Sayfa 2846/7020 İlkİlk ... 184623462746279628362844284528462847284828562896294633463846 ... SonSon
Arama sonucu : 56156 madde; 22,761 - 22,768 arası.

Konu: Sanat Mozaik

  1. Belcikali ressam Emile Claus'un dogum yildonumu (27 Eylul 1849)

    The Cock Fight, 1882




    The Old Gardener, 1885


  2. Amerikali yazar Harriet Beecher Stowe, Uncle Tom's Cabin (Tom Amca'nin Kulubesi - La Capanna dello Zio Tom) romanini 27 Eylul 1852 tarihinde Troy, New York'ta yayinladi.


    "Soguk bir Subat aksamustu gec saatlerde Kentucky'nin P. kasabasinda iki beyefendi onlerinde birer kadeh sarapla iyi dosenmis bir yemek salonunda oturuyorlardi. Gorunurde hizmetci yoktu ve iki bey iskemleleri birbirine iyice yaklastirmis, hararetle tartisiyorlardi.

    Aslina bakarsaniz baslarken uygun bir dil kullanmak amaciyla iki beyefendi deyip gectik. Ancak dikkatle incelendiginde biri, dogrusunu soylemek gerekirse pek de beyefendi tanimina uymuyordu. Kaba, bayagi yuz cizgileri ve daha iyi bir yer kapmak icin cevresindekileri dirsekleyerek yukselmeye calisan dusuk duzeyli birinin tipik gostergesi olan o kasinti tavriyla kisa boylu, tiknaz bir adamdi. Bir suru cig rengin alacasindan olusmus yelegi, neseyle sallanan sari benekli mavi atkisi ve genel havasina pek uyan cafcafli bir boyunbagiyla asiri derecede suslu pusluydu."



    "Late in the afternoon of a chilly day in February, two gentlemen were sitting alone over their wine, in a well-furnished dining parlor, in the town of P -- -- , in Kentucky. There were no servants present, and the gentlemen, with chairs closely approaching, seemed to be discussing some subject with great earnestness.

    For convenience sake, we have said, hitherto, two gentlemen. One of the parties, however, when critically examined, did not seem, strictly speaking, to come under the species. He was a short, thick-set man, with coarse, commonplace features, and that swaggering air of pretension which marks a low man who is trying to elbow his way upward in the world. He was much over-dressed, in a gaudy vest of many colors, a blue neckerchief, bedropped gayly with yellow spots, and arranged with a flaunting tie, quite in keeping with the general air of the man."

  3. Fransiz ressam Louis-Auguste Girardot'nun dogum yildonumu (27 Eylul 1856)

    Femme du Riff, 1897




    Jeune femme au vase, 1903


  4. 1926 yilinda Nobel Edebiyat Odulu'nu alan, Italyan yazar Grazia Deledda'nin dogum yildonumu (27 Eylul 1871)



    "Her dag, her koy kilisesi, her sato kalintisi, her orman, her magara, kendi hazinesini saklar. Kimin koydugu hazineyi? Bu soruyu sorarsaniz, son derece makul aciklamalar getirirler size. Sardinya'nin, tarihinin her doneminde, ozellikle Sarazenler, Gotlar ve Vandallar eliyle ugradigi savaslar, akinlar, yagmalar, belleklerde belli belirsiz bir iz birakmistir, dolayisiyla cok eski atalarimizin, para, mucevher ve degerli taslardan olusan hazinelerini, isgalcilerin talanindan kurtarmak icin erisilmez yerlere gizledikleri ve bu hazinelerin buyuk bir bolumunun, ilk sahipleri oyle istedigi ya da tam tersine onlar istemese de, gizli yerlerde kaldigi, hala varligini korudugu soylenir.Buraya kadar anlattiklarim, isin dogal kismi. Dogaustu kismi ise, hazinelerin basinda seytanin nobet tuttugudur. Bu son derece koklu inanca gore, insanlar belli bir sure sonunda hazineyi bulamazlarsa, onu bizzat seytan sahiplenip cehenneme goturecektir; altin ve incilerin bulundugu testilere ya da mucevher kutularina, o altin ve inciler yerine, bir o kadar komur ve kul birakarak. Hazineler efsanesinin oyle derin kokleri vardir ki, herhangi bir kimse, kisisel emegi ve zekasiyla ya da belki de dolandiricilik ve ahlaksizlik yoluyla, soyle ya da boyle bir servet edinmeye gorsun, halk arasinda o kisinin bir aschisorgiu, yani bir hazine buldugu soylentisi yayilir hemen." Sardinya Efsaneleri



