Sayfa 9/19 İlkİlk ... 7891011 ... SonSon
Arama sonucu : 155 madde; 65 - 72 arası.

Konu: Sevdiğimiz Şiirler

Hybrid View

Previous Post Previous Post   Next Post Next Post
  1. #1
    Bir bakışın kudreti bin lisanda yoktur
    Bir bakış bazen şifa bazen zehirli oktur...
    Bir bakış bir aşığa neler neler anlatır
    Bir bakış bir aşığı saatlerce ağlatır.
    Bir bakış bir aşığı aşkından emin eder
    Sevişenler daima gözlerle yemin eder...
    Victor Hugo

  2. #2
    Bu yaşa erdirdin beni, gençtim almadın canımı
    ölmedim genç olarak, ölmedim beni leylak
    büklümlerinin içten ve dışardan
    sarmaladığı günlerde
    bir zamandı
    heves ettim gölgemi enginde yatan
    o berrak sayfada gezindirsem diye
    ölmedim, bir gençlik ölümü saklı kaldı bende.
    Vakti vardıysa aşkın, onu beklemeliydi
    genç olmak yetmiyordu fayrap sevişmek için
    halbuki aşk, başka ne olsundu hayatın mazereti
    demedim dilimin ucuna gelen her ne ise
    vay ki gençtim
    ölümle paslanmış buldum sesimi.
    Hata yapmak
    fırsatını Adem’e veren sendin
    bilmedim onun talihinden ne kadar düştü bana
    gençtim ben ve neden hata payı yok diyordum hayatımda
    gergin bedenim toprağa binlerce fışkını saplar idi
    haykırınca çeviklik katardım gökyüzüne
    bir düşü düşlere dalmaksızın kavrayarak
    bulutu kapsayarak açmadan buluta içtekini
    tanıdım Ademoğlu kimin nesiymiş
    ter döküp soru sormak nereye sürüklermiş kişiyi.
    Çeşme var, kurnası murdar
    yazgım
    kendi avcumda seyretmek kırgın aksimi.
    Gençtim ya, ne farkeder deyip geçerdim
    nehrin uğultusu da olur, dalların hışırtısı da
    gözyaşı, çiğ tanesi, gizli dert veya verem
    ne fark eder demişim
    bilmeden farkı istemişim.
    Vay beni leylak kokusundan çoban çevgenine
    arastadan ırmaklara çarkettiren dargınlık!
    Yola madem
    çöllerdeki satrabı yalvartmak için çıkmıştım
    hava bozar, yüzüm eğik giderdim yine
    yaza doğru en kuduzuyla sürüngenlerin sabahlar
    yola devam ederdim.
    Gençtim işte şehrin o yatık raksından incinen yine bendim
    gelip bana çatardı o ruh tutuşturucu yalgın
    onunla ben
    hep sevişecek gibi baktık birbirimize.
    bir kez öpüşebilseydik dünyayı solduracaktık.
    Oysa bu sürgün yeri,bu pıtraklı diyar
    ne kadar korkulu yankı bulagelmiş gizlerimizde
    hani yok burda yanlışı yoklayacak hiç aralık
    bütün vadilere indik bir kez öpüşmek için
    kalmadı hiç bir tepe çıkılmadık
    eriyeydik nesteren köklerine sindiğimizce
    alıcı kuş pençesiyle uçarak arınaydık
    ah, bir olaydı diyorduk vakar da yoksanaydı
    doğruydu böyle kan telef olmasın diye çabalamamız
    ama kendi çeperlerimizi böyle kana buladık
    gönendi dünya bundan istifade
    dünya bayındırladı:
    Bir yakış, bir yanış tasarımı beride
    öte yakada bir benî adem
    her gün küsülü kaldık.
    Bunca yıl bu gücenik macera beni tutuklu kılan
    artık bu yaşa erdirdin beni,anladım
    gençken almadın canımı, bilmedim
    demek gökten ağsa bile tohum yürekten düşecekmiş
    çünkü hataya bağışık büyük hatadan beri nezaret yer
    çiğ tanesi sanmak ne cüret, gözyaşıymış
    insanın insana raptolduğu cevher.
    Şimdi tekrar ne yapsam dedirtme bana yarabbi
    taşınacak suyu göster, kırılacak odunu
    kaldı bu silinmez yaşamak suçu üzerimde
    bileyim hangi suyun sakasıyım ya rabbelalemin
    tütmesi gereken ocak nerde?
    İsmet Özel

