-
Italyan ressam Antonio Frixione'nin olum yildonumu (14 Nisan 1914)
Autoritratto, 1880s

Interno di chiesa, XIX secolo
-
Amerikali yazar, egitimci, egitim uzmani ve genclik haklari teorisyeni John Caldwell Holt'un dogum yildonumu (14 Nisan 1923)
" Cogumuzun dikkatimiz uzerindeki kontrolu cok zayiftir. Aklimiz biz daha farkina varmadan gorevini birakir. Kendi aklimizin bu ozelligini ve kendi anlayis kabiliyetimizin derecesini kontrol edebilmeyi ogrenebilmemiz iyi bir ogrenci olmamizi belirleyen bir faktordur. " Cocuklar Neden Basarisiz Olur?

" Most of us have very imperfect control over our attention. Our minds slip away from duty before we realize that they are gone. Part of being a good student is learning to be aware of that state of ones own mind and the degree of one's own understanding. "
" Cocuklara neyi ogrenmeleri gerektigini soylemenin gorevimiz ve hakkimiz oldugunu dusundugumuz surece okullarda gercek ogrenme diye bir sey soz konusu olamaz. Bir cocugun ne zaman neyi en iyi sekilde ogrenebilecegini ancak cocugun kendisi bilir. Bunu cok basarili sekilde yapamayabilir ama bizden coktan daha iyi yapar. "

" We cannot have real learnin in school if we think it is our duty and our right to tell children what they must learn. We cannot know, at any moment, what particular bit of knowledge or understanding a child needs most, will most strengthen and best fit his model reality. Only he can do this. He may not do it very, he can do it a hundred times better than we can. "
-
Italya dogumlu Amerikali Empresyonist ressam John Singer Sargent'in olum yildonumu (14 Nisan 1925)
El Jaleo (Spanish Dancer), 1882, Isabella Stewart Gardner Museum

Almina Wertheimer's exotic beauty, 1908
-
Gurcu asilli Rus sair, oyun yazari, film ve tiyatro aktoru Vladimir Vladimirovic Mayakovski’nin olum yildonumu (14 Nisan 1930)

Hicbir sey silemez aski,
ne tartismalar ne ayrilik.
bir de bakarsin
yeniden gozden gecirilmis, olculup bicilmis,
ustunde dusunulmustur.
Ve simdi duzyazi parmakli
sancagimi kaldiriyor,
dogdum dogali ve yurekten,
sevdigime,
olene dek de sevecegime yemin ediyorum.
Tutun dumani kemiriyor havayi.
Oda, Krucyonih'in Cehennem' inden bir bolum gibi.
Animsiyor musun
Ilk kez
ardinda bu pencerenin
tutkudan cildirmiscasina
oksamistim ellerini.
Simdi
oturuyorsun ayni yerde,
yuregin
demirden bir kilif icinde.
Ve yarin
paralayan sozlerle
kovacaksin belki beni
Ve los antrede
uzun sure
titreyislerle sarsilan bir kol
bulamayacak
ceketteki yerini.
Cikacagim, ezilmis.
Firlatacagim vucudumu sokaga.
Yabanil
cilgin
umutsuzlukla paramparca.
Hayir
gerek yok buna,
sevgilim,
biricigim,
gel
vedalasalim simdiden.
Agir bir gulle gibi
askim
nereye kacarsan kac
asilidir sana
nasil olsa.
Birak
son bir haykirisla uluyayim
horlanmisligin aci yankisini.
Calismaktan
anasi agladiginda okuzun
gider
salar kendini soguk sulara.
Askindan baska
deniz yok bana,
ve gozyaslari da
bir erinc
koparamiyor ondan.
Yorgun fil
sessizligi aradiginda
yatar
kizgin kumlara saltanatla.
Askindan baska
gunes yok bana.
Ve bilmiyorum bile
neredesin simdi ve kiminle.
Eger
bir baska sair olsaydi
boylesine uzdugun,
onarirdi acisini
parayla ve unle.
Fakat
sevinc vermiyor bana hicbir cinilti
senin sevgili adinin
ciniltisindan baska.
Atmayacagim
bir bosluga kendimi,
zehir icmeyecegim.
Ve dayayip
sakagima namluyu
cekmeyecegim tetigi.
Agzi hicbir bicagin
bakislarin kadar senin
kesemez beni.
Yarin unutacaksin
seni taclandirdigimi,
ve yakip tukettigimi
ciceklenmis bir ruhu
askla.
Ve ucari gunlerin firtinali karnavali
dagitacak
sayfalarini kitaplarimin.
Sozlerimin kurumus yapraklari mi
durduracak seni
cirpinan soluguyla.
Birak hic degilse
son bir sevgi dalgasi sereyim
beni birakip giden adimlarinin altina.

