Sayfa 5/18 İlkİlk ... 3456715 ... SonSon
Arama sonucu : 150 madde; 33 - 40 arası.

Konu: Kaybettiğinde neden suçu bir başkasında arıyorsunuz ?

Hybrid View

Previous Post Previous Post   Next Post Next Post
  1. Borsa

    ilk defa 1409'da Brugge, Belçika'da kurumsallaştı ve hızla bulunduğu bölgenin yakınlarına yayıldı: Flandre, Gent, Amsterdam... Modern borsa sistemine en benzer sistem Anvers, Belçika'da kuruldu ve belgelenen ilk borsa iflasıda, 1636'da Hollanda'da gerçekleşti.

  2. #2
     Alıntı Originally Posted by baba_baskan Yazıyı Oku
    Merhabalar ;




    ........ kişi tarafından alım yaptım Allah ondan razı olsun denilebildiği gibi.... Allah onu bildiği gibi yapsın deyip karşı tarafı yazılı bir şekilde linç etmeye kalkışıyoruz. Bunu yapmaya hakkımız yok. Bizler düşünen akıllı bireyleriz.




    Bu başlığı açtım. Benim gibi düşünen var yada yok. Söylemek yazmak istediklerinizi buradan paylaşmanız dileğiyle.
    selamlar,
    nefsin en büyük düşman olması, her daim kendisini tezkiye etme esasına dayanır bence...
    eğer nefis kavramı olmasa...insan hakikatı kaldırmayacağı için imtihan olamazdı....

    önerme şu şekilde kurulursa....
    karşındaki kişinin doğruyu söyleyip söylemediği...

    a-eğer doğruyu söylüyorsa....dediğini kabul eden....taklit etmiş olur.... (düşünme eylemi gerçekleşmemiş olur)
    sonuç olumlu olsa da hak etmemiş olur....
    b- eğer doğruyu söylemiyorsa....dediğini kabul eden....taklit etmiş olur...(düşünme eylemi gerçekleşmemiş olur)
    sonuç olumsuz olsa da hak etmiş olur....

    velhasıl, taklit düşünmeyi engelleyince.... asıl zararı her daim.... taklit edilen değil...taklit eden görür....

    nefiste, olumluda(taklit sonucu kendine pay çıkararak) da kendini tezkiye ederken....
    olumsuz da (karşındakini suçlayarak), kendinini tezkiye etmeye devam eder....

    insana ait her türlü fiilde geçerlidir....nefsin düşmanlığını, durduran tek şey akıldır...
    çünkü akıl, fiilin sorumluluğunu taşır....

    hülasa, düşünmeden yapılan taklit...yanlıştır...her ne kadar olumlu sonucu olsa da...
    düşünerek yapılan taklit ise sorumluluğu kabul etmek olunca... kalbin gizlediğidir....

    insan, karşısındakinin kalbinin gizlediğinden sorumlu değildir....
    ancak karşısındakinin fiilinin doğruluğu veya yanlışlığından sorumludur...

    bu yüzden düşünmeden taklit edenin...kimseyi suçlama hakkı yoktur...


    bin defa Allah razı olsun diyenler....ilk hatanızda....Allah bela versin diyorlarsa...

    Allah razı olsun....sözünü dilleriyle söyleyenlerdir.....

    eskiler derki,
    nefis, sebeblere sarılır....(birilerini takip etme , gruplar gibi)
    akıl, sebeblerle düşünür...(teknik, temel analiz öğrenme gibi)
    hakikat, sebeblerin ötesidir.... (nasip edileni, insanın tercihi doğrusunda kabullenmesi gibi)



    benim bakış açım böyle....selamlar....
    Son düzenleme : @yörük@; 30-10-2021 saat: 17:18.

  3.  Alıntı Originally Posted by @yörük@ Yazıyı Oku
    selamlar,

    eskiler derki,
    nefis, sebeblere sarılır....(birilerini takip etme , gruplar gibi)
    akıl, sebeblerle düşünür...(teknik, temel analiz öğrenme gibi)
    hakikat, sebeblerin ötesidir.... (nasip edileni, insanın tercihi doğrusunda kabullenmesi gibi)



    benim bakış açım böyle....selamlar....

    Değerli yorumunuz için Çok teşekkür ederim. Her anımızda Sınanıyoruz.

  4. G20

    20 Maliye Bakanı ve Merkez Bankası Başkanı Grubu, dünyanın en büyük ekonomileri arasında yer alan 19 ülkeden ve Avrupa Birliği Komisyonu'ndan oluşuyor. Daha çok İngilizce Group of 20 (20 Grubu) kavramının kısaltması olan G20 adıyla bilinir.

    G20 ülkelerini Almanya, Amerika Birleşik Devletleri, Arjantin, Avustralya, Brezilya, Çin, Endonezya, Fransa, Güney Afrika, Güney Kore, Hindistan, İngiltere, İtalya, Japonya, Kanada, Meksika, Rusya, Suudi Arabistan, Türkiye ve Avrupa Birliği Komisyonu oluşturuyor.

