Sayfa 5/19 İlkİlk ... 3456715 ... SonSon
Arama sonucu : 150 madde; 33 - 40 arası.

Konu: Kaybettiğinde neden suçu bir başkasında arıyorsunuz ?

  1. Borsa

    ilk defa 1409'da Brugge, Belçika'da kurumsallaştı ve hızla bulunduğu bölgenin yakınlarına yayıldı: Flandre, Gent, Amsterdam... Modern borsa sistemine en benzer sistem Anvers, Belçika'da kuruldu ve belgelenen ilk borsa iflasıda, 1636'da Hollanda'da gerçekleşti.

  2. İMKB

    Eski adıyla "İstanbul Menkul Kıymetler Borsası (İMKB)", yenilenen ismiyle "Borsa İstanbul",. Resmi olarak Aralık 1985'te açılan İMKB, 3 Ocak 1986'da 19 hisse senedi ile Cağaloğlu'ndaki binasında işleme başladı.

  3.  Alıntı Originally Posted by baba_baskan Yazıyı Oku
    Merhabalar ;




    ........ kişi tarafından alım yaptım Allah ondan razı olsun denilebildiği gibi.... Allah onu bildiği gibi yapsın deyip karşı tarafı yazılı bir şekilde linç etmeye kalkışıyoruz. Bunu yapmaya hakkımız yok. Bizler düşünen akıllı bireyleriz.




    Bu başlığı açtım. Benim gibi düşünen var yada yok. Söylemek yazmak istediklerinizi buradan paylaşmanız dileğiyle.
    selamlar,
    nefsin en büyük düşman olması, her daim kendisini tezkiye etme esasına dayanır bence...
    eğer nefis kavramı olmasa...insan hakikatı kaldırmayacağı için imtihan olamazdı....

    önerme şu şekilde kurulursa....
    karşındaki kişinin doğruyu söyleyip söylemediği...

    a-eğer doğruyu söylüyorsa....dediğini kabul eden....taklit etmiş olur.... (düşünme eylemi gerçekleşmemiş olur)
    sonuç olumlu olsa da hak etmemiş olur....
    b- eğer doğruyu söylemiyorsa....dediğini kabul eden....taklit etmiş olur...(düşünme eylemi gerçekleşmemiş olur)
    sonuç olumsuz olsa da hak etmiş olur....

    velhasıl, taklit düşünmeyi engelleyince.... asıl zararı her daim.... taklit edilen değil...taklit eden görür....

    nefiste, olumluda(taklit sonucu kendine pay çıkararak) da kendini tezkiye ederken....
    olumsuz da (karşındakini suçlayarak), kendinini tezkiye etmeye devam eder....

    insana ait her türlü fiilde geçerlidir....nefsin düşmanlığını, durduran tek şey akıldır...
    çünkü akıl, fiilin sorumluluğunu taşır....

    hülasa, düşünmeden yapılan taklit...yanlıştır...her ne kadar olumlu sonucu olsa da...
    düşünerek yapılan taklit ise sorumluluğu kabul etmek olunca... kalbin gizlediğidir....

    insan, karşısındakinin kalbinin gizlediğinden sorumlu değildir....
    ancak karşısındakinin fiilinin doğruluğu veya yanlışlığından sorumludur...

    bu yüzden düşünmeden taklit edenin...kimseyi suçlama hakkı yoktur...


    bin defa Allah razı olsun diyenler....ilk hatanızda....Allah bela versin diyorlarsa...

    Allah razı olsun....sözünü dilleriyle söyleyenlerdir.....

    eskiler derki,
    nefis, sebeblere sarılır....(birilerini takip etme , gruplar gibi)
    akıl, sebeblerle düşünür...(teknik, temel analiz öğrenme gibi)
    hakikat, sebeblerin ötesidir.... (nasip edileni, insanın tercihi doğrusunda kabullenmesi gibi)



    benim bakış açım böyle....selamlar....
    Son düzenleme : @yörük@; 30-10-2021 saat: 17:18.
    16.07.2024 - 10.12.2024

  4.  Alıntı Originally Posted by @yörük@ Yazıyı Oku
    selamlar,

    eskiler derki,
    nefis, sebeblere sarılır....(birilerini takip etme , gruplar gibi)
    akıl, sebeblerle düşünür...(teknik, temel analiz öğrenme gibi)
    hakikat, sebeblerin ötesidir.... (nasip edileni, insanın tercihi doğrusunda kabullenmesi gibi)



    benim bakış açım böyle....selamlar....