Il fumo del tabacco ha roso l’aria.
La stanza
è un capitolo dell’inferno di Kruchenych.
Ricordi?
Accanto a questa finestra
per la prima volta
accarezzai freneticamente le tue mani.
Oggi, ecco, sei seduta,
il cuore rivestito di ferro.
Ancora un giorno,
e mi scaccerai,
forse maledicendomi.
Nella buia anticamera, la mano, rotta dal tremito,
a lungo non saprà infilarsi nella manica.
Poi uscirò di corsa,
e lancerò il mio corpo per la strada.
Fuggito da tutti,
folle diventerò,
consunto dalla disperazione.
Ma non è necessario tutto questo;
cara,
dolce,
diciamoci adesso addio.
Il mio amore,
peso così schiacciante ancora,
ti grava sopra
lo stesso,
dovunque tu fugga.
Lasciami sfogare in un ultimo grido
l’amarezza degli offesi lamenti.
Se lo sfiancano di lavoro, un bue,
se ne va
ad adagiarsi sulle fredde acque.
Ma, al di fuori del tuo amore,
per me
non c’è mare,
e dal tuo amore neanche col pianto puoi impetrare tregua.
Se l’elefante sfinito cerca pace,
si stende regalmente sulla sabbia arroventata.
Ma, al di fuori del tuo amore,
per me
non c’è sole,
e io non so neppure dove sei e con chi.
Se così tua avessi ridotto un poeta,
lui
avrebbe lasciato la sua amata per la gloria e il denaro
ma per me
non un solo
suono è di festa
oltre a quello del tuo amato nome.
Non mi butterò nella tromba delle scale,
non ingoierò veleno,
non saprò premere il grilletto contro la tempia.
Su di me,
al di fuori del tuo sguardo,
non ha potere la lama di nessun coltello.
Domani dimenticherai
che ti ho incoronato,
che l’anima in fiore ho incenerito con l’amore,
e lo scatenato carnevale dei giorni irrequieti
socompiglierà le pagine dei miei libri
Potranno mai le foglie secche delle mie parole
trattenerti un momento
per aspirare avidamente?
Ma lascia almeno
ch’io lastrichi con un’ultima tenerezza
il tuo passo che s’allontana.
-
Isvicreli yazar Erich von Däniken'in dogum gunu (14 Nisan 1935)
" Ancak tanrilarin torelerini ve yasayis bicimlerini butun Misirlilardan iyi bilen Firavun, o cag icin cilginca sayilabilecek bu dusunceyi cok iyi biliyordu: Kendime binlerce yil korunabilecek ve cok uzaklardan gorunebilecek bir mezar yaptirmaliyim. Tanrilar geri donup beni uyandiracaklarina soz verdiler. (Belki de cok ileride yasayacak doktorlar beni, yeniden yasatacak bir yol bulurlar.)
Bu konuda uzay cagi insani olarak neler soyleyebiliriz? Fizikci ve astronom Robert C. W. Ettinger, 1965’te yayinladigi 'The Prospect of Immortality' (Olumsuzluk Umudu) isimli kitabinda, insan govdesi hucrelerinin tip ve biyoloji acisindan birkac milyar kere yavaslatilarak yasayabilecegi bir dondurma yolu gosteriyor. Bu dusunce gunumuz icin utopik gorunebilir, ancak dunya yuzundeki her buyuk klinikte insan kemiklerini donmus olarak yillarca saklayabilen ve gerektiginde yeniden kullanilmasini saglayan bir 'kemik bankasi’ vardir. Yine dunyanin bircok yerinde, taze kan, eksi 196 derece santigratta sonsuz bir sure saklanabilmektedir. Canli hucreler de sivi nitrojen isisinda sonsuza kadar korunabilmektedirler. Acaba Firavunun pek yakinda uygulama alanina konacak olan bu gorusler hakkinda bilgisi mi vardi? " Tanrilarin Arabalari

