
Originally Posted by
yelpaze
YENİ BİR DÖNEM Mİ BAŞLIYOR ? IMPERIAL DÖNGÜNÜN SONU MU?
Hollywood aktörü (aslında komünist avcısı bir casus) Reagan'ın döngüsünü bir başka aktör, Trump kapatıyor mu?
20. yüzyılın en uzun süren durgunluk ve buhran dönemi 70'lerdir ve bir dizi çarpıcı sonuca neden olmuştur, Soros'un anlattığına göre, Ronald Reagan'ın kazandığı 1980 seçimlerinden kısa süre önce, New York'un ünlü ve tarihi otellerinden birinde Citi Bank, JPM, Chase gibi önde gelen bankacıların ve fon yöneticilerinin davet edildiği gizli bir toplantı düzenlenmiş. Seçimlerle birlikte yeni bir dönemin başlatılacağı, dünya ekonomisine yeni bir yön verileceği ve ABD'nin dev finans kurumlarının da bu yeni döneme göre kendilerini hazırlamaları yönünde uyarıldığı, gayri resmi bir toplantı gerçekleşmiş. Reagan seçildiğinde zayıf ülkeler zaten her türlü dış müdahaleye müsait kıvama gelmişti, bir yıl önce İngiltere başbakanı olan, demir leydi lakaplı Margaret Thatcher da Reagan yönetimine tam destek vermeye hazırdı. O dönemde Çin ve AB henüz meydanda yoktu, Sovyet Bloku ise sadece askeri güç simgesi ve doğal kaynakları dışında etkisiz bir kutuptu. Zaten 80'ler ve 90'larda, doğal kaynakların fiyatlarının düşüşe geçmesiyle SSCB de yok olma sürecine girmişti. Latin Amerika, Uzak Doğu, Hindistan vs. tüm dünya o dönemde şimdikine göre ekonomik anlamda çok zayıf ve dış finansman olarak da ABD-İngiltere ikilisine muhtaçtı. Kırılgan ekonomileri ve düşük teknik bilgi seviyeleri gelişmekte olan ülkeleri dış müdahaleye açık hale getiriyordu. ABD'de bile petrol istasyonlarının önünde kuyrukların görüldüğü, Kıbrıs harekatının düzenlendiği, Yong Kipur savaşının yaşandığı, enflasyonun ve faizlerin gelişmiş ülkelerde dahi %20'leri bulduğu, petrol fiyatının katlanarak yükseldiği 1970'lerin bittiği gün bir Rus (Afganistan) ve bir de Ortadoğu (İran-Irak) savaşı başlamış olması ilginç değil mi? Savaşın dışında Latin Amerika, Asya, Doğu Avrupa ve Ortadoğu'da da hareketlilik başlamış, askeri darbeler, devrilen diktatörler her yerde karşılaşılan bir durum olmuştu.(Türkiye'de 1979 krizi ve 80 darbesi)
Reagan'ın başlattığı ve bana göre 2023 itibarı ile bitmiş olabilecek döngüye gelecek olursak; Büyük buhran ve 2. Dünya savaşını tecrübe etmiş kuşak (İsmet İnönü'nün neden eleştirildiğini birazdan anlayacağız) haliyle çok temkinli karaktere sahipti. Dünyanın nüfusu hızla arttığı halde bu ihtiyar kuşağın ihtiyatı elden bırakmaya niyeti yoktu. Gelişen ve büyüyen dünyanın ihtiyacı, kredi kaldıracından başka bir şey değildi ve Soros'un söz ettiği gizli toplantı tam olarak bu ihtiyaca göre dizayn edilmişti. Altın standardı geçmişte Nixon döneminde terkedilmişti ama başka bir belirgin politika izlenmediğinden hala gayri resmi biçimde geçerli gibiydi. Birinin cenazeyi toprağa vermesi gerekiyordu ve bu Reagan'dan başkası değildi ancak sadece başkanın değişmesi yetmeyecekti, FED'in başına da cesur ve değişimci bir isim gelmeliydi, bu isim Paul Volcker olarak belirlendi ve görevini layığı ile yerine getirdi. Artık buhran kuşağının emekli olup yerine 1945'ten sonra doğanların gelmeye başlamasıyla risk algısı değişmeye başladı, savaş ihtimali yerini teknolojik devrimlerin beklenti ve hayallerine bıraktı zaten teknoloji liderleri de günümüzün en popüler isimleri oldu. ABD, Avrupa ve İngiltere bankaları gelişmekte olan ülkeleri fonlayarak dış kaynağa dayalı global büyüme döngüsünü başlattılar, böylece zengin batı dünyasından doğuya ve güneye doğru, şu anda Trump'ı rahatsız eden kaynak aktarımı başladı.