    Değerli yorumunuz için Çok teşekkür ederim. Her anımızda Sınanıyoruz.

  5. G20

    20 Maliye Bakanı ve Merkez Bankası Başkanı Grubu, dünyanın en büyük ekonomileri arasında yer alan 19 ülkeden ve Avrupa Birliği Komisyonu'ndan oluşuyor. Daha çok İngilizce Group of 20 (20 Grubu) kavramının kısaltması olan G20 adıyla bilinir.

    G20 ülkelerini Almanya, Amerika Birleşik Devletleri, Arjantin, Avustralya, Brezilya, Çin, Endonezya, Fransa, Güney Afrika, Güney Kore, Hindistan, İngiltere, İtalya, Japonya, Kanada, Meksika, Rusya, Suudi Arabistan, Türkiye ve Avrupa Birliği Komisyonu oluşturuyor.

  6. 1.8. 1994 TÜRKİYE KRİZİ

    1994 yılının başına gelindiğinde, Cumhuriyet tarihinin en büyük cari açığı ve
    kamu açığı makroekonomik dengesizliklerin boyutu görmek açısından yeterlidir. Orta-uzun
    dönemde sürdürülemeyecek olan bu yapı ve politikalar 1994 yılı Nisan ayında içine
    düşülen ağır iktisadi krizin oluşumundaki nedenlerdir.

  7. 1.8.1. Nisan 1994 Kararlarının Alınmasına Yol Açan Gelişmeler

    Kriz sinyallerinin alınmaya başlandığı 1993 yılının son ayları ile 1994 yılının
    Nisan ayı arasında geçen sürenin incelenmesi krizin yönetimi açısından da oldukça yanlış
    uygulamalara başvurulduğunu göstermektedir. Aşırı spekülatif sermaye girişinin ekonomik
    dengeler üzerindeki olumsuz etkilerini Türkiye kadar ağır yaşamış olan bazı gelişmekte
    olan ülkelerde krizin ortaya çıkmasıyla birlikte alınan önlemler ile krizin daha hafif
    atlatılması mümkün olmuştur. Ancak Türkiye'de başvurulan uygulamalar ve iktisadi
    kararlar krizin boyutunu artırıcı etki yaratmıştır denilebilir. Bir başka deyişle, 1993 sonu ve
    1994 başını kapsayan dönemde Türkiye, kriz yönetiminde de başarısız olmuştur. 1993
    yılının ortalarında siyasi otorite kamunun faiz yükünün çok yüksek olduğunu ve kısa
    dönemde uygulanacak politikaların faiz oranlarını düşürme amacı taşıyacağını açıklamaya
    başladı. Bu aşamada ekonomiye likidite enjekte edilmeye başlandı ancak yüksek likidite ve
    düşmesi beklenen döviz talebini hızla artırmaya başladı. Diğer yandan yüksek cari açık da