" Kann sich der Pharao, der ganz gewiß mehr über Wesen und Sitten der 'Götter' wußte als seine Untertanen, nicht diese, möglicherweise ganz irrwitzigen, Vorstellungen gemacht haben: ich muß mir eine Grabstätte schaffen, die jahrtausendelang nicht zerstört werden kann und die weithin sichtbar über dem Lande liegt? Die Götter versprachen, wiederzukommen und mich aufzuwecken. (oder Mediziner einer fernen Zukunft werden Möglichkeiten finden, mich wieder lebendig zu machen).
Was ist im Raumfahrtzeitalter dazu zu sagen? Der Physiker und Astronom Robert C. W. Ettinger deutet in seinem 1965 erschienenen Buch 'The Prospect of immortality' einen Weg an, wie wir Menschen des 20. Jahrhunderts uns so einfrieren lassen können, daß nach medizinischer, biologischer Sicht unsere Zellen billionenfach verlangsamt weiterleben. Mag dieser Gedanke einstweilen noch utopisch klingen, tatsächlich aber verfügt heute bereits jede große Klinik über eine 'Knochenbank', die jahrelang menschliche Knochen in tiefgefrorenem Zustand konserviert und bei Bedarf wiederverwendungsfähig macht. Frischblut - auch dies bereits allerorts praktiziert - kann bei minus 196 Grad unbegrenzte Zeit aufbewahrt werden, ja, und die Lagerfähigkeit lebender Zellen ist bei der Temperatur des flüssigen Stickstoffs nahezu unendlich. - Dachte der Pharao einen utopischen Gedanken, der in Bälde vor seiner Realisierung steht? "
" Bin Bir Gece Masallari’nin yazarlari, inanilmaz konu zenginligini neye borcluydular? Sahibi istedigi zaman lambadan cikan bir dev hayal etmek, hangi bilgilere dayaniyordu? Hangi curetkar beyin, Ali Baba ve Kirk Haramiler’deki 'Acil susam acil!' olayini dusunmustu? Elbette boyle dusuncelerin, gunumuzde sasirtici bir yani kalmamistir; cunku televizyonun dugmesine basar basmaz konusan resimler cikmakta, bircok buyuk binanin giris kapisi fotohucreler araciligiyla kendi kendine acilmaktadir. Ancak cok eski hikayecilerde oyle bir hayal gucu vardi ki, gunumuzun kurgubilim yazarlari onlarin yaninda bombos kimseler gibi kalirlardi. Demek ki bu insanlarin hayal gucunu atesleyecek ve yasanmis birtakim bilgilerden olusan bir kivilcim vardi. "

" Woher nahmen die Erzähler der Märchen von Tausendundeiner Nacht ihren verblüffenden Einfallsreichtum? Wie kam man zu der Beschreibung einer Lampe, aus der auf Wunsch ein Zauberer sprach? Welch kühne Phantasie erfand das 'Sesam öffne dich!', in dem sich Ali Baba mit seinen Räubern versteckte? Heute freilich verblüffen uns solche Ideen nicht mehr, seit das Fernsehgerät uns mit einem Knopfdruck sprechende Bilder liefert. Und seit sich in jedem größeren Warenhaus die Türen durch Fotozellen öffnen, birgt auch das »Sesam öffne dich« keine besonderen Rätsel mehr. Die Vorstellungskraft der alten Erzähler allerdings muß so unvorstellbar gewesen sein, daß unsere zeitgenössischen Autoren von utopischen Romanen dagegen recht stümperhafte Arbeiten liefern. Es sei denn, die alten Erzähler hätten ihnen zum Teil schon Bekanntes, Gesehenes, Erlebtes für die Initialzündung ihrer Phantasie parat gehabt! "
-
Turk yazar, sair ve akademisyen Hilmi Yavuz'un dogum gunu (14 Nisan 1936)


