Sayfa 2157/7020 İlkİlk ... 115716572057210721472155215621572158215921672207225726573157 ... SonSon
Arama sonucu : 56156 madde; 17,249 - 17,256 arası.

Konu: Sanat Mozaik

  1. Amerikali sair ve yazar Edgar Allan Poe, Morgue Sokagi Cinayetleri (The Murders in the Rue Morgue ) Oyku kitabini 1 Nisan 1841'de yayinladi.

    "Ilk karsilasmamiz Montmartre Sokagi'ndaki karanlik bir kitaplikta oldu. Ikimiz de ayni kitabi ariyorduk, ender bulunan, pek onemli bir kitapti. Bu olay bizi birbirimize yakinlastirmaya yetti. Tekrar tekrar bulustuk. Bir Fransiz'in kendisinden soz ederken takinacagi tam bir acik yureklilikle anlattigi aile oykusu, beni pek ilgilendirmisti. Okudugu kitaplarin cokluguna da sasip sasip kaliyordum, ama asil ruhumu bir ates gibi saran yaratici hayallerinin sıcakligi, canliligi, tazeligiydi. Paris'te o zaman aramakta oldugum seyleri ararken, boyle bir adamin dostlugu, benim icin degeri olculmez bir hazineydi, bu dusuncemi acikca ona soyledim. Sonunda kentte kaldigim surece beraber oturmaya karar verdik, ben onun kadar darlik icinde olmadigimdan, bir ev tutup ruhlarimizin karanlik havasina uyacak bir bicimde dosemeyi uzerime aldigim ev, St Germain'in dis mahallelerinde issiz bir yerdeydi, zamanin asindirdigi cirkin, neredeyse yikilacak eski bir yapiydi, ne oldugunu sorup ogrenmedigimiz bazı bos insanlar yuzunden yillarca bos kalmisti."



    "Ci incontrammo la prima volta in un'oscura libreria di Rue Montmartre, dove il fatto fortuito di essere entrambi alla ricerca dello stesso volume, raro quanto singolare, ci portò a intrattenere più stretti rapporti. Da allora ci rivedemmo spesso. Mi interessò vivamente la sua piccola storia familiare, che egli mi narrò nei minimi particolari, con tutta quella franchezza di cui e capace un francese, ogniqualvolta discorre di se stesso. Mi stupì la vastità delle sue letture; e, soprattutto, sentii il mio spirito infiammarsi a contatto dello stravagante fervore, della vivida freschezza della sua immaginazione. Considerando ciò che allora mi interessava scoprire a Parigi, pensa, che la compagnia di un uomo simile sarebbe stata per me un tesoro inestimabile, e francamente glielo confidai. Alla fine combinammo di abitare insieme durante il mio soggiorno nella capitale; e poiché la mia situazione finanziaria era meno precaria della sua, potei addossarmi le spese dell'affitto e dell'arredamento, in uno stile che si confacesse alla tetraggine un po' fantastica del mio e del suo carattere, di una casa grottesca, rosa dal tempo, da lungo disabitata a causa di certe superstizioni che trascurammo di indagare, che sorgeva, semidiroccata ormai, in una zona solitaria e squallida del Faubourg Saint-Germain."

  2. Ingiliz yazar Charles Dickens, 10'uncu romani olan Zor Zamanlar'i (Hard Times) kendi cikardigi haftalik Household Words dergisinde 1 Nisan 1854'den itibaren yayinlamaya basladi.



    "Stephen'in aklindan gecenlerin arasina yasamda karsilasabilecekleri icinde en adaletsiz dagitimin 'olum' konusunda yapildigi karisti. Dogum'un esitsizligi bile onun yaninda bir hicti.Diyelim ki, kralin cocuguyla dokumacinin cocugu ayni gecede doguyor. Bunu sevilen, gereksinim duyulan birinin olumuyle, kimsesiz bir kadinin olumu arasindaki celiskiyle nasil karsilastirirsin ki."



    "Stephen added to his other thoughts the stern reflection, that of all the casualties of this existence upon earth, not one was dealt out with so unequal a hand as Death. The inequality of Birth was nothing to it. For, say that the child of a King and the child of a Weaver were born to-night in the same moment, what was that disparity, to the death of any human creature who was serviceable to, or beloved by, another, while this abandoned woman lived on!"

