Sayfa 1157/7020 İlkİlk ... 1576571057110711471155115611571158115911671207125716572157 ... SonSon
Arama sonucu : 56156 madde; 9,249 - 9,256 arası.

Konu: Sanat Mozaik

  1. Fransiz filozof, roman ve oyun yazarı, politik eylemci, biyografi yazari ve edebi elestirmen Jean-Paul Sartre'in dogum yildonumu (21 Haziran 1905)



    "Biliyorum. Bana tutku verecek herhangi bir seye ya da kimseye artik rastlamayacagimi biliyorum. Birisini sevmeye kalkismak, onemli bir ise girismek gibidir, bilirsin. Enerji, kendini veris, korluk ister. Hatta başlangicta bir ucurumun uzerinden sicramanin gerektigi bir an vardir. Dusunmeye kalkarsa atlayamaz insan. Bundan boyle artik bu gerekli sicrayisi yapamayacagimi biliyorum." Bulanti



    "I know. I know that I shall never again meet anything or anybody who will inspire me with passion. You know, it's quite a job starting to love somebody. You have to have energy, generosity, blindness. There is even a moment, in the very beginning, when you have to jump across a precipice: if you think about it you don't do it. I know I'll never jump again."


    "Yazi ile dogdum ben. Yazidan once, yalniz bir ayna oyunu vardi ortada; daha ilk romanimla birlikte, aynali saraya bir cocugun girdigini anladim. Yazmakla var oluyor, buyuklerin elinden kurtuluyordum; ama yalnizca yazmak icin yasiyordum ve "ben" dedigim zaman, "yazan ben"i kastediyordum." Sozcukler



    "I was born from writing: before it, there was only an interplay of mirrors: from the time I read my first novel, I knew that a child had entered the palace of mirrors. Writing, I existed, I escaped from the adults; but I only existed to write and if I said: me, that meant I who write."




    "Baskalarinin ozgurlugunu amac edinemedigim surece kendi ozgurlugumu amaclayamam."

  2. Amerikali Aktris, sarkici ve model Jane Russell'in dogum yildonumu (21 Haziran 1921)

    Yonetmen Howard Hughes, Russell'i kesfettiginde (unlu gogusleri icin) "Erkeklerin onu izlemeye gitmesi icin 2 sebep var bunlar da zaten yeterli. (There are two good reasons why men go to see her. Those are enough.)" demistir.




  3. Fransiz roman,oyun ve senaryo yazari Francoise Sagan'in (Francoise Quoirez) dogum yildonumu (21 Haziran 1935)



    "Icimde garip bir huzun var. Bu agir, olaganustu duyguya uzuntu veremiyorum. Onceleri cok cekici gelirdi bana bu uzuntu sozcugu; ama simdi onun bencillikten baska bir sey olmadigini anliyorum; anliyorum ve utaniyorum.Cok kez sikinti, pismanlik, hatta vicdan azabi duydugum oldu; bugunse beni her seyden ayiran yumusak, sinir bozucu bir duygu, ipek bir ag gibi sariyor." Merhaba Huzun



    "A Strange melancholy pervades me to which I hesitate to give the grave and beautiful name of sorrow. The idea of sorrow has always appealed to me but now I am almost ashamed of its complete egoism. I have known boredom, regret, and occasionally remorse, but never sorrow. Today it envelops me like a silken web, enervating and soft, and sets me apart from everybody else."

