Sayfa 2508/7020 İlkİlk ... 150820082408245824982506250725082509251025182558260830083508 ... SonSon
Arama sonucu : 56156 madde; 20,057 - 20,064 arası.

Konu: Sanat Mozaik

  1. Fransiz ressam Charles-André van Loo'nun olum yildonumu (15 Temmuz 1765)

    Persée et Andromède (Perseus and Andromeda, 1735 - 1740)




    Le Grand Turc donnant un concert à sa maîtresse (The Grand Turk Giving a Concert to his Mistress, 1737)


  2. Kolombiya Universitesi'nde edebiyat profesoru, Yunan ve Dogu edebiyatı alanlarinda uzman Amerikali sair Clement Clarke Moore’ın dogum yildonumu (15 Temmuz 1779)


    …Gozleri nasil da parildar gamzeleri ne kadar sen,
    Yanakları gule benzer, burnu ise kiraza
    Genis yuzuyle kahkaha attiginda
    Hop Hop oynar yuvarlacik gobegi tombul ve tiknazdir
    Yasli neseli bir Cin gibi
    Ve ben onu gordugumde gulmekten alamam kendimi…



    …His eyes—how they twinkled! his dimples how merry!
    His cheeks were like roses, his nose like a cherry!
    He had a broad face and a little round belly,
    That shook when he laughed, like a bowlful of jelly.
    He was chubby and plump, a right jolly old elf,
    And I laughed when I saw him, in spite of myself…

  3. Bulfinch Mitolojisi kitabiyla taninan Amerikali yazar Thomas Bulfinch'in dogum yildonumu (15 Temmuz 1796)

    "Gunun birinde kutunun kapagini kaldirdi ve icine bakti. Hemen o anda kutudan, talihsiz insanoglunun basina gelebilecek, bedeni icin gut, romatizma, kolik ve zihni icin kıskanclik, kin, intikam gibi cok sayida felaket disari kacti ve uzaklara dagilarak gozden kayboldular. Pandora telas icinde kapgi kapamaya ugrasti ama ne yazik ki kutunun icindekilerin tumu kacmisti, biri disinda: UMUT. Iste bu yuzden gunumuzde etrafimiz ne kadar kotulukle dolu olursa olsun umut bizi asla birakmaz ve bizler ona sahip oldukca hicbir hastalik bizi perisan edemez."



    "One day she slipped off the cover and looked in. Forthwith there escaped a multitude of plagues for hapless man,-- such as gout, rheumatism, and colic for his body, and envy, spite, and revenge for his mind,-- and scattered themselves far and wide. Pandora hastened to replace the lid; but, alas! The whole contents of the jar had escaped, one thing only excepted, which lay at the bottom, and that was HOPE. So we see at this day, whatever evils are abroad, hope never entirely leaves us; and while we have THAT, no amount of other ills can make us completely wretched.



    "Ask ki, yeryuzunde yasayan herkes uzerinde gucu olan bir tanridir ve eger eski gelenekler dogruyu soyluyorsa burada da hukmu olmali onun."



    "Love, a god all powerful with us who dwell on the earth, and, if old traditions say true, not less so here."



    "Oyalama yollarindan biri de kocasinin babasi Laertes’in cenaze cadiri icin bez dokudugunu soylemesiydi. Bu kumas ne zaman hazir olursa o zaman taliplerinden birini sececegine soz verdi. Gunduzleri bezi dokuyor, geceleri ise yaptigini sokuyordu. Surekli yapildigi halde bir turlu bitmeyen isler icin kullanilan Penelope dokumasi lafi da buradan gelir."



    "One of her arts of delay was engaging in the preparation of a robe for the funeral canopy of Laertes, her husband's father. She pledged herself to make her choice among the suitors when the robe was finished. During the day she worked at the robe, but in the night she undid the work of the day. This is the famous Penelope's web, which is used as a proverbial expression for anything which is perpetually doing but never done."