Başlangıçta süreç temkinli ve yavaştı. FED'in Volcker'dan sonraki efsanevi başkanı Alan Greenspan gibi buhran ve savaş yıllarının izlerini taşıyan bürokratlar ve seçimlerle değişen yönetim ekiplerinin bir ayağı frendeydi. Para bolluğu ve düşük faiz politikasında kontrolü elden bırakmak istemiyorlar, böylece gelişmekte olan ülkelerde bir dizi krizlere neden oluyorlardı. 90'lar boyunca, sıcak para akımlarının coşkuyla karşılandığı gelişmekte olan ülkeler bu paralar bir anda buharlaşınca neye uğradıklarını şaşırıyordu. Hatta Citi gibi ABD bankaları bile bu durumlara hazırlıksız yakalanıp iflasın eşiğine gelebiliyordu zira sorunlar genelde gelişmekte olan ülkelerin politik krizleriyle tetikleniyordu, suçu hep ABD'ye atmak adil değil. 2000'ler ise sıkıntılı başladı;
2000'de, Nasdaq'da teknoloji balonun patlaması ile değerler çakıldı. İMKB 2000-2001 çöküşü de bu döneme denk gelir. ABD'de 2001'deki Enron ve Worldcom muhasebe skandalları 11 Eylül saldırılarının sonuçlarıyla birleşince yatırımcılar borsadan soğudu, dikkat ederseniz 2001-2008 arası borsalar pek dikkat çekici zıplamalar yapamadı, ancak eski zirvelerine yaklaşabildiler ve 2008 krizinde tekrar tepe taklak oldular. Borsa dışında, çıldırmak için başka bir piyasa daha vardı, gayrimenkul... Halkın güveninin tam olduğu bu piyasada balon şişirmek mümkündü, üstelik borsadan farklı olarak çok daha geniş bir kapsama alanından söz edilebilir. 2008'deki ipotekli kredi çöküşüne giden yol böyle başladı. Borsa başrolde değildi ama işin parçasıydı sonuçta halka açık kurumların oyunundan söz ediyoruz. Gayrimenkul ve kredi piyasası denetim altında olduğundan denetimden kaçan bir alan bulunmalıydı. Düşük gelirli kişilere verilebilecek gayrimenkul kredileri çok uygun bir çözümdü üstelik amerikan rüyasının fakirler için de gerçekleşmesi nedeniyle politik olarak sandıkta da karşılığı olacaktı ancak bir sorun vardı. Bu yüksek riskli kredileri kim neden versindi? Çözüm bulundu; çürük kredileri riski düşük kredilerle bir arada paketle böylece kimse paketin zayıf yanını göremesin, kamu garantisi veriyormuş gibi yap bir de yüksek kredi notu ver ve yurtdışındaki yatırımcılara pazarla(en sevdiğim kısmı). İpotek krizi patladığında piyasalar altüst oldu ve akademisyenlerin büyük buhran saçmalıkları sayesinde politikacılar Reagan'ın başlattığı imperial circle'da yeni bir aşamaya geçebildi, bedava para, sıfır faiz dönemi; 2009-2023.
Obama, Fed başkanı Bernanke, ve Hazine Bakanı Geithner krizle mücadele adına herşeyi yapmaya antiçtiler. Parasal genişleme ve politikada max. gevşeme... En önemlisi ise bunun sadece ABD ve Avrupa'da değil küresel bir koordinasyon içinde yapılmış olmasıdır. Aslında tarihin en önemli olaylarında biri bence... Sonuçta artık altına çıpalı olmayan itibari para istendiği kadar basılabiliyor ve ekonomiye enjekte edilebiliyordu. Bunu gelişmekte olan ülkelerin de yapıyor olması can sıkıcıydı ama çözüm bulundu. Bir başka tarihi devrim olan paralar arası SWAP işlemleri. TL ile USD hatta Kore Won'u swap anlaşması yapabiliyorsunuz böylece hem kendi paranızdan bolca basıp iç piyasayı canlandırabiliyorsunuz hem de kasanızda döviz varmış gibi gözüküyor ve 90'ların krizlerini yaşama ihtimaliniz azalıyor. Faizlerin sıfıra düşüp paranın bollaşmasından rahatsız olanlar da var tabi. Onlar da teknolojiyi kullanarak yeni bir güvence buldular ve yeni bir ekonomi oluşturdular, Kripto Paralar. Muhafazakarlar ise altın ve gümüş biriktirmeye başladı. Merkez bankaları da hala altın rezervlerine önem vermekte ve devletin itibari simgesi olan kağıt parayı böylece savunmaktalar.