    devalüasyon beklentilerini kamçılamakta ve döviz talebini artırıcı işlev görmekteydi.
    Siyasi otorite dövize olan talebi yüksek döviz rezervlerini satarak sınırlamanın
    mümkün olacağı, bu şekilde piyasada dolaşan paranın İMKB'ye yönlendirilebileceği
    varsayımı ile hareket etmekteydi. Bu varsayımlar iki nedenle geçerli olmadı. Bunlardan
    birincisi büyük bankalar yüksek bir devalüasyon olacağı bilgisi ile hareket etmekteydiler.
    Dolayısıyla piyasaya sürülen döviz talebi kırma işlevini yerine getirmekten uzak kalmakta
    ve piyasaya sürülen döviz giderek artan fiyatta alıcı bulmaktaydı. Diğer yandan İMKB, o
    dönem için 52 milyon dolar gibi dar bir işlem hacmine sahipti ve piyasada dolaşan
    spekülatif sermayeyi mas etme kapasitesine sahip olmaktan çok uzaktı. Sonuç olarak Ocak
    1994'te döviz kuru 19 000 TL/$ Merkez Bankası rezervleri 7 milyar dolar iken Nisan
    1994'te döviz kuru 38 00 TL/$'a çıkarken, uluslararası rezervler 3 milyar dolara düştü.
    1993 yılının ortalarında siyasi otorite kamunun faiz yükünün çok yüksek olduğunu
    ve kısa dönemde uygulanacak politikaların faiz oranlarını düşürme amacını taşıyacağını
    açıklamaya başladı. Bu aşamada ekonomiye likidite enjekte edilmeye başlandı. Ancak
    yüksek likidite ve düşmesi beklenen faiz oranları döviz talebini hızla arttırmaya başladı.
    Diğer yandan yüksek cari açık da devalüasyon beklentilerini kamçılamakta ve döviz
    talebini arttırıcı işlev görmekteydi.
    Siyasi otorite dövize olan talebi yüksek döviz rezervlerini satarak sınırlamanın
    mümkün olacağı, bu şekilde piyasada dolaşan paranın İMKB’ye yönlendirilebileceği
    varsayımı ile hareket etmekteydi. Bu varsayımlar iki nedenle gerçek olmadı. Bunlardan
    birincisi büyük bankalar yüksek bir devalüasyon olacağı bilgisi ile hareket etmekteydiler.
    Dolayısı ile piyasaya sürülen döviz, talebi kırma işlevini yerine getirmekten uzak kalmakta
    ve giderek artan fiyatta alıcı bulmaktaydı. Diğer yandan İMKB o dönem için 52 milyon
    dolar gibi dar bir işlem hacmine sahipti ve piyasada dolaşan spekülatif sermayeyi mat etme
    kapasitesine sahip olmaktan çok uzaktı