  4. Rosetta Tasi veya Resid Tasi (The Rosetta Stone), 15 Temmuz 1799'da Misir'da kale yapimindaki bir kazi sirasinda rastlanti eseri bir Fransiz askeri tarafindan bulundu.



    Tas, belli basli uc Misir tapinagina gonderilmek amaciyla Demotik (Misir'da halkin kullandigi dil), Hiyeroglif ve Antik Yunanca olmak uzere 3 dilde yazilmistir.


  5. Ingiliz kadin haklari savunucusu ve sufrajet Emmeline Pankhurst'un dogum yildonumu (15 Temmuz 1858)



    “Kadinlarin basarili olamayacagini dusunen sizlere sunu soylemek isterim: Ingiliz hukumetini bu pozisyona getirmeyi basardik. Hukumet artik su alternatifle yuzlesmek zorunda: Kadinlar artik ya oldurulecek, ya da oy kullanacak.”

  6. Ispanyol romantik yazar ve sair Rosalía de Castro’nun olum yildonumu (15 Temmuz 1885)

    Usulcacik, agirdan aksaktan,
    Gidiyorum Bastabales yolunda
    Suskun bir aksam vakti.

    Gonlumun yolunda;
    Gunes batmadigi surece,
    Kiyida bir tasa cokuyorum.

    Ve oturmus bakiyorum
    Ayin nasil dogduguna,
    Nasil da batmaya durdugunu gunesin.

    Nasil indigini gokyuzunde,
    nasil battigini
    Ay ote yandan dogarken

    Nereye dogdugunu bilmeden.
    Nereye gittigini boyle yapayalniz,
    ona baksa da uzgun gozler

    Ne bir soz soyler bize ne de kulak verir.
    Isiticek olsa bizi, konusacak olsa bir cift soz,
    Ne cok soyleyecegi olacak kim bilir,



    Despacito, despacito,
    voy por la tarde callada
    de Bastábales camino.

    Camino de mi contento;
    y en tanto el sol no se esconde,
    en una piedra me siento.

    Y sentada estoy mirando
    cómo la luna va saliendo,
    cómo el sol sev a acostando

    Cual se acuesta, cual se esconde,
    mientras tanto corre la luna
    sin saberse para dónde.

    Para dónde va tan sola,
    sin que a los tristes que la miramos
    ni nos hable ni nos oiga.

    Que si oyera y nos hablara,
    muchas cosas le dijera,
    muchas cosas le contara.

  7. Isvicreli yazar ve sair Gottfried Keller'in dogum yildonumu (15 Temmuz 1890)

    "Bir derebeyi kalkar gelir, topraklara ve halka sahip cikar; dini butun olmayan bir papaz kilisesine gelenleri, inanmadigi seylere inandirmaya kalkarken, kilise gelirlerini rahat rahat, hatta onur duyarak yemekten kacinmaz; kendini begenmis bir ogretmen, saygin mesleginin sagladigi her turlu haktan yararlanir da eksik bilgisini artirmayi bir an bile aklina getirmez; erdemlikten uzak bir sanatci, isini kolay yonunden alip birtakim goz boyamalarla kendine un yapmayi basarir ve boylece gercek basari sahibinin hakki olan ekmegi ve unu calar; ya da bir uckagitci babadan kalma ya da turlu duzenbazlikla ele gecirdigi tuccar adini kotuye kullanir ve insafsiz ve vicdansizlikla binlerce kisinin disinden tirnagindan arttirdigi ve kara gun icin sakladigi paralari dolandirir ve tum bu insanlar utanilacak hallerine aglayacak yerde cevrelerine toplanan dostlariyla keyif catar, birbirinden guzel neseli aksamlar gecirirler." Seldwyla Insanlari



