Sayfa 84/217 İlkİlk ... 3474828384858694134184 ... SonSon
Arama sonucu : 1734 madde; 665 - 672 arası.

Konu: Seçimde Hile mi hazımsızlık mı

  1. Türkiye, kazığın her türlüsünü ayrı ayrı deneyimleyebilmek için mükemmel bir yer. Burada yetişen biri dünyanın başka bir yanında sıkıntı yaşamaz.
    Re-twittlediklerim katıldığım anlamına gelmez!

  2. Türkiye, kazığın her türlüsünü ayrı ayrı deneyimleyebilmek için mükemmel bir yer. Burada yetişen biri dünyanın başka bir yanında sıkıntı yaşamaz.
    Re-twittlediklerim katıldığım anlamına gelmez!

  3. Türkiye, kazığın her türlüsünü ayrı ayrı deneyimleyebilmek için mükemmel bir yer. Burada yetişen biri dünyanın başka bir yanında sıkıntı yaşamaz.
    Re-twittlediklerim katıldığım anlamına gelmez!

  4. Tasaffuvda eline,diline, beline hakim ol derler...

     Alıntı Originally Posted by rumenigge Yazıyı Oku
    kafanız karışık gibi tam olarak anlatamamışsınız ne demek istediğinizi
    bir kısım imla hataları da var düzeltir ve anlattığınız eski teoriler ile gerçek hayat arasında bir somut bağlantı kurabilirseniz daha anlaşılır olursunuz sanırım
    Bu daha net bir açıklama yeterki göz görsün, kulak dinlesin kalp körleşmesin...

    Oligarşinin Tunç Kanunu’nu duydunuz mu hiç? Bu teori ilk defa 1911’de genç Alman sosyolog Robert Michels tarafından Siyasi Partiler isimli kitabında yazıya dökülmüştür.
    Michels teorisini; “Seçilmişlerin seçmenler, vekillerin vekalet verenler, delegelerin delege edenler üzerinde egemenlik kurmasına yol açan örgütün kendisidir. Örgütten bahseden gerçekte oligarşiden bahsediyor demektir.” diye özetliyor.

    Örgütsüz toplum olur mu?” dediğinizi duyuyor gibiyim. Örgütlenmeye evet ama nasıl bir yapıyla?

    Michels’in teorisine göre büyük örgütler uzun süre aynı lider ve yönetici kadrosu tarafından yönetildikçe oligarşi kuvvetlenmektedir. Oligarşi, yani bir toplumun ya da örgütün tepedeki yöneticiler tarafından kontrol altında tutulması, bürokrasilerin ya da büyük çaplı örgütlerin iç işleyişinden doğan bir özelliktir. Bu teoriye göre demokratik amaç ve prensiplerden sapan siyasi parti lideri zamanla halktan koparak tüm erki eline geçirmektedir. Bu sistemdeki liderin bir diğer özelliği halkı ilgilendiren bilgilerin çoğunluğunu kendinde tutması, halkla paylaşmamasıdır. Michels bu duruma “kitlelerin ehliyetsizliği” demektedir. Halkın bilgisizliği lideri daha da güçlendirmekte, lidere itaati arttırmaktadır.

    Teoriyi anlattıkça size de bir yerden tanıdık geliyor mu? O zaman devam edelim… Yine bu teoriye göre, siyasi parti lideri zamanla menşeinden kopup, iktidara sahip elit bir sosyal sınıfın parçası olmaya başlar. Kontrolsüz güç ve yetki lideri zamanla halktan koparır fakat halkın bağlılığını korkuyla birlikte arttırır. Bu işleyişte halk zamanla iyice kayıtsızlaşmaya başlar. Kayıtsız teslimiyetle birlikte kendi hak ve özgürlüklerini de göz ardı etmeye başlar…
    Michels’in teorisinde bir diğer önemli unsur, liderin kendi otoritesini tehlikeye sokacak unsurlara karşın aşırı saldırgan tavırlar sergileyip, halkın demokratik hak ve prensiplerinden büyük çoğunluğunu feda etmesidir.

    Genellikle tek partili ve komunist sistemlerde görünen Oligarşinin Tunç Kanunu sizce içinde bulunduğumuz süreçle örtüşmüyor mu? Sürekli Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki tek partili dönemi eleştiren Sayın Başbakan acaba resmin bütününe uzaktan bakabiliyor mu? Peki ya toplum, içinde bulunduğu durumu farkında mı? Yoksa halkımız kanıksama, sinme ve miyopluk içerisinde mi? Yavaş yavaş nereye gittiğimizi tez vakitte görmemiz dileğiyle...