  5. 1.8.1. Nisan 1994 Kararlarının Alınmasına Yol Açan Gelişmeler

    Kriz sinyallerinin alınmaya başlandığı 1993 yılının son ayları ile 1994 yılının
    Nisan ayı arasında geçen sürenin incelenmesi krizin yönetimi açısından da oldukça yanlış
    uygulamalara başvurulduğunu göstermektedir. Aşırı spekülatif sermaye girişinin ekonomik
    dengeler üzerindeki olumsuz etkilerini Türkiye kadar ağır yaşamış olan bazı gelişmekte
    olan ülkelerde krizin ortaya çıkmasıyla birlikte alınan önlemler ile krizin daha hafif
    atlatılması mümkün olmuştur. Ancak Türkiye'de başvurulan uygulamalar ve iktisadi
    kararlar krizin boyutunu artırıcı etki yaratmıştır denilebilir. Bir başka deyişle, 1993 sonu ve
    1994 başını kapsayan dönemde Türkiye, kriz yönetiminde de başarısız olmuştur. 1993
    yılının ortalarında siyasi otorite kamunun faiz yükünün çok yüksek olduğunu ve kısa
    dönemde uygulanacak politikaların faiz oranlarını düşürme amacı taşıyacağını açıklamaya
    başladı. Bu aşamada ekonomiye likidite enjekte edilmeye başlandı ancak yüksek likidite ve
    düşmesi beklenen döviz talebini hızla artırmaya başladı. Diğer yandan yüksek cari açık da
    devalüasyon beklentilerini kamçılamakta ve döviz talebini artırıcı işlev görmekteydi.
    Siyasi otorite dövize olan talebi yüksek döviz rezervlerini satarak sınırlamanın
    mümkün olacağı, bu şekilde piyasada dolaşan paranın İMKB'ye yönlendirilebileceği
    varsayımı ile hareket etmekteydi. Bu varsayımlar iki nedenle geçerli olmadı. Bunlardan
    birincisi büyük bankalar yüksek bir devalüasyon olacağı bilgisi ile hareket etmekteydiler.
    Dolayısıyla piyasaya sürülen döviz talebi kırma işlevini yerine getirmekten uzak kalmakta
    ve piyasaya sürülen döviz giderek artan fiyatta alıcı bulmaktaydı. Diğer yandan İMKB, o
    dönem için 52 milyon dolar gibi dar bir işlem hacmine sahipti ve piyasada dolaşan
    spekülatif sermayeyi mas etme kapasitesine sahip olmaktan çok uzaktı. Sonuç olarak Ocak
    1994'te döviz kuru 19 000 TL/$ Merkez Bankası rezervleri 7 milyar dolar iken Nisan
    1994'te döviz kuru 38 00 TL/$'a çıkarken, uluslararası rezervler 3 milyar dolara düştü.
    1993 yılının ortalarında siyasi otorite kamunun faiz yükünün çok yüksek olduğunu
    ve kısa dönemde uygulanacak politikaların faiz oranlarını düşürme amacını taşıyacağını
    açıklamaya başladı. Bu aşamada ekonomiye likidite enjekte edilmeye başlandı. Ancak
    yüksek likidite ve düşmesi beklenen faiz oranları döviz talebini hızla arttırmaya başladı.
    Diğer yandan yüksek cari açık da devalüasyon beklentilerini kamçılamakta ve döviz
    talebini arttırıcı işlev görmekteydi.
    Siyasi otorite dövize olan talebi yüksek döviz rezervlerini satarak sınırlamanın
    mümkün olacağı, bu şekilde piyasada dolaşan paranın İMKB’ye yönlendirilebileceği
    varsayımı ile hareket etmekteydi. Bu varsayımlar iki nedenle gerçek olmadı. Bunlardan
    birincisi büyük bankalar yüksek bir devalüasyon olacağı bilgisi ile hareket etmekteydiler.
    Dolayısı ile piyasaya sürülen döviz, talebi kırma işlevini yerine getirmekten uzak kalmakta
    ve giderek artan fiyatta alıcı bulmaktaydı. Diğer yandan İMKB o dönem için 52 milyon
    dolar gibi dar bir işlem hacmine sahipti ve piyasada dolaşan spekülatif sermayeyi mat etme
    kapasitesine sahip olmaktan çok uzaktı

