Sayfa 6965/7020 İlkİlk ... 596564656865691569556963696469656966696769757015 ... SonSon
Arama sonucu : 56156 madde; 55,713 - 55,720 arası.

Konu: Sanat Mozaik

  1. Federico Fellini'nin Sekiz Bucuk (Otto e mezzo -8½, 1963) filminde Carla karakterine hayat veren Italyan aktris ( Salvatrice Elena Greco ) Sandra Milo'nun dogum gunu ( 11 Mart 1933 )


  2. Alman yazar Luiz Heinrich Mann'in olum yildonumu ( 11 Mart 1950 )



    " Iste boyle mucadele etmek istiyoruz. Her zaman var olacak egemenlere karsi degil, baskalari icin tuzukler, kararnameler hazirlayan ve mesakkati ve isleri baskalarinin sirtina yuklenenlere karsi degil. Onlari, sirtlarinda dans ettiklerinden, kalin kafaliliklari ve her zaman hosnut olmalariyla bu ulkenin basina gelen felaketlerde kabahati olanlardan, cicekli terliklerinden memleketin tozunu silkmesini gormek istediklerimizden yoksun birakmak istiyoruz. Yani tebaadan! " Tebaa



    " So wollen wir kämpfen. Nicht gegen die Herrscher, die es immer geben wird, nicht gegen Menschen, die Verordnungen für andre machen, Lasten den andern aufbürden und Arbeit den andern. Wir wollen ihnen die entziehen, auf deren Rücken sie tanzten, die, die stumpfsinnig und immer zufrieden das Unheil dieses Landes verschuldet haben, die, die wir den Staub der Heimat von den beblümten Pantoffeln gerne schütteln sähen: die Untertanen! "



    " Hayatinin tamamini okullarda gecirdigi icin cocuklara ve onlarin yaptigi seylere, olgun birinin gorus acisindan bakmaktan yoksun kalmisti. Iclerinden biriymis ama yanlislikla yetkiyle donatilmis ve kursuye cikarilmis gibi, yakindan goruyordu onlari. " Mavi Melek



    “ Da er sein Leben ganz in Schulen verbracht hatte, war es ihm versagt geblieben, die Knaben und ihre Dinge in die Perspektive des Erfahrenen zu schieben. Er sah sie so nah wie einer aus ihrer Mitte, der unversehens mit Machtbefugnissen ausgestattet und aufs Katheder erhoben wäre. "

  3. Ingiliz bilimkurgu yazari Douglas Noel Adams'in dogum yildonumu ( 11 Mart 1952 )



    " Icinde yasamaya cok iyi uyum sagladigimiz icin evrenin tanri tarafindan, bizim icin bir sekilde hazırlandigi seklindeki kibirli inancin boslugunu soyle gostermisti: Camurlu bir su birikintisinin, her nasilsa kendisiyle tipatip ayni bicime sahip bir cukura rahat ve guvenli bir sekilde siginisinin, muhtesem komiklikte bir taklidini yapmisti. Buyuk bir zevkle anlattigi bir baska sey de mesajini aciklamaya gerek olmayan su kisa oykudur: Bir adam televizyonun nasil calistigini bilmiyormus ve kutunun icinde, goruntuleri buyuk bir hizla elle hareket ettiren bir suru adam olmasi gerektigine kendisini inandirmis. Bir mühendis ona elektromanyetik spektrumun yuksek frekans modulasyonlarini, vericileri, alicilari, yukselticileri, katot isin tuplerini, fosforlu ekranda bir yandan obur yana ve asagidan yukariya hareket eden tarama cizgilerini anlatmis. Adam, muhendisi dikkatli bir ilgiyle, anlattiklarinin her asamasinda basini sallayip onaylayarak dinlemis. Sonunda ikna oldugunu bildirmis. Artik bir televizyonun nasil calistigini gercekten biliyormus. Emin olmak icin sormus: 'Ama umarim, iceride o kucuk adamlardan hic olmazsa birkac tane kalmistir, degil mi ? ' " Kuskucu Somon