    "Ogni montagna, ogni chiesa di campagna, ogni rudere di castello, ogni bosco ed ogni grotta na-sconde il suo tesoro. Posto da chi?... Se fate questa domanda vi si dànno delle spiegazioni plausibi-lissime. Si ha un vago ricordo delle guerre, delle escursioni, dei saccheggi sofferti in ogni tempo dalla Sardegna, e specialmente dai Saraceni, dai Goti e dai Vandali, e si dice che i nostri antichissimi avi nascondessero in siti impenetrabili i loro tesori - denaro, gioielli e pietre preziose -, per scamparli dall'espilazione degli invasori, e che la maggior parte di questi tesori, rimasti nei nascondigli per volontà o contro la volontà dei primi possessori, sussista ancora. Sin qui il naturale. Il sovrannaturale è la credenza radicalmente invalsa che a guardia dei tesori vigili il diavolo: il diavolo che, se alla fine di un certo tempo gli uomini non ritrovano il tesoro, se ne appropria lui stesso e se lo porta indice all'inferno, lasciando nelle anfore o negli scrigni contenenti l'oro e le perle, tanta bella quantità di carbone o di cenere. La leggenda dei tesori ha così profonde radici da noi che non appena un individuo è riuscito, col suo lavoro e con la sua intelligenza, o magari con l'inganno e la perversità, ad acquistarsi qualche fortuna, subito la voce del popolino afferma che egli ha trovato un aschisorgiu, cioè un tesoro."



    "Ama kucuk ogrencimizin ilgisini en cok ceken sey Signor Carlino' nun kitapcisiydi, cunku orada defter, murekkep ve kalem uclari, yani kelimelerin, kelimelerden de cok insanin dusuncelerinin isaretlere donusturulmesine izin veren butun o buyulu seyler satilirdi."



    "Ma quella che più interessa la nostra scolaretta è la libreria del signor Carlino, dove si vendono i quaderni, l'inchiostro, i pennini; tutte quelle cose magiche, insomma, con le quali si può tradurre in segni la parola, e più che la parola il pensiero dell'uomo."

  5. Rus ressam Elena Andreevna Kiseleva'nin dogum yildonumu (27 Eylul 1878)

    Trinity day (sketch), 1907






  6. Rus yazar Ivan Aleksandrovic Goncarov’un olum yildonumu (27 Eylul 1891)

    “Kis, yanina yaklasilmaz, soguk bir guzel kadin gibi huyunu hic degistirmeden sicaklarin gelecegi belli gunlere kadar uzar; ne umulmadik gunesli havalarla insanlari sasirtir, ne de gorulmemis soguklarla bellerini buker.”



    “Winter, like a cold, unapproachable beauty, retains her character until the lawful season of thaw has arrived. Never does she mock one with unexpected softenings of the air; never does she triple-harness the earth with unheard-of degrees of frost.”




    “Mesela deniz. Tanri eksik etmesin ama bizden uzak olsun daha iyi. Insana huzun vermekten baska seye yaramaz. Baktikca aglayacaginiz gelir. Bu ucsuz bucaksiz su kitlesi onunde ruh ezilip buzulur. Hic degismeden, alabildigine uzayip giden bu guzel manzarada yorulan goz, dinlenecek bir yer bulamaz.”