    Sonuç ücretlerin düşürülmesi, işsizlikte artış, yüksek bir devalüasyon ve üç
    basamaklı enflasyon döneminin açılması olarak kendini gösterdi.
    İstikrar programı enflasyon oranını azaltma, TL’ye kararlılık kazandırma,
    dışsatımı arttırma ve bunları gerçekleştirerek sürdürülebilir bir ekonomik ve toplumsal
    gelişme sürecini elde etmeyi amaçlamaktadır. Bu amaçlara ulaşılması başta kamu kesimi
    açıklarının azaltılması ve bir dizi yapısal yeni düzenlemelerle gerçekleştirilecektir. Kararlar
    yapısal düzenleme başlığı altında sınırlı bir vergi yasası değişikliğini belirttikten sonra
    konunun özüne gelmekte. Konunun özü; kamu ekonomik kuruluşlarının özelleştirilmesidir.
    1994 sonuna kadar Erdemir, Tüpraş, Petrol Ofisi, Petkim, THY, Turban, Havaş D.B., Deniz
    Nakliyat ve Ditaşâ€™ın kısmen veya tamamen özelleştirilmesidir. Ek olarak 1995’te de PTT
    ve TEK’ in özelleştirilmesi PTT’nin kablolu TV ve cep telefonu yetkilerinin satılması
    yoluna gidilecektir. Bankacılık alanında ise yine 1994’te Sümerbank ve Etibank’ın
    bankacılık hizmetlerinin özelleştirilmesi ve Emlak Bank’ın halka açılması sağlanacaktır. 5
    Nisan kararlarının; ödemeler dengesi, döviz kuru, kamu dengesi, faiz oranı ve parasal
    büyüklükler üzerindeki etkisinin oldukça sınırlı olduğu görülmektedir.
    Dış ticarette 1994 yılında yüksek devalüasyon nedeniyle dışsatımda bir artış ve
    dışalımda bir yavaşlama görülürken 1996’da dış ticaret açığı olağanüstü büyümüştür. 1994
    Nisan’ı sonrası dövize olan yoğun talebi durdurmak için 1996 yılına kadar faizlerde artma
    gözlenirken, 1996’da bunun tersi bir eğilim gözlenmiştir. Çünkü böyle yüksek oranda bir
    faiz ödemesi kamunun yatırım harcamalarından neredeyse tümüyle vazgeçmesine ve diğer
    cari harcamaların kısılmasına neden olmaktadır.
    Türkiye 14 yıllık bir aradan sonra yeniden iktisadi bir krizle karşı karşıya
    kalmıştır. Ekonominin dış finansman olanaklarının iyice daralmış olması ve dış borç
    servisinin yapılamaz hale gelmesi ilk bakışta 1980 krizine benzer bir görüntü sergilese de
    gerek krize yol açan nedenler, gerek krizin doruk noktasında ulaşılan koşullar ve gerekse
    dünyanın içinde bulunduğu ekonomik ve siyasi konjonktür açısından 1994’ teki durum
    farklıdır. 1994 krizinin en belirgin özelliği yoğun bir finans krizi ile birlikte ortaya çıkmış
    olmasıdır. 1980’lerden farklı olarak gerek bankacılık kesimi, gerek banka dışı özel kesim,
    gerekse de hane halkları borçludur ve bu borç kısmen de döviz cinsindendir. 1994
    Türkiye’sinde 1980’de ve sonrasında döviz kuru, faiz ve fiyatlar, dış ticaret rejimi, sermaye
    hareketleri konularında yapıldığı gibi serbestiler getirerek reform yapma olanağı
    kalmamıştır (Ekinci, 2001: 67).
    Türkiye ekonomisinde, özellikle 1989’dan sonra, kamu kesimi gelir- gider dengesi
    ciddi biçimde bozulmuştu. Kamu kesimi açıkları konjonktürel değil, yapısal, kurumsal
    nedenlerden kaynaklanıyordu. Devlet gelirlerini arttıracak sağlam esaslar
    oluşturulamamıştı. Ekonomide vergilendirilemeyen alanları akılcı ve etkin bir biçimde
    vergilendirecek yeni vergi yasaları çıkarılamıyor, mevcut vergiler etkin biçimde tahsil
    edilemiyordu. Akaryakıt Tüketim Vergisi, Motorlu Taşıtlar Vergisi, kamu hizmetleri
    harçları gibi mal ve hizmetlerden alınan dolaylı vergiler ve harçlar attırılıyordu.
    5 Nisan kararları öncesinde ödemeler bilançosu açıkları da rekor düzeylere
    ulaşmıştır. 1993 yılında dış ticaret bilançosu 14,1 milyar dolar, cari işlemler bilançosu 6,8
    milyar dolar açıkla kapanmıştır. Döviz piyasasında sıcak para arzı görünürde bir sıkıntının
    olmadığı izlenimi vermiştir. Fakat bir yandan ödemeler bilançosu açıklarının çok fazla
    büyümesi, öte yandan kimi uluslar arası kuruluşların kredi notu ile ilgili değerlendirmeleri
    döviz piyasasında spekülatif eğilimleri kamçılamıştır. Döviz talebi ve kurları, özellikle
    Aralık 1993 den itibaren süratle yükselişe geçmiştir (Şahin, 2000: 208).