    " He was gently able to poke fun without wounding, and it would be aimed not at individuals but at their absurd ideas. To illustrate the vain conceit that the universe must be somehow preordained for us, because we are so well suited to live in it, he mimed a wonderfully funny imitation of a puddle of water, fitting itself snugly into a depression in the ground, the depression uncannily being exactly the same shape as the puddle. Or there's this parable, which he told with huge enjoyment, whose moral leaps out with no further explanation. A man didn't understand how televisions work, and was convinced that there must be lots of little men inside the box, manipulating images at high speed. An engineer explained about high-frequency modulations of the electromagnetic spectrum, transmitters and receivers, amplifiers and cathode ray tubes, scan lines moving across and down a phosphorescent screen. The man listened to the engineer with careful attention, nodding his head at every step of the argument. At the end he pronounced himself satisfied. He really did now understand how televisions work. 'But I expect there are just a few little men in there, aren't there ? "

  4. Amerikali genc yetiskin roman yazari Libba Bray'in dogum gunu ( 11 Mart 1964 )



    “ Bana karanfil getirdigine inanabiliyor musunuz? Cicek dilinde ne anlama geldigini biliyor musunuz? Hayranlik! Tam da bir kizin kalbini kazanmayi saglayacak sey. / Can you Believe that he Brought me red carnations? Do you know what that means in the language of flowers? Admiration! That will certainly win a girl's heart. ” Muthis Ve Korkunc Guzel

    “ Kurallari ve sonu onceden belirlenmis bir oyunu oynuyoruz.Ama ya kendimizinkiler disinda hic kimsenin kurallarina aldirmamiz gerekmeyen bir yerimiz olsaydı ? / We're playing their predetermined little game. But what if we had a place where we played by no one's rules but our own ? ”

    “ Geceleri sizi susturmak icin böyle hikayeler anlatan sadist ruhlu dadilariniz olmadi mi sizin?Tanrim,eger kucuk kizlari korkutma aliskanliklarini dahi kaybediyorlarsa bu ulkenin dadilarina neler oluyor böyle ? / Didn't you have any sadistic nannies who told you these tales to keep you quiet and well behaved at night? Heavens, what's to become of the Empire if governesses have lost their touch for scaring the wits out of their girls ? ”



    “ Kisi ask icin olmenin romantik oldugunu iddia edebilir. Elbette, o zaman olmus oldugundan Alpler'de diger genc ve saygin ciftlere hava atarak balayi yapmak gibi bir sansi da olamaz.Ne uzucu. / One could argue that it's romantic to die for love. Of course, then you're dead and unable to take that honeymoon trip to the Alps with all the other fashionable young couples, which is a shame. ”

    “ Hintcemin babaminki kadar iyi olmadigini ve pazaryeri nerede diye sormayi denerken komsumuzun inegini dogradim deme riskim oldugunu bilmeme karsin onlara pazar yerine nasil gidecegimi sorabilirim. Denemeye deger. / I could ask them for directions back to the marketplace, though my Hindi isn’t nearly as good as Father’s and for all I know Where is the marketplace may come out as I covet your neighbor’s fine cow. Still, it’s worth a try. ”


  5. Ingiliz bilim kurgu yazari ( Parkes Lucas Beynon Harris ) John Wyndham’in dogum yildonumu ( 11 Mart 1969 )



    " Anlamaya calisma zahmetine girdiklerinde kadinlarin en karmasik ve hassas makineleri kullanabildiklerini ve kullandiklarini pekala biliyorsun. Ama genelde, zorunlu olmadiklari surece anlamaya calismaya zahmet etmeyecek kadar tembeller. Cazip bir caresizlik geleneginin kadinsi bir erdem olarak rasyonalize edildigi bir kulturde, yapmalari gereken isi baskasinin uzerine yikabildikleri surece neden zahmet edecekler ki? Normalde, boyle bir yapmacikligi yok etmek icin ugrasmaya degmez. Tersine, herkesin tesvik ettigi bir tavir bu. Erkekler de zavalli sevgililerinin elektrikli supurgelerini yigitce onararak ve patlamis ampullerini beceriyle degistirerek desteklediler. Butun bu sacmalik her iki taraf icin de kabul edilebilirdi. Mizaclarinin narinligini ve erkeklere pek sevimli gelen bagimliliklarini pratik sebepler tamamliyordu ve ellerini kirletmek zorunda kalan erkek oluyordu. " Triffidlerin Gunu