    Sonuç ücretlerin düşürülmesi, işsizlikte artış, yüksek bir devalüasyon ve üç
    basamaklı enflasyon döneminin açılması olarak kendini gösterdi.
    İstikrar programı enflasyon oranını azaltma, TL’ye kararlılık kazandırma,
    dışsatımı arttırma ve bunları gerçekleştirerek sürdürülebilir bir ekonomik ve toplumsal
    gelişme sürecini elde etmeyi amaçlamaktadır. Bu amaçlara ulaşılması başta kamu kesimi
    açıklarının azaltılması ve bir dizi yapısal yeni düzenlemelerle gerçekleştirilecektir. Kararlar
    yapısal düzenleme başlığı altında sınırlı bir vergi yasası değişikliğini belirttikten sonra
    konunun özüne gelmekte. Konunun özü; kamu ekonomik kuruluşlarının özelleştirilmesidir.
    1994 sonuna kadar Erdemir, Tüpraş, Petrol Ofisi, Petkim, THY, Turban, Havaş D.B., Deniz
    Nakliyat ve Ditaşâ€™ın kısmen veya tamamen özelleştirilmesidir. Ek olarak 1995’te de PTT
    ve TEK’ in özelleştirilmesi PTT’nin kablolu TV ve cep telefonu yetkilerinin satılması
    yoluna gidilecektir. Bankacılık alanında ise yine 1994’te Sümerbank ve Etibank’ın
    bankacılık hizmetlerinin özelleştirilmesi ve Emlak Bank’ın halka açılması sağlanacaktır. 5
    Nisan kararlarının; ödemeler dengesi, döviz kuru, kamu dengesi, faiz oranı ve parasal
    büyüklükler üzerindeki etkisinin oldukça sınırlı olduğu görülmektedir.
    Dış ticarette 1994 yılında yüksek devalüasyon nedeniyle dışsatımda bir artış ve
    dışalımda bir yavaşlama görülürken 1996’da dış ticaret açığı olağanüstü büyümüştür. 1994
    Nisan’ı sonrası dövize olan yoğun talebi durdurmak için 1996 yılına kadar faizlerde artma
    gözlenirken, 1996’da bunun tersi bir eğilim gözlenmiştir. Çünkü böyle yüksek oranda bir
    faiz ödemesi kamunun yatırım harcamalarından neredeyse tümüyle vazgeçmesine ve diğer
    cari harcamaların kısılmasına neden olmaktadır.
    Türkiye 14 yıllık bir aradan sonra yeniden iktisadi bir krizle karşı karşıya
    kalmıştır. Ekonominin dış finansman olanaklarının iyice daralmış olması ve dış borç
    servisinin yapılamaz hale gelmesi ilk bakışta 1980 krizine benzer bir görüntü sergilese de
    gerek krize yol açan nedenler, gerek krizin doruk noktasında ulaşılan koşullar ve gerekse
    dünyanın içinde bulunduğu ekonomik ve siyasi konjonktür açısından 1994’ teki durum
    farklıdır. 1994 krizinin en belirgin özelliği yoğun bir finans krizi ile birlikte ortaya çıkmış
    olmasıdır. 1980’lerden farklı olarak gerek bankacılık kesimi, gerek banka dışı özel kesim,
    gerekse de hane halkları borçludur ve bu borç kısmen de döviz cinsindendir. 1994
    Türkiye’sinde 1980’de ve sonrasında döviz kuru, faiz ve fiyatlar, dış ticaret rejimi, sermaye
    hareketleri konularında yapıldığı gibi serbestiler getirerek reform yapma olanağı
    kalmamıştır (Ekinci, 2001: 67).
    Türkiye ekonomisinde, özellikle 1989’dan sonra, kamu kesimi gelir- gider dengesi
    ciddi biçimde bozulmuştu. Kamu kesimi açıkları konjonktürel değil, yapısal, kurumsal
    nedenlerden kaynaklanıyordu. Devlet gelirlerini arttıracak sağlam esaslar
    oluşturulamamıştı. Ekonomide vergilendirilemeyen alanları akılcı ve etkin bir biçimde
    vergilendirecek yeni vergi yasaları çıkarılamıyor, mevcut vergiler etkin biçimde tahsil
    edilemiyordu. Akaryakıt Tüketim Vergisi, Motorlu Taşıtlar Vergisi, kamu hizmetleri
    harçları gibi mal ve hizmetlerden alınan dolaylı vergiler ve harçlar attırılıyordu.
    5 Nisan kararları öncesinde ödemeler bilançosu açıkları da rekor düzeylere
    ulaşmıştır. 1993 yılında dış ticaret bilançosu 14,1 milyar dolar, cari işlemler bilançosu 6,8
    milyar dolar açıkla kapanmıştır. Döviz piyasasında sıcak para arzı görünürde bir sıkıntının
    olmadığı izlenimi vermiştir. Fakat bir yandan ödemeler bilançosu açıklarının çok fazla
    büyümesi, öte yandan kimi uluslar arası kuruluşların kredi notu ile ilgili değerlendirmeleri
    döviz piyasasında spekülatif eğilimleri kamçılamıştır. Döviz talebi ve kurları, özellikle
    Aralık 1993 den itibaren süratle yükselişe geçmiştir (Şahin, 2000: 208).