  6. Niğde Üniversitesi İİBF Dergisi, 2011, Cilt: 4, Sayı: 1, s. 56-80 64
    1.8.2. Beş Nisan 1994 İstikrar Kararlarının Nedenleri
    Ülkemizde 5 Nisan 1994 tarihinde yeni bir istikrar programı yürürlüğe
    konulmuştur. Türkiye’de daha önce de çeşitli tarihlerde devalüasyon ve istikrar kararları
    uygulanmıştı.
    İlk devalüasyon, 7 Eylül 1946’da yapılarak 1 dolar 130 kuruştan 280 kuruşa
    yükseltilmiştir. O tarihte İMF henüz çalışmaya başlamamıştı. İMF 1 Mart 1947’de
    çalışmaya başlamıştır. Türkiye’de uluslar arası para fonuna bu tarihte üye olmuştur.
    IMF’nin Türkiye ekonomisine ilk müdahalesi, dış borçlar yüzünden gerçekleşmiştir.
    1958’de 600 milyon dolarlık dış borç ertelenmiş ve 359 milyon dolarlık yeni kredi
    sağlanmıştır. Karşılık olarak ta Türkiye, 1946 devalüasyonundun 12 yıl sonra 4 Ağustos
    1958 ‘de yüzde 320 oranında devalüasyon yapmıştır ki bu, TL yi dolar karşısında 2,80
    liradan 90 liraya düşürmüştür. Aynı şekilde 1958 den 12 yıl sonra 9 Ağustos 1970’te 1
    dolar devalüasyon sonucu 9 liradan 15 lira ya yükselmiştir.
    1970’li yıllar, Türkiye ekonomisi açısından tam anlamıyla İMF’Lİ yıllar olarak ifa
    de edilebilir.1970’den 1977’ye kadar İMF’NİN istekleriyle tam on üç mini devalüasyon
    yapılmıştır.1979 temmuzunda IMF ile bir kez daha stand-by masasına oturan Türkiye,250
    milyon SDR’lik bir kredi almıştır.18 Haziran 1980’de 3 yıllık ve 1.250.000 SDR’lik yeni
    bir stand-by anlaşması yapılmıştır. IMF’nin 24 Ocak kararına desteğini belirten bu anlaşma
    1983 yılına kadar sürmüştür. 24 Ocak 1980 kararları ile 1 dolar 46 liradan 70 liraya
    yükselmiştir. Bu kararla Türkiye ekonomisi piyasa koşullarına uyarlanmaya başlamıştır.
    5 Nisan 1994 istikrar kararlarının, önceki istikrar kararlarından farklı bir ekonomik
    ortamda alındığını söylenebilir. Daha önceki istikrar kararları alındığında, Türkiye de mal
    ve emek piyasasının dışında, döviz piyasası, sermaye piyasası ve para piyasası gibi
    piyasalar hemen hemen mevcut değildi. Son üç piyasa, 24 Ocak 1980 kararlarının sonucu
    olarak ülkemizde gelişmeye başlamıştır. Kaldı ki mal piyasasının büyük bir bölümü de
    kamunun kontrolünde idi. Kamu iktisadi kuruluşlarının ve destekleme alımlarına konu
    teşkil eden tarımsal malların yaygınlığı önceki istikrar kararlarının özelliğiydi. 24 Ocak
    1980 kararlarını izleyen dönemde, önce, mal piyasasına ve para piyasasına serbestlik
    kazandırılmış, bir süre sonrada Türk parasının korunması hakkındaki kanun yürürlük ten
    kaldırılarak, kısa vadeyi içeren bir döviz piyasası kurulmuştur. Bir diğer deyişle 1980’li
    yılların sonlarında ülkemizde finansal liberalleşme hızlanmıştır. İşte, 5 Nisan kararlarının
    alındığı ortamı diğerlerinden ayıran en önemli olgu, mal piyasasının yanı sıra para ve döviz
    piyasasının da oldukça serbest bir şekilde işlemekte olduğudur.
    1.8.3. Nisan 1994 İstikrar Kararlarının Amaçları
    5 Nisan kararları serbest piyasa ekonomisine geçmekte olan ülkemizde para,
    döviz, sermaye, mal ve emek piyasaları arasında ve özelliklede para, döviz ve sermaye
    piyasaları arasında baş gösteren dengesizlikleri gidermek ve kronikleşmiş enflasyonun üç
    rakamlı yüksek enflasyona dönüşmemesi amacıyla alınmıştır (SEYİDOĞLU ve YILDIZ,
    2006: 247).
    5 Nisan Kararlarının öncelikli hedefi mali piyasalarda istikrarı sağlamaktı. TL’den
    kaçışı durdurmak ve borsada düşüşü önlemek için döviz kurlarında yükseliş beklentisini
    ortadan kaldırmak gerekiyordu. Dövize hücumun durması için TL’nin aşırı değerlenmiş