september! even in childhood
I would watch you
how by the waning
words of summer
you were dismantled with
the gardens and ashes
filled me… september!
september! the fragile season!
fall’s glass dagger
would splinter in my heart
while day and night
you were cloaked with
loneliness and lace
filled me… september!
september! I forgot you
the mountain turned red, the path yellow
and I would glance back
your memory showed no mercy
your laughter shattered
mirrors and roses
filled me… september!
-
Amerikali roman yazari John Steinbeck, Gazap Uzumleri (The Grapes of Wrath ) romanini 14 Nisan 1939'da yayinci The Viking Press-James Lloyd araciligiyla yayimladi.

" Kamp birlikleri, aksam birlikleri ve gece birlikleri oluyorlar. Bir battaniyenin icinden bir gitar cikariliyor ve akort ediliyor, sarkilar, herkesin bildigi turkuler, geceleri soyleniyor. Erkekler turkuleri sozleriyle soyluyor, kadinlar melodileri mirildaniyorlar. Her gece bir dunya, butun ayrintilariyla yaratiliyor. Dostluklar kuruluyor, dusmanliklar yerlesiyor. Palavracilariyla, korkaklariyla, sessiz adamlariyla alcakgonulluleriyle, terbiyeli adamlariyla, tam bir dunya.Her gece her sabah bu dunya bir sirk gibi dagiliyor. "

" They grew to be units of the camps, units of the evenings and the nights.A guitar unwrapped from a blanket and tuned, and the songs, which were all of the people, were sung in the nights. Men sang the words, and women hummed the tunes.Every night a world created, complete with furniture, friends made and enemies established; a world complete with braggarts and with cowards, with quiet men, with humble men, with kindly men. Every night relationships that make a world, established; and every morning the world torn down like a circus. "
-
Macar yazar ve edebiyatci Péter Graf Esterházy de Galántha'nin dogum yildonumu (14 Nisan 1950)
" Oyle gunler var ki Buzho, hiclik gunleri, cikip baloya gidecekmisim gibi susleniyorum. Ama yalnizca mutfaga, bulasiklara dogru gidiyorum. Kocam iceri girdiginde sessizce bir sure bana bakiyor. Soyle, sana Bratislava daki hahambasinin kizini hatirlatiyor musun, o sevdigin kizi, seni seven kizi, Perla'yi? "

" There are days, Bozho, sort of nothing days, I go get all dolled up as if I were going to a dance. But I only go out to the kitchen and do the dishes. When my husband comes in he looks on for a while in silence. Tell me, do I remind you of the rabbi's daughter from Bratislava, the one you loved and who loved you, that Perla? "
" ... bir duzen eger icerisinde celiskiye sahip degilse, o zaman oglum, duzenin icinde senin hic bir bicime sokamayacagin bir ifade yer alacak, bu ifadenin ne kanitlanabilir ne de kuskulu oldugu soylenebilir. Buna karsilik eger bir duzende her ifade kanitlanabiliyorsa, o zaman bu duzen gerektiginde celiskili olabiliyor demektir. "

" ... if the system is free of contradictions, then, son, it contains a predication or two you're helpless against, you can't prove it, you can't disprove it. On the other hand, if within a system every predication is susceptible to proof, then the system is of necessity contradictory. "
Gönderi Kuralları
- Yeni konu açamazsınız
- Konulara cevap yazamazsınız
- Yazılara ek gönderemezsiniz
- Yazılarınızı değiştiremezsiniz
-
Forum Rules
Yer İmleri