  3. #3
    Ben giderim adım kalır
    Dostlar beni hatırlasın..
    Düğün olur bayram gelir
    Dostlar beni hatırlasın..
    Can kafeste durmaz uçar
    Dünya bir han konan göçer
    Ay dolanır yıllar gecer
    Dostlar beni hatırlasın..
    Can bedenden ayrılacak
    Tütmez baca yanmaz ocak
    Selam olsun kucak kucak
    Dostlar beni hatırlasın..
    Ne gelsemdi ne giderdim
    Günden güne arttı derdim
    Garip kalır yerim yurdum
    Dostlar beni hatırlasın..
    Açar solar türlü çiçek
    Kimler gülmüş kim gülecek
    Murad yalan ölüm gerçek
    Dostlar beni hatırlasın..
    Gün ikindi akşam olur
    Gör ki başa neler gelir
    Veysel gider adı kalır
    Dostlar beni hatırlasın.
    Aşık Veysel Şatıroğlu

  4. #4
    Haydi Abbas, vakit tamam;
    Akşam diyordun işte oldu akşam.
    Kur bakalım çilingir soframızı;
    Dinsin artık bu kalp ağrısı.
    Şu ağacın gö
    ..........
    ..........

    Cahit Sıtkı Tarancı

  5. #5
    Seziyorum ki kaçacaksın..
    Yalvaramam koşamam
    Ama sesini bırak bende
    Biliyorum ki kopacaksın
    Tutamam saçlarından
    Ama kokunu bır
    ..........
    ..........

    Aziz Nesin

  6. #6
    Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem;
    Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem.
    Biri ecdadıma saldırdımı, hatta boğarım! ...
    -Boğamazsın ki!
    -Hiç olmazsa yanımdan kovarım.
    Üçbuçuk soysuzun ardından zağarlık yapamam;
    Hele hak namına haksızlığa ölsem tapamam.
    Doğduğumdan beridir, aşığım istiklale;
    Bana hiç tasmalık etmiş değil altın lale!
    Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum?
    Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boyunum!
    Kanayan bir yara gördüm mü yanar ta ciğerim,
    Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim!
    Adam aldırmada geç git! , diyemem aldırırım.
    Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım!
    Zalimin hasmıyım amma severim mazlumu...
    İrticâın şu sizin lehçede ma'nâsı bu mu?
    Mehmet Akif Ersoy

  7. #7
    Gitme, sonbahar oluyorum, sonrası hiç
    Ağaçlar bükmesinler n'olursun boyunlarını
    Neden akşam oluyorum tren kalkınca
    Kırlangıçlar birdenbire çekip gidince
    Mendiller sallanınca neden tıkanıyorum
    Öyle çok acımasız ki, öyle birdenbire ki
    Az önceki çiçekler nasıl da diken diken
    Gitme, sonbahar oluyorum, sonrası hiç.
    O sularda çimdik, bitti; köprüleri geçtik, bitti
    O elmanın tadı orda, o kuş çoktan öttü, bitti
    Artık çocuk değiliz, susarak da bir şeyler diyebiliriz
    Günler devlet alacağı, yıllar bir kadehçik buzlu rakı
    Oyunlar oyuncaksı, oyuncaklar eski şarkı
    Kavaklara oklu yürek çizip duran o çakı
    Nerde şimdi, nerde şimdi, nerde o kan sarhoşluğu
    Gitme, sonbahar oluyorum, sonrası hiç.
    Hasan Hüseyin Korkmazgil