    olmasına son verilmeliydi. Bunu serbest piyasa kendi kendine gerçekleştirdi. TL serbest
    piyasada süratle değer kaybederek üç ay içinde, 1 dolar 15 bin TL kurundan 1 dolar 32 bin
    TL’ye geçildi. Döviz kurlarındaki çılgın yükselişi durdurmak ve mali piyasalara istikrar

  7. Zübeyir TURAN 65
    kazandırmak amacıyla mevduat faizleri yükseltildi. Böylece likit fonlar mevduat olarak
    bankalara veya borsaya çekebilecekti.
    Piyasalara istikrar kazandırmak için fiyat artışlarının durması gerekiyordu. Bu
    amaçla fiyatlarda ayarlamaya gidildi.
    İstikrar programının bir başka amacı kamu kesimi gelir-gider dengesini kurmak,
    devletin borçlanma ihtiyacını düşürmek idi. Ancak bu sayede faizlerin yükselmesi
    önlenebilecek, devlet bütçesi üzerindeki faiz yükü hafifleyebilecekti. Fiyat istikrarının
    sağlanması da buna bağlı idi.
    Ödemeler bilançosu açıklarının daraltılması; döviz piyasasında arz talep
    dengesinin tesisi, hem döviz kurunun istikrar bulması, hem de ekonominin iç dengesinin
    yeniden oluşturulması için önemliydi.
    Kamu kesimi açıklarının kapatılması, teknolojik geri kalmışlığa son verilmesi ve
    kaynakların daha etkin kullanılması için KİT’lerin özelleştirilmesi gerekiyordu.
    Ekonomik kalkınmanın sürdürülebilir bir temele oturtulması için ekonomide
    yapısal değişiklikler gerekiyordu.
    5 Nisan kararları iki bölümden oluşmaktadır. Konjonktürel nitelikte olan ilk
    bölümde; döviz kuru, ücret, fiyat politikaları, merkez bankası ve bankacılık sektörü,
    sermaye piyasası ile kamu sektörüne yönelik önlemler, tarımsal destekleme politikaları,
    toplumsal mali dayanışma ve yeni vergilere ilişkin önlemler yer almaktadır. Kamu
    sektörüne yönelik önlemler; kamu sektörü, kamu sektörü borçlanma gereği ve
    finansmanına ilişkindir. İkinci bölüm olan yapısal düzenlemeler bölümünde ise;
    özelleştirme, kamu iktisadi teşebbüslerinin iyileştirilmesi, kamu sektöründe istihdamın
    rasyonalizasyonu, yerel yönetimlere ilişkin idari ve mali düzenlemeler ile sosyal güvenlik
    kuruluşları reformu düzenlenmiştir (Karluk, 2005: 414).
    Bu amaçların gerçekleştirilmesi, kamu kesimi açıklarının azaltılması ve bir dizi
    yapısal düzenlemeyle mümkün olabilirdi. Temel ilke, “üretim yapan, sübvansiyon dağıtan
    bir devlet yapısından, ekonomide piyasa mekanizmasının tüm kurum ve kurallarıyla
    işlenmesini sağlayan ve sosyal dengeleri gözeten bir devlet yapısına geçmektiâ€. 5 Nisan
    kararlarının uygulanmasında öncelikle kamu gelirlerinin arttırılması ve kamu
    harcamalarının azaltılması almaktadır. 627 trilyon TL gelir, yaklaşık 819 trilyon TL gider
    ile bağlanmış olan 1994 konsolide bütçesinin gelirlerinin 65 trilyon TL arttırılması,
    giderlerin ise 31 trilyon TL azaltılması amaçlanmıştır. Bunun sonucunda yaklaşık 192
    trilyon TL olarak öngörülen bütçe açığı 96 trilyon TL’ye düşecektir. Gelir artışları esas
    olarak akaryakıt ve tekel ürünlerinden alınacak dolaylı vergilerden karşılanacak, bunun
    belli bir düzeydeki gelir vergisinin arttırılması ve düşük oranlı bir tür servet vergisi
    alınması düzenlemeleri tamamlayacaktır (Kepenek ve Yenitürk, 2000: 486).
    Hazine ve diğer kamu kuruluşlarının Merkez Bankasından kredi kullanımına
    sınırlama getirilerek, Merkez Bankasının daha özerk bir yapıya kavuşturulması
    amaçlanmıştır. Merkez Bankasının para politikasını ekonomideki fiyat, ücret ve döviz kuru
    için öngörülen hedeflerle uyumlu bir şekilde yürütmesi ve parasal büyüklükleri kontrol
    altında tutması öngörülmekteydi. Bu amaçla mevduat munzam karşılığı ve disponibilite
    oranları yeniden düzenlenmiştir.

