu.


  6. Italyan surrealist ressam ve yazar Giorgio De Chirico'nun dogum yil donumu (10 Temmuz 1888)

    Il Canto d'Amore (The Song of Love, 1914)







    Gunesli bir gunde yuruyen bir adamin golgesi, dunyadaki tum dinlerden daha fazla gizem barindiriyor. / Son più gli enigmi nell’ombra di un uomo che cammina in pieno sole che in tutte le religioni del passato, del presente o del futuro."


    Archeologi (The Archeologists, 1968)


  7. Kubali sair Nicolás Guillén’in dogum yildonumu (10 Temmuz 1902)

    Ask dilenen gece.
    Soguk yel, gok kulrengi.
    Olu gunes.
    Ask dilenen gece.
    Kapali gozkapaklarini dusunuyorum onun,
    ask dilenen gece,
    kansiz dizlerini dusunuyorum onun,
    ask dilenen gece,
    ve yesil tirnakli ellerini,
    solgunlugunu alninin,
    ve tikanmis agzini onun...
    ask dilenen gece,
    ask dilenen gece,
    ask dilenen gece.
    Hayir,
    adimlarim uzre yuruyor cunku,
    hayir;
    cunku bana seslendi, selamliyor beni,
    hayir,cunku gecisine bakiyorum cenaze alayinin,
    hayir,
    cunku gulumsuyor bana, uzanivermis,
    uzanivermis, yumusacik ve uzanivermis,
    olmus bir tek vurusta, uzanivermis...

    Hayir.



    La tarde pidiendo amor.
    Aire frío, cielo gris.
    Muerto sol.
    La tarde pidiendo amor.
    Pienso en sus ojos cerrados,
    la tarde pidiendo amor,
    y en sus rodillas sin sangre,
    la tarde pidiendo amor,
    y en sus manos de uñas verdes,
    y en su frente sin color,
    y en su garganta sellada...
    La tarde pidiendo amor,
    la tarde pidiendo amor,
    la tarde pidiendo amor.
    No.
    No, que me sigue los pasos,
    no;
    que me habló, que me saluda,
    no;
    que miro pasar su entierro,
    no;
    que me sonríe, tendida,
    tendida, suave y tendida,
    sobre la tierra, tendida,
    muerta de una vez, tendida...

    No.

  8. Ingiliz bilim kurgu yazari (Parkes Lucas Beynon Harris) John Wyndham’in dogum yildonumu (10 Temmuz 1903)

    "Anlamaya calisma zahmetine girdiklerinde kadinlarin en karmasik ve hassas makineleri kullanabildiklerini ve kullandiklarini pekala biliyorsun. Ama genelde, zorunlu olmadiklari surece anlamaya calismaya zahmet etmeyecek kadar tembeller. Cazip bir caresizlik geleneginin kadinsi bir erdem olarak rasyonalize edildigi bir kulturde, yapmalari gereken isi baskasinin uzerine yikabildikleri surece neden zahmet edecekler ki? Normalde, boyle bir yapmacikligi yok etmek icin ugrasmaya degmez. Tersine, herkesin tesvik ettigi bir tavir bu. Erkekler de zavalli sevgililerinin elektrikli supurgelerini yigitce onararak ve patlamis ampullerini beceriyle degistirerek desteklediler. Butun bu sacmalik her iki taraf icin de kabul edilebilirdi. Mizaclarinin narinligini ve erkeklere pek sevimli gelen bagimliliklarini pratik sebepler tamamliyordu ve ellerini kirletmek zorunda kalan erkek oluyordu." Triffidlerin Gunu



    “You know perfectly well that women can and do – or rather did – handle the most complicated and delicate machines when they took the trouble to understand them. What generally happens is that they’re too busy to take the trouble unless they have to. Why should they bother when the tradition of appealing helplessness can be rationalized as a womanly virtue – and the job just shoved off on to somebody else? …Men have played up to it by stoutly repairing the poor darling’s vacuum cleaner, and capably replacing the blown fuse. The whole charade has been accepatable to both parties. Tough practicality complements spiritual delicacy and charming dependence – and he is the mug who gets his hands dirty.”

Sayfa 2490/7020 İlkİlk ... 149019902390244024802488248924902491249225002540259029903490 ... SonSon

Yer İmleri

Yer İmleri

Gönderi Kuralları

  • Yeni konu açamazsınız
  • Konulara cevap yazamazsınız
  • Yazılara ek gönderemezsiniz
  • Yazılarınızı değiştiremezsiniz
  •