  4. Polonyali sair, roman ve deneme yazari ve cevirmen Adam Zagajewski'nin dohum gunu (21 Haziran 1945)



    Bilgisayar, kalem ve daktilo arasinda geciyor
    gunumun yarisi. Bir gun yarim yuzyil olacak bu.
    Yabanci sehirlerde yasiyorum ve yabanci insanlarla
    bana yabanci konular hakkinda konusuyorum bazen.
    Cok muzik dinliyorum: Bach, Mahler, Chopin, Sostakovic.
    Gucu, zaafi ve aciyi buluyorum muzikte, uc sey.
    Dorduncusunun adi yok bende.
    Sairleri okuyorum, yasayan ve olu sairleri; azmi,
    inanci ve gururu ogreniyorum onlardan. Buyuk
    filozoflari anlamaya calisiyorum –cogu zaman kucucuk
    bir parcasini anliyorum o degerli dusuncelerinin ama.
    Uzun yuruyusler yapmayi seviyorum Paris sokaklarinda;
    kiskancligin, ofkenin ya da arzunun harekete gecirdigi
    diger insanlara bakmayi; elden ele gecen ve yavas yavas
    o yuvarlak formlarini kaybeden (ve imparatorlarinin
    yuzu silinen) bozukluklari gozlemeyi.
    Yanimda agaclar buyuyor, hicbir sey soylemeden
    o umarsiz yesil mukemmelliklerinden baska.
    Siyah kuslar yuruyor tarlalarda,
    bir sey bekliyorlar daha, Ispanyol dullari gibi sabirla.
    Artik genc degilim ama benden yaslilar var hala.
    O derin uykuyu seviyorum, bir gun artik olmadigimda
    ve koy yollarinda hizla bisiklet surmeyi, acik gokyuzundeki
    bulutlar gibi siliklesirken kavaklar ve evler yanimsira.
    Bazen muzelerde gordugum tablolar bir sey diyorlar bana,
    ve butun ironileri kayboluveriyor o anda.
    Karimin yuzunu izlemeyi seviyorum.
    Her hafta, Pazar gunu, babami ariyorum.
    Iki haftada bir arkadaslarimla bulusuyorum,
    boyle gosteriyoruz birbirimize sadakatimizi.
    Ulkem bir kotulukten kurtuldu. Ama isterim ki
    bir diger kurtulus daha izlesin bunu.
    Benim de bir faydam dokunur mu? Bilmiyorum.
    Denizin cocugu degilim ben,
    Antonio Machado’nun kendisi hakkinda yazdigiı gibi,
    ama havanin, nanenin ve cellonun cocuguyum
    ve koca dunyanin butun yollari kesismiyor,
    simdilik bana ait olan bu hayatin
    patikalariyla.



    Between the computer, a pencil, and a typewriter
    half my day passes. One day it will be half a century.
    I live in strange cities and sometimes talk
    with strangers about matters strange to me.
    I listen to music a lot: Bach, Mahler, Chopin, Shostakovich.
    I see three elements in music: weakness, power, and pain.
    The fourth has no name.
    I read poets, living and dead, who teach me
    tenacity, faith, and pride. I try to understand
    the great philosophers--but usually catch just
    scraps of their precious thoughts.
    I like to take long walks on Paris streets
    and watch my fellow creatures, quickened by envy,
    anger, desire; to trace a silver coin
    passing from hand to hand as it slowly
    loses its round shape (the emperor's profile is erased).
    Beside me trees expressing nothing
    but a green, indifferent perfection.
    Black birds pace the fields,
    waiting patiently like Spanish widows.
    I'm no longer young, but someone else is always older.
    I like deep sleep, when I cease to exist,
    and fast bike rides on country roads when poplars and houses
    dissolve like cumuli on sunny days.
    Sometimes in museums the paintings speak to me
    and irony suddenly vanishes.
    I love gazing at my wife's face.
    Every Sunday I call my father.
    Every other week I meet with friends,
    thus proving my fidelity.
    My country freed itself from one evil. I wish
    another liberation would follow.
    Could I help in this? I don't know.
    I'm truly not a child of the ocean,
    as Antonio Machado wrote about himself,
    but a child of air, mint and cello
    and not all the ways of the high world
    cross paths with the life that--so far--
    belongs to me.

  5. Cek sair Josef Hora'nin olum yildonumu (21 Haziran 1945)

    Nerde dolasiyor gozlerim
    Sevgilim?

    Hangi seherdir parmaklarimda
    Yansiyan boyle gumus renkli?

    Geceyi sararken pespembe safak
    Kaybolur her sey.

    Kapanan gozlerin karanliginda
    Gozler.

    Duyuyor musun vucudumu
    Seninkinin yaninda titreyen?

    Dilin agzimda
    Aydinlaniyoruz



    Kam plynou oči mé,
    má milá?

    Čí to zář nehty mé
    postříbřila?