  8. Sigorta tabi tasarruf üst sınırı, 50 milyon TL’den 100
    milyon TL’ye daha sonra 150 milyon TL’ye yükseltilmiş ve son olarak hükümet tüm
    tasarruf mevduatlarına güvence getirmiştir (Toprak, 1996: 174).
    Niğde Üniversitesi İİBF Dergisi, 2011, Cilt: 4, Sayı: 1, s. 56-80 66
    1994 yılında memur maaş artışları bütçe ödenekleriyle sınırlandırılmış, personelle
    ilgili bütçe ödeneklerinde ek bir kısıntıya gidilmemiştir. Toplumda yerleşik hale gelmiş
    olan geçmiş enflasyona endeksleme yerine ileriye dönük bir bakış açısı getirmek, özetle,
    ekonomik birimlerin hesaplarını ileriye dönük yapmaları ve geçmiş enflasyonun toplum
    hafızasından silinmesi başarının temel şartı olarak görülmüştür (Parasız, 1995: 174).
    1.8.4. 5 Nisan 1994 İstikrar Programının Uygulama Sonuçları
    Bir istikrar programının başarılı olması için birinci koşul halk kitlelerinin gözünde
    kredibilitesi olmalıdır. Halk program çerçevesinde belirlenen hedeflere alınan önlemlerle
    ulaşacağına inanmalıdır. Ayrıca istikrar programı ile halka yüklenen külfetin tüm toplum
    kesimlerine adil dağıtılması sağlanmalıdır. Ancak bu şartlarda halk istikrar programına
    destek verebilir ve kendisinden istenen fedakârlığa katlanır. İstikrar programının başarısı
    için halkın desteği ile birlikte, asgari ölçüde de olsa parlamentodaki partilerin de desteği
    sağlanmalıdır.
    İstikrar programının başarılı olması için öngörülen tüm önlemlerin aynı paket
    içinde toplanması ve vakit geçirilmeden ve tavizsiz uygulanması gerekir.
    Kısa ve orta vadede ulaşılması hedeflenen amaçlar çok iyi belirlenmeli, hedefler
    arasında vade karmaşası yaşanmamalıdır.
    İstikrar programının başarılı olması, para arzının belirli bir düzeyde tutulmasına
    bağlıdır. MB’ ye özerklik verilmeli ve para arzı hükümetten bağımsız olarak düşük ve sabit
    bir oranda arttırılmalıdır. Bütçe açıkları için MB kaynaklarına başvurulmamalıdır.
    Ekonomide doğrudan fiyat kontrollerine gidilmemeli, geçmişte yapıldığı gibi,
    polisiye önlemlerle istikrar arayışı terk edilmelidir.
    5 Nisan İstikrar Kararlarının uygulanmasında bu koşulların yerine getirilmiş
    olduğunu söyleyemeyiz. Öncelikle İstikrar Programının uygulanmasında çok geç
    kalınmıştır. İyi hazırlanmış, yapısal iyileştirmeleri de içeren bir istikrar programlarının daha
    1989 da uygulanması gerektiğini savunanlar vardır. İstikrar programının 5 Nisandan en az
    dört ay önce uygulanması gerektiğini savunanlar ise çoğunluktadır. Maalesef, yerel
    seçimler dolayısıyla Hükümet istikrar paketini açıklamakta geç kalmıştır. Bu nedenle
    ülkede stoklama ve spekülasyon eğilimleri artmış, dengeler daha fazla bozulmuştur.
    Program içinde tüm tedbirler kısa sürede uygulamaya konulamamıştır. Hükümet
    aldığı kararları uygulamada kararlı davranmamış, kendi içinde anlaşamamış veya yeterli
    destek bulamadığı için sonuç alamamıştır.
    İstikrar programlarında yer alan bazı harcamaları kısıtlama önlemleri
    uygulanamamıştır. Lojman ve dinlenme tesislerinin satılması gerçekleşmemiştir. Sosyal
    güvenlik kurumlarının açıklarını kapatmak için, sosyal güvenlik sisteminde reform
    yapılması ve özellikle emeklilik sürelerinin uzatılması konuları 1995–98 döneminde de
    yasalaştırılamamıştır.
    Akaryakıt istikrar fonu önce %10’dan %25’e çıkarılmış, fakat petrol şirketlerinin
    direnmesi üzerine bu fon sıfırlanmıştır. Kayıt dışı kesimleri de içeren bir vergi reformu
    çıkarılmamış ihdas edilen vergilerden beklenildiği kadar vergi toplanamamıştır. Hükümet,
    özelleşme ve iyileşme şansı olmadığı için kapatmayı düşündüğü kuruluşları, çalışanların ve
    halkın tepkisinden çekinerek kapatamamıştır. Hükümet ortağı partiler kendi aralarında
    anlaşamadıkları için, özelleştirme programı gecikmiştir. 1994 yılı için özelleştirme
    programı hiç gerçekleşememiştir. 5 Nisan 1994 istikrar programı ekonomide kalıcı istikrar
    Zübeyir TURAN 67
    için kamu kesimi gelir-gider dengesinin sağlanması gerekliliğini vurguluyordu. Bunu
    gerçekleştirmek için kısa dönemde özelleştirmenin hızlandırılması ve özelleştirme geliri ile
    açığın kapatılması ve kamu gelir gider dengesinin sağlanması amaçlanmıştı. Bu hedef
    tutmadı. Kamu kesimi gelir-gider dengesinin uzun dönemde kurulması için çıkar yol
    düzenli, normal gelirlerin arttırılması ve kamu kesiminde israfın önlenerek harcamaların
    kısıtlanmasıydı. Bu amaçlara da ulaşılamadı. 1994–1997 döneminde konsolide bütçe
    gelirlerinin GSMH’ya oranı, yükselmek bir yana düştü. Harcamalarda da reel olarak bir
    miktar geriledi fakat sonuçta 1994’den sonra kamu kesimi borçlanma gereği tekrar
    yükselmeye başladı. 5 Nisan 1994 istikrar Programının, kamu kesimi gelir-gider dengesinin
    sağlanması ile ilgili hedefleri sadece 1994 yılı için kısmen tutturuldu. 1995, 1996 ve 1997
    yıllarında kamu kesimi borçlanması artarak devam etti. Devlet, borçlarını ve borç faizlerini
    ödemek için yüksek faizden borçlanmayı sürdürmek zorunda kaldı. 1995 yılında da faizi
    %150’yi aşan hazine bonosu ve devlet tahvili satışı devam etti. Hazine bonosu ortalama