    "Wenn ein Fürst Land und Leute nimmt, wenn ein Priester die Lehre seiner Kirche ohne Überzeugung verkündet, aber die Güter seiner Pfründe mit Würde verzehrt; wenn ein dünkelvoller Lehrer die Ehren und Vorteile eines hohen Lehramtes inne hat und genießt, ohne von der Höhe seiner Wissenschaft den mindesten Begriff zu haben und derselben auch nur den kleinsten Vorschub zu leisten; wenn ein Künstler ohne Tugend, mit leichtfertigem Tun und leerer Gaukelei sich in Mode bringt und Brot und Ruhm der wahren Arbeit vorwegstiehlt; oder wenn ein Schwindler, der einen großen Kaufmannsnamen geerbt oder erschlichen hat, durch seine Torheiten und Gewissenlosigkeiten Tausende um ihre Ersparnisse und Notpfennige bringt, so weinen alle diese nicht über sich, sondern erfreuen sich ihres Wohlseins und bleiben nicht einen Abend ohne aufheiternde Gesellschaft und gute Freunde."

  8. Alman edebiyat elestirmeni, dusunur Walter Benjamin'in dogum yil donumu (15 Temmuz 1892)



    "Seven kisi sevilenin sadece kusurlarina, bir kadinin sadece garipliklerine ve zayifliklarina baglilik duymaz, onu, kadinin yuzundeki kirisiklarla benler; eprimis elbiselerle carpik bir yuruyus butun guzelliklerden daha surekli ve daha acimasizca baglar. Herkes coktan gecirmistir bu tecrubeyi. Peki nicin? Duyumun yerinin kafada olmadigini, bir pencereyi, bir bulutu, bir agaci beynimizde degil, daha cok onlari gordugumuz yerde algiladigimizi ileri suren ogreti dogruysa, sevgiliye bakarken de oyle, kendi disimizda oluruz. Ama bu sefer eziyet veren bir gerilim ve hayranlik icinde. Duyum gozleri kamasmis bicimde, bir kus surusu gibi, kadinin yaydigi isik icinde ucusup durur. Nasil kuslar agacin gizleyen yapraklari arasinda korunak ararsa, duyumlar da golgeli kirisiklara, hos bir eda tasimayan el-kol hareketlerine ve sevilen govdenin goze carpmayan kusurlarina siginir, sinip gizlendikleri o yerlerde guven bulurlar. Ve gecip gidenlerden hicbiri hayranin ask atesinin tam da buralarda, kusurlu koselerde, kinanacak yerlerde yuvalandiginin farkina bile varmaz." Tek Yon



    "Wer liebt, der hängt nicht nur an »Fehlern« der Geliebten, nicht nur an Ticks und Schwächen einer Frau, ihn binden Runzeln im Gesicht und Leberflecken, vernutzte Kleider und ein schiefer Gang viel dauernder und unerbittlicher als alle Schönheit. Man hat das längst erfahren. Und warum? Wenn eine Lehre wahr ist, welche sagt, daß die Empfindung nicht im Kopfe nistet, daß wir ein Fenster, eine Wolke, einen Baum nicht im Gehirn, vielmehr an jenem Ort, wo wir sie sehen, empfinden, so sind wir auch im Blick auf die Geliebte außer uns. Hier aber qualvoll angespannt und hingerissen. Geblendet flattert die Empfindung wie ein Schwarm von Vögeln in dem Glanz der Frau. Und wie Vögel Schutz in den laubigen Verstecken des Baumes suchen, so flüchten die Empfindungen in die schattigen Runzeln, die anmutlosen Gesten und unscheinbaren Makel des geliebten Leibs, wo sie gesichert im Versteck sich ducken. Und kein Vorübergehender errät, daß gerade hier, im Mangelhaften, Tadelnswerten die pfeilgeschwinde Liebesregung des Verehrers nistet."

Sayfa 2508/7020 İlkİlk ... 150820082408245824982506250725082509251025182558260830083508 ... SonSon

Yer İmleri

Yer İmleri

Gönderi Kuralları

  • Yeni konu açamazsınız
  • Konulara cevap yazamazsınız
  • Yazılara ek gönderemezsiniz
  • Yazılarınızı değiştiremezsiniz
  •