    “ You know perfectly well that women can and do – or rather did – handle the most complicated and delicate machines when they took the trouble to understand them. What generally happens is that they’re too busy to take the trouble unless they have to. Why should they bother when the tradition of appealing helplessness can be rationalized as a womanly virtue – and the job just shoved off on to somebody else? …Men have played up to it by stoutly repairing the poor darling’s vacuum cleaner, and capably replacing the blown fuse. The whole charade has been accepatable to both parties. Tough practicality complements spiritual delicacy and charming dependence – and he is the mug who gets his hands dirty. ”

  6. Italyan ressam Orazio Gentileschi'nin guzel ressam kizi Artemisia Gentileschi'ye tecavuz ettigi sikayeti uzerine 7 ay yargilanan, 2 yil hapis cezasi alan ve ( asilsiz oldugu icin ) hemen cezasi iptal edilen Italyan ressam Agostino Tassi'nin olum yildonumu ( 12 Mart 1644 )

    Competizione sul colle Capitolino, anni '30 del XVII secolo ( Musei Capitolini )




    Naufragio della flotta di Enea ( The Fleet of Aeneas, 1627 )


  7. Librettosunu Antonio García Gutiérrez'nin yazmis oldugu Simon Bocanegra isimli tiyatro oyunundan Francesco Maria Piave’nin uyarladigi, Giuseppe Verdi’nin besteledigi 3 perdelik operasi Simon Boccanegra, ilk kez 12 Mart 1857’de Venedik, Teatro La Fenice’de sahnelendi.




  8. Italyan romanci, sair, oyun ve oyku yazari, gazeteci ve " Sehvet Cocugu " romaninin yazari Gabriele D'Annunzio'nun dogum yildonumu ( 12 Mart 1863 )



    Ve, kadina soyle diyordu
    gulerek ( golgedeki yuzunde
    belli belirsiz bir gulumsemeyle ),
    soyle diyordu:

    -Neden bunca yil sonra
    zinciri kirmak ?
    Neye yarar eski acilarin yerine
    yeni sikintilar koymak?

    Dostum, hicbir sey
    bizim icin yeni olamayacak belki de.
    Eski sefkatin kendine has
    buyusu surecek yine de.

    Suregelen ve yasama
    karsi koyan aska,
    gelmez hicbir sey daha tatli ve huzun dolu
    uzak seylerden baska.

    Donussun askimiz
    sakin bir ogleden sonraya,
    ucussun saclarin
    ruzgarsiz havada,

    gullerin icinde,
    guneste, dalga dalga.
    Menekse elim
    konuyor sakagina;
    ve, ciceklerimin arasinda
    egilince alinin,
    kalbim hissediyor tumunu
    senin gizli acilarinin.
    Konusmuyorum seninle.
    Taniyorum golgesini sikintinin,
    bazi bikkinliklarin
    ve iskence eden agirligini etin,

    nemli sisi de: Ruhu
    uzun gunlerce sikintiya bogan,
    dusunceler olmaksizin:
    Ah, iste, yine ayni acilar!

    Konusuyorsan eger, ara sira,
    biliyorum ki kalbin uzakta,
    sana ‘ Dinle ’
    diye yineliyorum bosuna.

    -Peki neden, bunca yil sonra
    zinciri kirmak ?
    neye yarar eski acilarln yerine
    yeni sikintilar koymak?

    Sevmek, sevmek yine,
    bir zamanlar sevdigimiz gibi,
    soylemek yine, o sozcukleri,
    duymak onlari, beklemek

    ayni sikintiyla zamanin gelmesini,
    donusturmek soysuz davranislari
    o goksel iccekislerle,
    yildizlardan

    gullere, o ruyalari dokumak,
    ve sonunda varmak o bikkinliga,
    ulasmak her hissin
    bilindik sinirina…

    Ister misin yani
    kadere meydan okumak ?
    Hicbir sey, olum disinda
    bizim icin yeni olmayacak.
    O halde sadik kalalim
    eski askimiza!
    Namusunun tum peceleri
    olmus zaten paramparca;

    ve hicbir kucaklama,
    artik hicbiri yabanci degil sana.
    Ulasti sarhoslugumuz
    gunese ve aya.