    reel faizi 1994’de %22,3 ve 1995’de %15,8 oldu.
    Hükümet, 5 Nisan 1994 istikrar programını kısa vadeli önlemlerine, 1994 yılı
    içinde bir ölçüde kararlılıkla uygulayabildi. Bunun sonucu olarak, mali piyasalardaki
    dalgalanmalar kısmen durduruldu. Fakat programın, yapısal reform öngören uzun vadeli
    önlemleri uygulanamadı. Özelleştirmede kayda değer sonuçlar alınamadı. Kamu idaresinin
    yeniden yapılanması sağlanamadı. 1995 yılının ikinci yarısında Hükümet bunalımları
    yaşandı. Ve 27 Aralık 1995’de erken seçim kararı alındı. Dolayısıyla istikrar programının
    uygulanması mümkün olmadı, ekonomik istikrarsızlık kronikleşti. Kamuoyu 1996 yılına
    yeni istikrar paketi beklentisi ile girdi ve bu beklenti yıl boyunca devam etti. Refah Yol
    Hükümetinin açıkladığı kaynak paketleri kamuoyuna yeterli güveni vermedi, ekonomiyi
    düzlüğe çıkaracak bir program olarak görülmedi. 1197 yılı ekonomide her an ortaya
    çıkacak bir bunalım endişesi ile geçirildi.
    5 Nisan 1994 İstikrar Programı ekonomide stagflâsyona neden oldu. Mal
    piyasasında talep daralması ekonominin tüm sektörlerini ciddi biçimde etkiledi. Bazı
    dayanıklı tüketim malları üreten sanayi dallarında ve otomotiv sektöründe kapasite
    kullanımı, 1994 yılının ikinci yarısında, üçte bir oranına indi. İmalat sanayinin bütününde
    kapasite kullanımı %64’e düştü. Sınaî hâsıla bir önceki yıla göre %18 oranında geriledi.
    Makine sanayinde üretim düşüşü %50’ye ulaştı. Büyük sanayi kuruluşlarında, birkaç ay
    içinde 500 ila 600 bin kişi işini kaybetti. 1994 yılı sonunda, eksik istihdam 1,8 milyona,
    eksik istihdam oranı %8,7’ye yükseldi. Bu gelişmelerin sonucu olarak GSMH’daki
    gerileme 1995 yılının ilk çeyreğinde de devam etti. Ekonomi yılının ikinci çeyreğinden
    itibaren toparlanma sürecine girdi. Yılın ilk çeyreğinde %6,6 gerileyen toplam nihai yurt içi
    talep, yılın ikinci çeyreğinde %12,5, yılın ikinci yarısında %11,8 oranında yükseldi. 1995
    yılında GSMH bir önceki yıla göre %8,1 oranında büyüdü. Bu büyüme büyük ölçüde
    yurtiçi talepteki canlanmadan kaynaklandı. 1995 yılında GSMH büyümesine dış talebin
    etkisi negatif oldu. 1995 yılında gerçekleşen %8,1 oranında büyümeyi, bir önceki yılın
    olağan dışı kötü performansı ile birlikte değerlendirmek gerekir. Bu orana bakıp, Türkiye
    ekonomisinin 1995 de çok başarılı bir yıl geçirdiğini söylemek doğru değildir. 1995 yılı
    1994’deki stagflasyonun arkasından gelen bir toparlanma yılı olmuştur. Ekonominin içinde
    bulunduğu koşullarda; süre giden istikrarsızlık ve ağır yapılaşma yapısal sorunlar altında
    yüksek oranlı büyümenin sürdürülebilmesin mümkün olmayacağı tahminleri yapılıyordu.
    Bununla birlikte GSMH büyümesi 1996 da %7,1 oranında, 1997 de %8 civarında
    gerçekleşmiştir. Bu gelişme iç piyasadaki canlılık ve özel sektörün dinamizmi sayesinde
    mümkün olmuştur. Özel sektörün sınaî üretimi %14 civarında artmıştır. İmalat sanayinde
    Niğde Üniversitesi İİBF Dergisi, 2011, Cilt: 4, Sayı: 1, s. 56-80 68
    kapasite kullanım oranı 1996 da %78’e 1997 de %84’e ulaşmıştır. Özel sektörün politik
    istikrarsızlığa ve mali piyasalardaki dalgalanmalara bağışık hale geldiği söylenebilir.
    Türkiye’yi 5 Nisan İstikrar Programına götüren ekonomik bunalım ve istikrar
    programının uygulanması halkın ortalama refah seviyesinin düşmesine neden olmuştur.
    Kişi başına gelir 1992’de 2184 dolara gerilemiştir. 1993’de 3004 dolara yükselmişken
    1994’de 2184 dolara gerilemiştir. 1993’de ulaşılan refah düzeyine ancak 4 yıl sonra
    1997’de kişi başına 3048 dolar gelir seviyesi ile tekrar ulaşılabilmiştir. Kısaca ekonomik
    bunalım ve istikrar programı halkın refah düzeyini ciddi biçimde olumsuz etkilemiştir.
    İstikrar programının külfeti eşit dağıtılmamıştır. Bunalımdan ve program uygulamalarından
    en fazla emek geliri elde edenler olumsuz etkilenmiştir.
    5 Nisan 1994 İstikrar Programının amaçlarından birisi, enflasyonist baskıyı
    kırmak, ekonomik istikrarı sağlamak idi. Bugün gelinen noktada programının bu amacını
    gerçekleştirebildiğini söylemek mümkün değildir. 1994 yılında enflasyon Cumhuriyet
    tarihinde rekorları alt üst ederek TEFE ile %149,6’ya ve TÜFE ile %125,5’e yükseldi.
    TÜFE de artış 1995 ve 1996 da %80’lere yerleşti. Başka ifade ile ekonomide fiyat istikrarı
    sağlanamadı, halk %80 enflasyon ile yaşamaya alıştı!
    1989’dan itibaren döviz kurlarının enflasyon oranında değişmediğini ve TL’nin
    dolar ve mark karşısında aşırı değerlenmiş hale geldiğini belirtmiştik. Döviz piyasasında
    1993’ün ikinci yarısında, önceki seksiyonlarda açıklanan nedenlerle, başlayan
    hareketlenme, 1994’ün ilk çeyreğinde patlamaya dönüştü. 1994 yılı başında 15 bin TL olan
    ABD doları Nisan 1994’de 32 bin TL’yi, yılsonunda 40 bin TL’yi aştı. 1994 yılın da
    doların TL karşısındaki artışı %170 civarında oldu. Döviz kurlarındaki yükselme, geçmiş
    yıllarda TL’nin aşırı değerlenmesini de telafi edici ölçüde oldu. 1994 Nisan-Mayıs