Her Politikanın bir limiti vardır. Biz 2019'da o limite geldik sanarken Covid pandemisi patladı ve parasal genişlemede son dalganın o tarihten sonra başladığını anlayabildik, hani bir hisse ralli yaptıktan sonra bitti deriz ama kimsenin üzerinde duramayacağı daha sert bir son dalga olur... Para arzı 8trilyon$'a ulaşan FED bu arzı bankalar üzerinden gerçekleştiriyordu yani bankaların kredi imkanlarını genişletiyordu, direkt para dağıtmıyordu. Bankalar da aldıkları limitlerle kısa vadeli devlet tahvilleri satın alıp devletin bütçesini finanse ediyor, böylece paranın önemli kısmı FED'e geri dönüyordu. Diğer ülkeler de benzerdi. İşler yolundaysa bu arzı kısıtlayıp faizleri yükselterek dengelemeye çalışıyordu. İşte tam böyle bir dönemde pandemi patlak verince tekrar gaza bastılar ama bu defa Ben Bernanke'nin yıllar önce söylediği ve kendisiyle dalga geçilmesine neden olan şeyi yaptılar, helikopterle halkın üzerine para attılar. (Helikopter Ben lakabını aldığı konuşma). Hayal gerçek olmuştu ve her ABD vatandaşı hatta ülke dışındaki yeşil kartlılar bile karşılıksız çekler alıyordu. Öğrenci kredilerinin geri ödemeleri bile donduruldu ve ilave harcama tedbirleri alındı, üstelik tüm bunlar insanlar evden çıkamıyorken yapıldı.
Artık para bankalar arası kredi mekanizmasına değil direk harcayanların cebine dökülmeye başlandı. Muhafazakarlar iyice korkup altın ve cripto talebini yükseltti. Tabi bu durum önce varlık fiyatlarını patlattı ardından enflasyonu. İşte bu nokta Reagan'ın başlattığı imperial cycle'ın sonu olmaya aday gibiydi. Faiz sıfırdan aşağı inemezdi, para daha fazla basılamazdı aksi halde Almanya'nın 1920'lerde tecrübe ettiği türden bir enflasyona kadar yolu vardı. Varlık fiyatlarının yükselmesi ekonomiyi harcamalar yoluyla, kısa vadede destekliyor gibi gözükse de uzun vadede yıkıcı etkileri olacaktı, oldu da... ABD 37 trilyon$ borcu, her yıl trilyonlarca dolar cari açığı ve bütçe açığı olan bir risk yumağına dönüştü. Bu durum para piyasalarını çok tedirgin etmiyordu ama alacaklı ülkeleri korkutmaya başladı ve BRICS denen organizasyon (benim fikrim) bu temelde kuruldu. Bu ülkelerin hiç bir ortak yanı yok hatta çıkarları taban tabana zıt, potansiyel düşman ülkeler, tek ortak yanları ABD'den ABD doları cinsinden alacaklı olmaları. Borsalar ise, 2001-2016 döneminden farklı olarak 2016-2025 döneminde daha çok ilgi çeker hale geldi, güven sorunu kalktıkça fiyatlarda ciddi yükselişler oldu.
Tabi bunlar olurken Rusya ve Ortadoğu'da gene büyük savaşlar patlak verdi, tıpkı 1980'de, bu döngünün başladığı günlerde olduğu gibi. Döngü sadece finansal bariyere değil jeopolitik dengeler bakımından da sürdürülemez seviyeye ulaştı. Çin başta olmak üzere dünyanın kendi kaynaklarını transfer ettiğini düşünen bir yönetim ABD'de başa geldi. Parasal gevşemenin ülke çıkarına olmadığını düşünüyor gibiler? Global ticaret veya para piyasaları öncelikleri değil gibi gözüküyor? ABD'nin itibarını kullanarak daha fazla para basması, faizleri sıfıra indirmesi artık karşılık bulacak hamleler mi düşünmek lazım? Trump öyle düşünmüyor olacak ki; farklı bir yol izliyor.
Yer İmleri