    Peki, yine de,
    ne derin bir buyu var bu
    issiz ormaninda
    anilarin,

    usulca ulastigi ruyamizin:
    ruzgarsiz havada
    yukselen hafif dumanindan
    buhurdanin daha da yavas.

    O halde sadik kalalim
    cunku ne cok gulduk,
    ne cok agladik
    bu degismez gokler altinda!

    Suregelen ve yasama
    karsi koyan aska,
    gelmez hicbir sey daha tatli ve huzun dolu
    uzak seylerden baska.

    Ve ben seviyorum o uzak seyleri
    bugulu gozlerindeki.
    Uzak manzaralardaki
    bugulu golleri sevdigim gibi.

    Ya sen, birakacak misin
    sonunda, terk edilmislige
    artik varolmayan seyleri,
    artik hic olmayan seyleri!



    Ed egli le diceva
    sorridendo ( sul viso
    in ombra era un sorriso
    ambiguo ), le diceva:

    A che, dopo tanti anni,
    rompere la catena?
    Giova l’antica pena -
    mutar con nuovi affanni?

    Nulla forse per noi
    sarebbe nuovo, o amica.
    La tenerezza antica
    ha pur gli incanti suoi.

    Per l’amor che rimane
    e a la vita resiste,
    nulla è più dolce e triste
    de le cose lontane.

    Il nostro amor sia come
    un pomeriggio lento.
    Ne l’aria senza vento
    fluiscon le tue chiome,

    che già folte di rose
    ondeggiarono al sole.
    La mia mano viole
    su la tua tempia pose;

    e, quando tra i miei fiori
    la tua fronte si china,
    il cuor tutti indovina
    gli occulti tuoi dolori.

    Non ti parlo. Conosco
    l’ombra del tedio e certe
    stanchezze, e il peso inerte
    de la carne, ed il fosco

    nembo che tiene oppressa
    l’anima per interi
    giorni, senza pensieri,
    senza sogni: ahi, la stessa

    mia pena! E, se talvolta
    parlo, so che lontano
    il tuo cuore o che in vano
    io ti ripeto: «Ascolta».

    Ma a che, dopo tanti anni,
    rompere la catena?
    Giova l’antica pena
    mutar con nuovi affanni?

    Amare, amare ancóra
    come amammo, ancor dire
    quelle parole, udire
    quelle parole, e l’ora

    attendere con quelle
    ansie, e alternar quei gesti
    bassi con quei celesti
    sospiri, e da le stelle

    a le rose quei sogni
    tessere, e avere al fine
    quei disgusti, e il confine
    già conosciuto d’ogni

    senso giungere... Vuoi
    tu ritentar la sorte?
    Nulla, fuor che la morte,
    sarà nuovo per noi.

    Siamo dunque fedeli
    al nostro antico amore!
    Tutti del tuo pudore
    son lacerati i veli;

    e nessuna carezza
    t’è più ignota, nessuna.
    Al sole ed a la luna
    salì la nostra ebrezza.

    Ma pur, talvolta, quale
    profondo incanto è in questa
    desolata foresta
    di ricordi, ove sale

    il nostro sogno lento:
    più lento che leggiere
    fumo da l’incensiere
    in aria senza vento.

    Siamo dunque fedeli
    poi che tanto ridemmo,
    poi che tanto piangemmo
    sotto immutati cieli!

    Per l’amor che rimane
    e a la vita resiste,
    nulla è più dolce e triste
    de le cose lontane.

    Ed io le amo lontane
    ne’ tuoi occhi velati
    come in laghi velati
    apparenze lontane.

    E tu, lascerai tu
    dunque ne l’abbandono
    le cose che non sono
    più, che non sono più!

Sayfa 6965/7020 İlkİlk ... 596564656865691569556963696469656966696769757015 ... SonSon

Yer İmleri

Yer İmleri

Gönderi Kuralları

  • Yeni konu açamazsınız
  • Konulara cevap yazamazsınız
  • Yazılara ek gönderemezsiniz
  • Yazılarınızı değiştiremezsiniz
  •