    aylarında satın alma gücü paritesine göre, 25–27 bin TL civarında olması gereken ABD
    dolarının TL kuru serbest piyasada 32–35 bin TL’de istikrar buldu. 1995 yılında ve
    1996’nın ilk dokuz aylık döneminde, döviz kurlarındaki gelişmeler yine enflasyon oranın
    altında kaldı. Başka bir ifade ile TL, dolar ve mark karşısında aşırı değerlenmiş hale geldi.
    1995 yılında tüketici fiyatları %80 civarında yükselirken, doların TL karşısındaki artışı
    sadece %55 oldu. Döviz kurlarındaki yükselme, 1996’nın ilk dokuz ayında enflasyonun
    altında kaldı, fakat son 3 ayda ivme kazandı. 1996 sonunda ABD doları 108 TL, Alman
    markı 70 bin TL değerine ulaştı. 1996 yılı için döviz kurları, TÜFE’ deki yükselişe yakın
    bir oranda artmış oldu. 1997 sonunda bir ABD doları 205 bin TL’yi aştı. Dolar TL
    karşısında bir yılda %90 civarın da değer kazandı ki bu oran enflasyon oranının (TEFE)
    altında kalmıştır. Döviz kurundaki yükseliş veya TL’nin aşınması şu nedenlere
    bağlanabilir:
    • Sermaye kazançları üzerinden alınan stopaj vergisinin arttırılacağının
    açıklanması
    • IMF ile sürdürülen görüşmelerin sonuçsuz kalması
    • 1996 yılında dış ticaret bilançosu açığının büyümesi
    Bir istikrar programının başarısı, kararları izleyen dönemde para arzının belirli bir
    düzeyde kontrol altında tutulmasına ve kamu kesimi borçlarıma gereğinin düşürülmesine
    bağlıdır. Oysa istikrar önlemlerinin alınması arifesinde ve sonrasında, fiyatlardaki çok
    yüksek oranlı artış, reel para ankeslerinde düşmeye yol açar, ekonomide reel para stoku
    daralır. Eğer para arzı kontrol altında tutulabilirse yine para enjeksiyonu sınırlı kalırsa, bir
    süre sonra fiyat artışları yavaşlayacak ve halkın enflasyon beklentisi aşağı çekilebilecektir.
    Bir istikrar programının başarısı için temel koşullardan birisi budur. Fakat daha önce
    Zübeyir TURAN 69
    açıklanan nedenlerle, Türkiye’de maalesef para arzını sürekli kontrol altında tutmak
    mümkün olmamaktadır. Nitekim 1994 sonbaharından itibaren özel kesim yeniden kendi
    parasını yaratmaya başlamıştır. Para, tahvil ve döviz piyasalarında hareketlilik yükselmiştir.
    Para arzının kontrol altında tutulamamasının, öteki nedeni kamu kesimi gelir-gider
    dengesinin sağlanamamasıdır. 1995 ve 1996 yıllarında kamu kesimi borçlanma gereği,
    sırasıyla %8,6 ve %7,8 düzeylerinde kalmıştır. Kamu kesimi bir yandan MB kaynaklarına
    başvurarak emisyon hacminin genişlemesine neden olmuştur. Öte yandan Hükümetin
    %125’e varan faiz oranları ile borçlanmayı sürdürmesi, faiz artışı, fiyat artışı sarmalının
    yerleşmesini kaçınılmaz hale getirmiştir. M2 para arzı 1994’de %123,2, 1995’de %99,4 ve
    1996’da %122,7 oranında genişlemiştir. Genel bütçe açıklarının ve parasal genişlemelerin
    sürmesi enflasyonun 1997’de %100’e ulaşmasına neden oldu.
    Para arzı ile enflasyon arasında tek yönlü değil, çift yönlü nedensellik ilişkisi
    vardır. Enflasyon kendini besleyen mekanizmaları yaratmakta ve çalışmalarını
    sağlamaktadır. Ekonomide istikrarsızlık sürdükçe likidite ihtiyacı artmaktadır ve ekonomi
    bu ihtiyacı bir şekilde gidermektedir. Öte yandan, kamu bütçesindeki yapısal dengesizliğin
    sürmesi Hükümeti yüksek faiz ile borçlanmaya veya para basmaya zorlamaktadır. Her iki
    politika uygulaması da istikrarsızlığı körüklemektedir.
    5 Nisan 1994 İstikrar Programını hedeflerine ulaşması performansı bakımından
    değerlendirirsek, özetle şunları söyleyebiliriz: 5. Nisan İstikrar Programı piyasalardaki
    ‘yangını’ durdurabilmiştir. Fakat GSMH da %6’ya varan düşme pahasına… Buna karşılık,
    5. Nisan 1994 Programı yapısal hedefleri gerçekleştirmede başarılı olamamıştır. Program
    uygulamasını takip eden yıllarda yıllık enflasyon oranı %70-%80’lerde seyretmiştir. Kamu
    kesimi gelir-gider dengesizliği, vergi yasalarındaki düzenlemeye karşılık giderek
    derinleşmiştir. Kamu harcamalarında hizmetleri aksatmayacak biçimde tasarruflara
    gidilmesi sağlanamamıştır. Konsolide bütçe gelirinin %40’dan fazlası (1996–1999) kamu
    borçları faizlerinin ödenmesi tahsis edilmiştir. Özelleştirmede bugüne kadar tatmin edici
    bir mesafe alınamamıştır. Sosyal Güvenlik yasası 5. Nisan 1994 İstikrar Programından 5,5
    yıl sonra, Ağustos 1999’da çıkarılabilmiştir. Yerel Yönetimlere mali özerklik ve etkinlik
    kazandırılması, Tarımsal Destekleme Politikasının yeniden düzenlenmesi, dış ticaret
    bilançosu açıklarının küçültülmesi gibi sorunlar 2000’li yıllara girerken sürmektedir.
    Hazırlanan istikrar programı bütünüyle uygulanamamıştır. Sonuçta, Türkiye de kriz
    gündemden düşmemiş, ekonomiyi yönetenler IMF’nin kapısından bir türlü
    ayrılamamışlardır. IMF ile 1998 Haziran ayından itibaren sürdürülen görüşmeler ve 18
    aylık Yakın İzleme Anlaşması nihayet 2000 yılına girilirken yeni bir stand-by anlaşması ile
    sonuçlanmıştır (Şahin, 2000: 222–227).

Sayfa 5/18 İlkİlk ... 3456715 ... SonSon

Yer İmleri

Yer İmleri

Gönderi Kuralları

  • Yeni konu açamazsınız
  • Konulara cevap yazamazsınız
  • Yazılara ek gönderemezsiniz
  • Yazılarınızı değiştiremezsiniz
  •