  8. #8
    İnsan bu, su misali, kıvrım kıvrım akar ya;
    Bir yanda akan benim, öbür yanda Sakarya.
    Su iner yokuşlardan, hep basamak basamak;
    Benimse alın yazım, yokuşlarda susamak.
    Her şey akar, su, tarih, yıldız, insan ve fikir;
    Oluklar çift; birinden nur akar; birinden kir.
    Akışta demetlenmiş, büyük, küçük, kâinat;
    Şu çıkan buluta bak, bu inen suya inat!
    Fakat Sakarya başka, yokuş mu çıkıyor ne,
    Kurşundan bir yük binmiş, köpükten gövdesine;
    Çatlıyor, yırtınıyor yokuşu sökmek için.
    Hey Sakarya, kim demiş suya vurulmaz perçin?
    Rabbim isterse, sular büklüm büklüm burulur,
    Sırtına Sakaryanın, Türk tarihi vurulur.
    Eyvah, eyvah, Sakaryam, sana mı düştü bu yük?
    Bu dâva hor, bu dâva öksüz, bu dâva büyük! ..
    Ne ağır imtihandır, başındaki, Sakarya!
    Binbir başlı kartalı nasıl taşır kanarya?
    İnsandır sanıyordum mukaddes yüke hamal.
    Hamallık ki, sonunda, ne rütbe var, ne de mal,
    Yalnız acı bir lokma, zehirle pişmiş aştan;
    Ve ayrılık, anneden, vatandan, arkadaştan.
    Şimdi dövün Sakarya, dövünmek vakti bu ân;
    Kehkeşanlara kaçmış eski güneşleri an!
    Hani Yunus Emre ki, kıyında geziyordu;
    Hani ardına çil çil kubbeler serpen ordu?
    Nerede kardeşlerin, cömert Nil, yeşil Tuna;
    Giden şanlı akıncı, ne gün döner yurduna?
    Mermerlerin nabzında hâlâ çarpar mı tekbir?
    Bulur mu deli rüzgâr o sedayı: Allah bir!
    Bütün bunlar sendedir, bu girift bilmeceler;
    Sakarya, kandillere katran döktü geceler.
    Vicdan azabına eş, kayna kayna Sakarya,
    Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya!
    İnsan üç beş damla kan, ırmak üç beş damla su;
    Bir hayata çattık ki, hayata kurmuş pusu.
    Geldi ölümlü yalan, gitti ölümsüz gerçek;
    Siz, hayat süren leşler, sizi kim diriltecek?
    Kafdağını assalar, belki çeker de bir kıl!
    Bu ifritten sualin, kılını çekmez akıl!
    Sakarya, sâf çocuğu, mâsum Anadolunun,
    Divanesi ikimiz kaldık Allah yolunun!
    Sen ve ben, gözyaşiyle ıslanmış hamurdanız;
    Rengimize baksınlar, kandan ve çamurdanız!
    Akrebin kıskacında yoğurmuş bizi kader;
    Aldırma, böyle gelmiş, bu dünya böyle gider!
    Bana kefendir yatak, sana tabuttur havuz;
    Sen kıvrıl, ben gideyim, Son Peygamber Kılavuz!
    Yol onun, varlık onun, gerisi hep angarya;
    Yüzüstü çok süründün, ayağa kalk, Sakarya! ..
    (1949)
    Necip Fazıl Kısakürek

Sayfa 9/19 İlkİlk ... 7891011 ... SonSon

Yer İmleri

Yer İmleri

Gönderi Kuralları

  • Yeni konu açamazsınız
  • Konulara cevap yazamazsınız
  • Yazılara ek gönderemezsiniz
  • Yazılarınızı değiştiremezsiniz
  •