  8. Niğde Üniversitesi İİBF Dergisi, 2011, Cilt: 4, Sayı: 1, s. 56-80 64
    1.8.2. Beş Nisan 1994 İstikrar Kararlarının Nedenleri
    Ülkemizde 5 Nisan 1994 tarihinde yeni bir istikrar programı yürürlüğe
    konulmuştur. Türkiye’de daha önce de çeşitli tarihlerde devalüasyon ve istikrar kararları
    uygulanmıştı.
    İlk devalüasyon, 7 Eylül 1946’da yapılarak 1 dolar 130 kuruştan 280 kuruşa
    yükseltilmiştir. O tarihte İMF henüz çalışmaya başlamamıştı. İMF 1 Mart 1947’de
    çalışmaya başlamıştır. Türkiye’de uluslar arası para fonuna bu tarihte üye olmuştur.
    IMF’nin Türkiye ekonomisine ilk müdahalesi, dış borçlar yüzünden gerçekleşmiştir.
    1958’de 600 milyon dolarlık dış borç ertelenmiş ve 359 milyon dolarlık yeni kredi
    sağlanmıştır. Karşılık olarak ta Türkiye, 1946 devalüasyonundun 12 yıl sonra 4 Ağustos
    1958 ‘de yüzde 320 oranında devalüasyon yapmıştır ki bu, TL yi dolar karşısında 2,80
    liradan 90 liraya düşürmüştür. Aynı şekilde 1958 den 12 yıl sonra 9 Ağustos 1970’te 1
    dolar devalüasyon sonucu 9 liradan 15 lira ya yükselmiştir.
    1970’li yıllar, Türkiye ekonomisi açısından tam anlamıyla İMF’Lİ yıllar olarak ifa
    de edilebilir.1970’den 1977’ye kadar İMF’NİN istekleriyle tam on üç mini devalüasyon
    yapılmıştır.1979 temmuzunda IMF ile bir kez daha stand-by masasına oturan Türkiye,250
    milyon SDR’lik bir kredi almıştır.18 Haziran 1980’de 3 yıllık ve 1.250.000 SDR’lik yeni
    bir stand-by anlaşması yapılmıştır. IMF’nin 24 Ocak kararına desteğini belirten bu anlaşma
    1983 yılına kadar sürmüştür. 24 Ocak 1980 kararları ile 1 dolar 46 liradan 70 liraya
    yükselmiştir. Bu kararla Türkiye ekonomisi piyasa koşullarına uyarlanmaya başlamıştır.
    5 Nisan 1994 istikrar kararlarının, önceki istikrar kararlarından farklı bir ekonomik
    ortamda alındığını söylenebilir. Daha önceki istikrar kararları alındığında, Türkiye de mal
    ve emek piyasasının dışında, döviz piyasası, sermaye piyasası ve para piyasası gibi
    piyasalar hemen hemen mevcut değildi. Son üç piyasa, 24 Ocak 1980 kararlarının sonucu
    olarak ülkemizde gelişmeye başlamıştır. Kaldı ki mal piyasasının büyük bir bölümü de
    kamunun kontrolünde idi. Kamu iktisadi kuruluşlarının ve destekleme alımlarına konu
    teşkil eden tarımsal malların yaygınlığı önceki istikrar kararlarının özelliğiydi. 24 Ocak
    1980 kararlarını izleyen dönemde, önce, mal piyasasına ve para piyasasına serbestlik
    kazandırılmış, bir süre sonrada Türk parasının korunması hakkındaki kanun yürürlük ten
    kaldırılarak, kısa vadeyi içeren bir döviz piyasası kurulmuştur. Bir diğer deyişle 1980’li
    yılların sonlarında ülkemizde finansal liberalleşme hızlanmıştır. İşte, 5 Nisan kararlarının
    alındığı ortamı diğerlerinden ayıran en önemli olgu, mal piyasasının yanı sıra para ve döviz
    piyasasının da oldukça serbest bir şekilde işlemekte olduğudur.
    1.8.3. Nisan 1994 İstikrar Kararlarının Amaçları
    5 Nisan kararları serbest piyasa ekonomisine geçmekte olan ülkemizde para,
    döviz, sermaye, mal ve emek piyasaları arasında ve özelliklede para, döviz ve sermaye
    piyasaları arasında baş gösteren dengesizlikleri gidermek ve kronikleşmiş enflasyonun üç
    rakamlı yüksek enflasyona dönüşmemesi amacıyla alınmıştır (SEYİDOĞLU ve YILDIZ,
    2006: 247).
    5 Nisan Kararlarının öncelikli hedefi mali piyasalarda istikrarı sağlamaktı. TL’den
    kaçışı durdurmak ve borsada düşüşü önlemek için döviz kurlarında yükseliş beklentisini
    ortadan kaldırmak gerekiyordu. Dövize hücumun durması için TL’nin aşırı değerlenmiş
    olmasına son verilmeliydi. Bunu serbest piyasa kendi kendine gerçekleştirdi. TL serbest
    piyasada süratle değer kaybederek üç ay içinde, 1 dolar 15 bin TL kurundan 1 dolar 32 bin
    TL’ye geçildi. Döviz kurlarındaki çılgın yükselişi durdurmak ve mali piyasalara istikrar

Sayfa 5/19 İlkİlk ... 3456715 ... SonSon

Yer İmleri

Yer İmleri

Gönderi Kuralları

  • Yeni konu açamazsınız
  • Konulara cevap yazamazsınız
  • Yazılara ek gönderemezsiniz
  • Yazılarınızı değiştiremezsiniz
  •