    “The sea, for example? Never mind about that! It brings man only sorrow; looking at it makes him feel like crying. The heart is flummoxed in the face of the boundless shroud of waters, and there is nothing upon which to rest one’s gaze, tormented as it is by the vast scene’s monotony.”

  7. 27 Eylul 1911

    "Dun Wenzel Alani'nda iki kiza rastladim; birinden hayli uzun sure ayiramadim gozlerimi, oysa ozellikle otekisinin, benim pek gec fark ettigime gore evcil bir yumusakligi iceren kahverengi, plili, onu biraz acik bol bir manto giymis obur kizin nazli bir boynu ve narin bir burnu vardi, simdi animsayamadigim bir nedenden saclari guzeldi. – Belvedere'de bol pantolonu uzerinden sarkan bir adam; islik caliyor, kendisine baktim mi duruyor, gozlerimi baska yana cevirince yeniden basliyor; nihayet ben baksam da islik calmasina ara vermez oluyor. – Buyuk ve zarif bir dugme, bir kizin giysisinin yenine guzelce oturtulmus. Kiz, giysi icinde nasil hareket edecegini de iyi biliyor. Amerikan cizmelerinin uzerinde suzuluyor giysi. Guzel bir sey benim elimden ne kadar da seyrek cikiyor; oysa yaptigi isteki guzelligin ayrimina varmaksizin dugmeyi oldugu yere ilistiren terzi bunu basariyor. - O anda agzindan cikan sozlerden bagimsiz, anlattigi oykuyu basindan sonuna memnunlukla kucaklayan gozleriyle Belvedere yolunda ilerleyen kadin. – Gurbuz bir kizin boynunu sert bir devinimle soylece dondurusu."



    27. September 1911

    "Gestern auf dem Wenzelsplatz 2 Mädchen begegnet, zu lange den Blick auf einer gehalten, während gerade die andere, wie sich zu spät zeigte, einen häuslich weichen braunen faltigen weiten vorn ein wenig offenen Mantel trug, zarten Hals und zarte Nase hatte. Das Haar war in einer schon vergessenen Weise schön. – Alter Mann mit locker hängenden Hosen auf dem Belvedere. Er pfeift; wenn ich ihn anschaue, hört er auf; schaue ich weg, fängt er wieder an; endlich pfeift er auch wenn ich ihn anschaue. – Der schöne große Knopf schön angebracht unten auf dem Ärmel eines Mädchenkleides. Das Kleid auch schön getragen über amerikanischen Stiefeln schwebend. Wie selten gelingt mir etwas Schönes und diesem unbeachteten Knopf und seiner unwissenden Schneiderin gelingts. – Die Erzählerin auf dem Weg zum Belvedere, deren lebhafte Augen unabhängig von den augenblicklichen Worten zufrieden ihre Geschichte bis an ihr Ende überblickten – Mächtige halbe Halswendung eines starken Mädchens."

  8. Fransiz yazar ve sair Remy de Gourmont’nun olum yildonumu (27 Eylul 1915)



    “Erkekler aska asik olarak baslarlar,kadinlara asik olarak bitirirler; kadinlarda erkeklere asik olarak baslar, aska asik olarak bitirirler. / L'uomo comincia con l'amare l'amore e finisce con l'amare una donna. La donna comincia con l'amare un uomo e finisce con l'amare l'amore. / Man begins by loving love and ends by loving a woman. Woman begins by loving a man and ends by loving love.”

Sayfa 2846/7020 İlkİlk ... 184623462746279628362844284528462847284828562896294633463846 ... SonSon

Yer İmleri

Yer İmleri

Gönderi Kuralları

  • Yeni konu açamazsınız
  • Konulara cevap yazamazsınız
  • Yazılara ek gönderemezsiniz
  • Yazılarınızı değiştiremezsiniz
  •