-
Italyan ressam Giuseppe Alinovi’nin olum yildonumu ( 9 Agustos 1848 )
Il Palazzo Ducale di Parma, 1840

Bagnone in Lunigiana, 1840
-
Amerikali deneme ve roman yazari, sair ve filozof Henry David Thoreau, Ormanda Yasam ( Walden; or, Life in the Woods ) romanini 9 Agustos 1854 tarihinde Ticknor and Fields company araciligiyla yayimladi.

" Zaman olta attigim bir akintidan baska bir sey degildir. Bu akintidan icerim; fakat icerken kumlu dibini gorur, ne kadar sig oldugunun farkina varirim. Zayif dalgalari akar gider, fakat ebediyet kalir. Daha derinden icmek, dibinde yildizlar yatan gokyuzune olta atmak isterim. Bire kadar bile sayamam. Alfabenin ilk harfini bile bilemem. Dogdugum gunku kadar bilge olamadigim icin hep pismanlik duymusumdur. Zeka bir baltadir; seylerin gizeminin farkina varir ve bu gizeme bir yol acar. Ellerimin gerektiginden daha mesgul olmasini istemiyorum. Basim, ellerim ve ayaklarimdir. En iyi kabiliyetlerimin basimda yogunlastigini hissediyorum. Icgudulerim basimin bir kazma organi oldugunu soyluyor, nasil bazi hayvanlar burunlarini ve on pencelerini kullaniyorsa bende basimi kullanip bu tepelerin icinde maden kazip yolumu acacagim. "

" Time is but the stream I go a-fishing in. I drink at it; but while I drink I see the sandy bottom and detect how shallow it is. Its thin current slides away, but eternity remains. I would drink deeper; fish in the sky, whose bottom is pebbly with stars. I cannot count one. I know not the first letter of the alphabet. I have always been regretting that I was not as wise as the day I was born. The intellect is a cleaver; it discerns and rifts its way into the secret of things. I do not wish to be any more busy with my hands than is necessary. My head is hands and feet. I feel all my best faculties concentrated in it. My instinct tells me that my head is an organ for burrowing, as some creatures use their snout and fore paws, and with it I would mine and burrow my way through these hills. I think that the richest vein is somewhere hereabouts; so by the divining-rod and thin rising vapors I judge; and here I will begin to mine. "
-
Ingiliz ressam John William Godward’in dogum yildonumu ( 9 Agustos 1861 )
With Violets Wreathed and Robe of Saffron Hue, 1902

Nerissa, 1906
-
Fransiz besteci Hector Berlioz'un Fransizca librettosunu yazip bsteledigi 2 perdelik komik operasi Béatrice et Bénédict, ilk kez 9 Agustos 1862'de Baden-Baden Tiyatrosunda sahnelendi.

-
Italyan ressam Luigi Paolillo’nun dogum yildonumu ( 9 Agustos 1864 )
Villa Rufolo a Ravello, 1929

Case sul mare, XX secolo
-
Ulusal edebiyatta, disavurumcu hareketin onderlerinden Rus oyun ve kisa hikaye yazari Leonid Nikolayevic Andreyev’in yeni takvime gore dogum yildonumu ( 9 Agustos 1871 )

“ Belki hayatinda ilk defa kapi gicirdamasina benzeyen budala, manasiz ama cok neseli bir kahkaha atti. Tipki bir kazin bagirtisi gibi: ‘Ga-ga-ga!’ Gardiyan ona hayretle bakti, sonra kaslarini catti. Asilacak olan adamin bu budalaca nesesi hapishaneye idama bile bir hakaretti. Idami da hapishaneyi de acayip, laubali bir hale sokuyordu. Ve durup dururken kisacik bir an icin, hapishane nizamlarini doga kanunlari yerine koyan ihtiyar gardiyana, hapishanede gecirdigi butun omru bir timarhane gibi geldi. Kendisi de deliler arasinda en azgin deliymis gibi oldu. ”

“ And perhaps for the first time in his life he laughed, a hoarse, absurd, yet gay and joyous laughter. It sounded like the cackling of a goose, ‘Ga-ga-ga!’ The warden looked at him in astonishment, then knit his brow sternly. This strange gayety of a man who was to be executed was an offence to the prison, as well as to the very executioner; it made them appear absurd. And suddenly, for the briefest instant, it appeared to the old warden, who had passed all his life in the prison, and who looked upon its laws as the laws of nature, that the prison and all the life within it was something like an insane asylum, in which he, the warden, was the chief lunatic. ”
“ Ayaga firladi ve tam bir saat soluk almadan ana avrat sovdu, kufurler savurdu.
Yuzu tebesir gibi bembeyaz olmus nobetci er, bunalip korkudan aglayarak tufegin namlusu ile kapiyi durtuyor, ne yapacagini sasirarak ikide bir bagiriyordu:
‘ Vuracagim! Vallahi de vuracagim, billahi de vuracagim! Duyuyon mu ? ’
Ama ates etmiyordu, edemezdi de. Hapishanede isyan cikmadikca idama mahkum edilmis olanlara ates etmek yasakti. Cingene ise dislerini gicirdatiyor, kufur ediyor, tukuruyordu. Insan beyni olum ile dirim arasindaki anlatilamayacak kesinlikte bir sinirda olmasina dayanamiyor ve ruzgarin kuruttugu bir kil topragi gibi bin parca oluyordu. ”