  3. Amerikali yazar Herman Melville, kapitalizmin mesum govdesini uzatmaya basladigi Vahsi Bati’nin ehlilestirilme surecini felsefi, alegorik ve postmodern bir sekilde anlatan romani Saglam Adam’i (The Confidence-Man) 1 Nisan 1857’de New York’ta Dix, Edwards & Co araciligiyla yayinladi.

    "Inanin bana, insan kalabaliga karismalı, baskalarinin yaptigini yapmalidir. Biraz eglenmeye karsi direnmek hazin bir tutum. Hayat maskeli bir pikniktir; kisi bir rol almali, bir kisilik takinmali ve budala tavirlar icin makul bir tavirla sira beklemeli. Bir bilgic gibi sivil kiyafetle ve asik suratla gelmek, insanin kendi rahatini kacirmaktan ve sahneyi lekelemekten baska bir ise yaramaz. Sarap karaflari arasinda bir soguk su surahisi gibi, cakir keyiflerin arasinda ayik kalmaniza neden olur. Yok, yok. Bu suya sabuna bulasmayan tavri surduremezsiniz. Hem, laf aramizda, sunu da soyleyeyim, icki alemi her zaman sarhos etmez insani ama, ayikligin asiri dozu bir nevi ayyasliga donusebilir. Bu ayik ayyasligi da bana kallirsa ancak, boynuzun diger ucundan baslayarak, hergun birkac kadeh yuvarlamakla tedavi edilir."



    "Trust me, one had better mix in, and do like others. Sad business, this holding out against having a good time. Life is a picnic en costume; one must take a part, assume a character, stand ready in a sensible way to play the fool. To come in plain clothes, with a long face, as a wiseacre, only makes one a discomfort to himself, and a blot upon the scene. Like your jug of cold water among the wine-flasks, it leaves you unelated among the elated ones. No, no. This austerity won't do. Let me tell you too--en confiance--that while revelry may not always merge into ebriety, soberness, in too deep potations, may become a sort of sottishness. Which sober sottishness, in my way of thinking, is only to be cured by beginning at the other end of the horn, to tipple a little."

  4. Fransiz sair, oyun yazari ve Cyrano De Bergerac'in yaraticisi Edmond Eugène Alexis Rostand'in dogum yildonumu (1 Nisan 1868)



    "Nedir ki buse? Biraz daha yan yana yapilan bir vaattir. Yemindir kanmayana. Bir itirafin candan delil bulmasidir; sevismek mastarinin gul pembe noktasidir. Bir sirdir ki soylenir agza, kulak yerine. Bir gonul hazzidir ki, hep derinden derine yayilir. Bir visaldir karanfil lezzetinde. Dudaklarin ucundan tatmaktir ruhu biraz.”



    "Cos'è poi un bacio? Un giuramento un pò più da vicino, una promessa più precisa, una confessione che cerca una conferma, un'apostrofo roseo fra le parole t'amo, un segreto soffiato in bocca invece che all'orecchio, un frammento d'eternità che ronza come l'ali d'un ape, una comunione che sa di fiore, un modo di respirarsi il cuore e di scambiarsi sulle labbra il sapore dell'anima!"

  5. Rus besteci, orkestra sefi, piyanist Sergey Rahmaninov'un dogum yildonumu (1 Nisan 1873)


  6. Ingiliz yazar (Horatio) Edgar Wallace’in dogum yildonumu (1 Nisan 1875)

    "Bir adamin bir yerini kesersin ama yarasi zamanla kapanir. Birini kamcilarsin ama o insan onun acisini da zamanla unutur gider. Ama bir adami korkutur, endiselendirir, sevdigi birine kotu bir sey olacagini soylersen, ona kolayca unutamayacagi kadar buyuk bir aci vermis olursun. Korku bir zalimdir, despottur, harap etmekten daha muthis, kaziga cakilmaktan daha gucludur. "



    “Cut a man's flesh and it heals. Whip a man and the memory of it passes, frighten him, fill him with a sense of foreboding and apprehension and let him believe that something dreadful is going to happen either to himself or to someone he loves—better the latter—and you will hurt him beyond forgetfulness. Fear is a tyrant and a despot, more terrible than the rack, more potent than the stake."