    Když plamen krev hledá noc,
    květy zapadají.

    Oči očima v tmách
    se přikrývají.

    Slyšíš mou pleť
    se na tvé chvíti?

    Tvůj jazyk v ústech mých
    nám svítí.

  6. Ingiliz roman ve senaryo yazari Ian McEwan'in dogum gunu (21 Haziran 1948)

    Jack elinde kadehiyle tekrar yakinina gelmisti. O saatte genellikle yaptiginin aksine, Fiona'ya bir kadeh Sancerre teklif etmiyordu.

    ''Ne istiyorsun Jack?''

    "Bu iliskiyi yasayacagim."

    "Bosanmak istiyorsun."

    "Hayir. Her sey ayni kalsin istiyorum. Aldatmaca olmasin."

    "Anlamadim."

    "Evet, anladin. Sen degil miydin bana uzun evliliklerde kari kocalarin hedefi kardes durumuna gelmektir diyen? Biz geldik o duruma Fiona. Ben senin agabeyin oldum. Cok rahat, cok hos, seni de seviyorum, ama olmeden once dolu dolu, tutkulu bir iliski yasamak istiyorum."



    He had come back toward her with his glass. He wasn't offering her a Sancerre the way he usually did around this time.

    "What do you want, Jack?"

    "I'm going to have this affair."

    "You want a divorce."

    "No. I want everything the same. No deception."

    "I don't understand."

    "Yes you do. Didn't you once tell me that couples in long marriages aspire to the condition of siblings? We've arrived, Fiona. I've become your brother. It's cozy and sweet and I love you, but before I drop dead, I want one big passionate affair."

  7. Kanadali sair, deneme yazari, profesor ve cevirmen Anne Carson'in dogum gunu (21 Haziran 1950)

    " 'Arzu carpi iki esittir ask ve ask carpi iki esittir delilik.'
    Delilik carpi iki eşittir evlilik
    diye eklemistim
    asidin acisi gecince, hic niyetim olmadigi halde
    bir altin kural uretmeye."



    " 'You used to say. "Desire doubled is love and love doubled is madness.'
    Madness doubled is marriage
    I added
    when the caustic was cool, not intending to produce
    a golden rule."



    "Seni oldurebilsem senden tipatip ayni bir tane daha yapmak zorunda kalirdim.
    Neden?
    Cinayeti anlatmak için.
    Bir mukemmellik coktu uzerlerine gole coken dinginlik gibi.
    Aci dinlendi."



    "If I could kill you I would then have to make another exactly like you.
    Why.
    To tell it to.
    Perfection rested on them for a moment like calm on a lake.
    Pain rested."

  8. Turk dostu ve Turkiye sevdalisi Fransiz yazar Claude Farrère'nin (Charles Frederick Bargone) olum yildonumu (21 Haziran 1957)

    "Neden mi Turklerin dostuyum? Cok basit, barisi seviyorum da ondan. Barisa ulasmanin en iyi yolu diger halklari taniyip sevmeye calismaktir. Oysa ben tanidiklarimin icinde Turk halkindan ziyade saygi ve sevgiye layigini gormedim. Bu, tanidigim en durust ve en dogru, en sadik, en saglikli, en comert, en iyiliksever halktir."



    "Voulez-vous savoir pourquoi je suis ami des Turcs ? C’est très simple. Parceque j’aime la paix. Le meilleur moyen pour atteindre la paix, c’est de s’efforcerde connaître et d’aimer les autres peuples. Moi, personnellement, je n’ai vuaucun peuple que le peuple turc qui soit digne de ce respect et sympathie, parson honnêteté, sincérité, fidélité et générosité."




    (Mustafa Kemal ve Claude Farrère, 18 Haziran 1922'de Izmit'te bulustular.)

Sayfa 1157/7020 İlkİlk ... 1576571057110711471155115611571158115911671207125716572157 ... SonSon

Yer İmleri

Yer İmleri

Gönderi Kuralları

  • Yeni konu açamazsınız
  • Konulara cevap yazamazsınız
  • Yazılara ek gönderemezsiniz
  • Yazılarınızı değiştiremezsiniz
  •