“ Then he would jump up and for a whole hour would curse continually. He cursed picturesquely, shouting and rolling his blood-shot eyes.’If you hang me-hang me!’ and he would burst out cursing again.
And the sentinel, in the meantime white as chalk, weeping with painand fright, would knock at the door with the butt-end of the gun andcry helplessly:
‘ I’ll fire! I’ll kill you as sure as I live! Do you hear ? ’
But he dared not shoot. If there was no actual rebellion they neverfired at those who had been condemned to death. And Tsiganok would gnash his teeth, would curse and spit. His brain thus racked on a monstrously sharp blade between life and death was falling to pieceslike a lump of dry clay. ”
-
Fransiz sair Charles Cros'un olum yildonumu ( 9 Agustos 1888 )
Olumsuz dizeler suzmek vergidir bana
Dogruyu soyleyen sesime herkesler hayran.
Bu essiz gucumle ogunmek zaman zaman
Satin alinir sey degil parayla pulla.
Her seye dokundum: atese, kadinlara, elmalara;
Her seyi duydum: kisi, ilkbahari ve yazi;
Her seyi buldum: hicbir kapi duramadi karsimda.
Ama su talih, belki de kor Talih onun adi.
Oyalaniyorum bakip camekanlara
Iste eldivenler, iste cekler, iste mantarlar
Mutluluk hep alti sifirli sayilarin ardinda.
Yahu, degerlisin krallar, piskoposlar kadar
Albaylar, saymanlar ne ki senin yaninda
Ama ne havan, ne gunesin, ne karpuzlarin var.

Je sais faire des vers perpétuels. Les hommes
Sont ravis à ma voix qui dit la vérité.
La suprême raison dont j'ai, fier, hérité
Ne se payerait pas avec toutes les sommes.
J'ai tout touché : le feu, les femmes, et les pommes ;
J'ai tout senti : l'hiver, le printemps et l'été
J'ai tout trouvé, nul mur ne m'ayant arrêté.
Mais Chance, dis-moi donc de quel nom tu te nommes ?
Je me distrais à voir à travers les carreaux
Des boutiques, les gants, les truffes et les chèques
Où le bonheur est un suivi de six zéros.
Je m'étonne, valant bien les rois, les évêques,
Les colonels et les receveurs généraux
De n'avoir pas de l'eau, du soleil, des pastèques.

Beyaz kocaman bir duvar - ciplak mi ciplak
Uzerinde bir merdiven - yuksek mi yuksek
Duvar dibinde bir ciroz - kuru mu kuru
Bir herif geldi elleri - kirli mi kirli
Tutmus bir cekic bir civi - sivri mi sivri
Bir buyuk yumak da sicim - zorlu mu zorlu
Cikti merdivene derken - yuksek mi yuksek
Mihladi sivri civiyi - tak tak da tak tak
Duvarin ta tepesine - ciplak mi ciplak
Atti cekici elinden - dus Allahim dus
Takti sicimi civiye - uzun mu uzun
Asti ucuna cirozu - kuru mu kuru
Indi merdivenden tekrar - tikir da tikir
Sirtinda cekic merdiven - agir mi agir
Cekti gitti baska yere - uzak mu uzak
O gun bugundur cirozcuk - kuru mu kuru
Mezkur sicimi ucunda - uzun mu uzun
Nazikce sallanir durur - durur mu durur
Ben bu hikayeyi duzdum - basit mi basit
Kudursun bazi adamlar - ciddi mi ciddi
Ve gulsun diye cocuklar - kucuk mu kucuk
-
Isvicreli psikolog Jean Piaget'nin dogum yildonumu ( 9 Agustos 1896 )

“ Gercekte, eger kucuk cocuk cansiz cisimlere canlilik veriyorsa, buna karsilik ruhun yasamini maddilestiriyor: Dusunce onun icin bir sestir, agizdaki bir ses ya da ‘ arkadan gelen kucuk bir ses ’, bu ses ‘ ruzgardir ’. Dusler, genelde biraz korkutucu imajlardir ve gece isiklarini gonderirler ( ay, sokak lambalari ) ya da gelip odalarinizi dolduran havayi gonderirler. Ya da daha sonra, bu dusler bizden geliyormus gibi algilanirlar, ama bunlar yine de imajdirlar ve uyanildigi zaman kafanin icindedirler, uyur uyumaz yatagin uzerine konmak ya da odanin icinde kalmak icin kafadan cikarlar. Insan kendini dusunde gordugu zaman, o sirada cifttir: Insan yataginda gordugu duse bakiyordur, ama maddesizligin ya da imajin cift niteligiyle dusun icindedir. ”

“En effet, si le petit enfant anime les corps inertes, et matérialise en retour la vie de l'âme : la pensée est pour lui une voix, la voix qui est dans la bouche ou ‘une petite voix, qui est par derrière’ et cette voix c’est ‘du vent’. Les rêves sont des images, en général un peu effrayantes, qu'envoient les lumières nocturnes (la lune, les réverbères) ou l'air lui-‐même, et qui viennent remplir la chambre. Ou, un peu plus tard, ils sont conçus comme venant de nous, mais ce sont des images quand même, qui sont dans la tête quand on est réveillé et qui en sortent pour se poser sur le lit ou dans le chambre dès que l'on dort. Lorsqu'on se voit soi-même dans son rêve, c'est alors qu'on est double: on est dans son lit, à c'est-à -dire liée à ch**ue corps et intransmissible.”
" Zeka, ne yapacaginizi bilmediginizde kullandiginiz seydir. / L'intelligence est ce que vous utilisez quand vous ne savez pas quoi faire. "

" Mantik dusunce ahlakidir, tipki ahlakin eylem mantigi olmasi gibi. / La morale est une logique de l'action comme la logique est une morale de la pensée. "
Gönderi Kuralları
- Yeni konu açamazsınız
- Konulara cevap yazamazsınız
- Yazılara ek gönderemezsiniz
- Yazılarınızı değiştiremezsiniz
-
Forum Rules
Yer İmleri