    “Entellektuel, yasaminda seksten daha ilginc birseyler bulmus kimseye denir.”

  7. Yunan sair Maria Polydouri’nin dogum yildonumu (1 Nisan 1902)

    Beni sevdigin icin sadece gecmis yillarda sarki soyluyorum
    Ve guneste, yazin kehanetinde,
    yagmurda ve karda
    Beni sevdigin icin sadece sarki soyluyorum

    Cunku elin uzerimdeydi bir gece sadece
    ve dudaklarimdan optun
    Sadece onun icin, acan bir nilufer kadar guzelim
    Ve ruhum titriyor
    Cunku elin uzerimdeydi sadece

    Cunku gozlerin bana bakti sadece
    Varligimi onurla susledim
    Seken bir ruhla,
    cunku gozlerin bana baktı sadece


    Cunku ben gecince beni fark ettin sadece
    Ve senin bakisinla gecisi gordum
    Ve benim silik golgem
    Oynayan, acitan bir ruya
    Cunku ben gecince beni fark ettin sadece

    Cunku cekinerek cagirdin beni
    Ve sen ellerime uzandin
    Ve sen gozlerinde pus
    eksiksiz bir ask
    Cunku cekinerek cagirdin beni

    Cunku onu begendin sadece
    Ondan benim gecisim guzel oldu hep
    Her yerde sen beni izliyorsun gibi
    Her hangi bir yerde yanima yanasmissin gibi
    Cunku onu begendin sadece.

    Sadece beni sevdigin icin dogdum
    Boyleydi yasamim verildi.
    Acimasiz doyumsuz hayatta
    Boyleydi yasamim doyuma ulasti
    Sadece beni sevdigin icin dogdum

    Sadece sana olan askim icin
    Guller verdi elime tanyeri
    Yolunu bir anligina aydinlatmak icin
    gozlerimi yildizlarla doldurdu gece
    Sadece sana olan askim icin

    Sadece beni harika sevdigin icin
    Senin duslerini yesertip
    Cogaltmak icin yasadim, guzel kral
    Ve simdi ne guzel oluyorum
    Sadece beni harika sevdigin icin.



    I only sing because you loved me
    in the past years.
    And in the sun, in summer ’s prediction
    and in rain, and in snow,
    I only sing because you loved me.

    Only because you kept your hands on me
    one night and you kissed me on my lips,
    only for that, am I as fine as an open lily
    And I have a shiver in my soul,
    only because you kept your hands on me.

    Only because your eyes looked at me
    with the soul glancing,
    proudly I adorned the ultimate
    crown of my being,
    Only because your eyes looked at me

    Only because you noticed me as I passed
    And by your look I saw passing
    my svelte shadow as a dream
    playing, hurting
    Only because you noticed me as I passed

    Because you hesitantly called me
    And you stretched to my hand
    And you had in your eyes the blur
    A complete love
    Because you hesitantly called me

    Only because you liked it,
    That’s why my passing kept being nice.
    As if you were following me wherever
    As if you came close to me somewhere
    Only because you liked it.

    Only because you loved me I was born,
    so my life was given.
    In graceless unfulfilled life
    so my life was fulfilled.
    Only because you loved me I was born.

    Only for your special love
    dawn gave roses in my hands.
    To illuminate for a moment your way
    night filled my eyes with stars
    Only for your special love.

    Only because you loved me wonderfully
    I lived to pullulate
    your dreams, beautiful king
    And so sweet I’m dying
    Only because you loved me wonderfully.

  8. Henry MillerTiyatrosu (Stephen Sondheim Theatre), 1 Nisan 1918’de New York, 124.Bati, 43.Cadde’de acildi.


Sayfa 2157/7020 İlkİlk ... 115716572057210721472155215621572158215921672207225726573157 ... SonSon

Yer İmleri

Yer İmleri

Gönderi Kuralları

  • Yeni konu açamazsınız
  • Konulara cevap yazamazsınız
  • Yazılara ek gönderemezsiniz
  • Yazılarınızı değiştiremezsiniz
  •