  5. yeni şafaktan

     Alıntı Originally Posted by indian Yazıyı Oku
    Bu daha net bir açıklama yeterki göz görsün, kulak dinlesin kalp körleşmesin...

    Oligarşinin Tunç Kanunu’nu duydunuz mu hiç? Bu teori ilk defa 1911’de genç Alman sosyolog Robert Michels tarafından Siyasi Partiler isimli kitabında yazıya dökülmüştür.
    Michels teorisini; “Seçilmişlerin seçmenler, vekillerin vekalet verenler, delegelerin delege edenler üzerinde egemenlik kurmasına yol açan örgütün kendisidir. Örgütten bahseden gerçekte oligarşiden bahsediyor demektir.” diye özetliyor.

    Örgütsüz toplum olur mu?” dediğinizi duyuyor gibiyim. Örgütlenmeye evet ama nasıl bir yapıyla?

    Michels’in teorisine göre büyük örgütler uzun süre aynı lider ve yönetici kadrosu tarafından yönetildikçe oligarşi kuvvetlenmektedir. Oligarşi, yani bir toplumun ya da örgütün tepedeki yöneticiler tarafından kontrol altında tutulması, bürokrasilerin ya da büyük çaplı örgütlerin iç işleyişinden doğan bir özelliktir. Bu teoriye göre demokratik amaç ve prensiplerden sapan siyasi parti lideri zamanla halktan koparak tüm erki eline geçirmektedir. Bu sistemdeki liderin bir diğer özelliği halkı ilgilendiren bilgilerin çoğunluğunu kendinde tutması, halkla paylaşmamasıdır. Michels bu duruma “kitlelerin ehliyetsizliği” demektedir. Halkın bilgisizliği lideri daha da güçlendirmekte, lidere itaati arttırmaktadır.

    Teoriyi anlattıkça size de bir yerden tanıdık geliyor mu? O zaman devam edelim… Yine bu teoriye göre, siyasi parti lideri zamanla menşeinden kopup, iktidara sahip elit bir sosyal sınıfın parçası olmaya başlar. Kontrolsüz güç ve yetki lideri zamanla halktan koparır fakat halkın bağlılığını korkuyla birlikte arttırır. Bu işleyişte halk zamanla iyice kayıtsızlaşmaya başlar. Kayıtsız teslimiyetle birlikte kendi hak ve özgürlüklerini de göz ardı etmeye başlar…
    Michels’in teorisinde bir diğer önemli unsur, liderin kendi otoritesini tehlikeye sokacak unsurlara karşın aşırı saldırgan tavırlar sergileyip, halkın demokratik hak ve prensiplerinden büyük çoğunluğunu feda etmesidir.

    Genellikle tek partili ve komunist sistemlerde görünen Oligarşinin Tunç Kanunu sizce içinde bulunduğumuz süreçle örtüşmüyor mu? Sürekli Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki tek partili dönemi eleştiren Sayın Başbakan acaba resmin bütününe uzaktan bakabiliyor mu? Peki ya toplum, içinde bulunduğu durumu farkında mı? Yoksa halkımız kanıksama, sinme ve miyopluk içerisinde mi? Yavaş yavaş nereye gittiğimizi tez vakitte görmemiz dileğiyle...
    Şimdide "İktidarın seslerinden Yenişafakta yazılan özeleştiriye bakalım:aynı konuya mı değinmişiz...

    Nereye geldik?
    İbrahim Tenekeci
    26 Nisan 2017

    Yıl 1987. Ağır rutubet kokan küçük bir salonda beş kişiyiz. Recep Tayyip Erdoğan'ı dinliyoruz. Bir saat geride kaldı. Heyecanından ve ciddiyetinden zerre kaybetmeden konuşmasını sürdürüyor. O konuşma bir buçuk saatin sonunda bitti. Beş kişiye bu kadar uzun süre konuşma yapmak nasıl bir şeydi? Şimdi partinin en alt
    kademesindeki genç kardeşimiz bile böyle bir 'kalabalığa' seslenmeye tenezzül etmez. Öyle görünüyor, anlaşılıyor. Kızmak yok.

    Yıllar sonra. Necmettin Erbakan'la bir odadayız. Sadece iki kişiyiz. “Cemaat yapalım” diyor. Hemen orada, korkudan ölüyorum.
    Şimdi bazı yazılar / yorumlar okuyoruz. Başarının altında veya üstünde bir şeyler arıyorlar. Hepsi olmasa bile çoğu yanlış.
    Başarı, beş kişiye bir buçuk saat konuşma yapmaktan geçiyordu. Başarı, iki kişiyle cemaat olabilmekten geçiyordu. Karşınızda veya arkanızda yüzlerce, binlerce insanın durmasına gerek yoktu.
    Yaşadığımız toprakları Türkiye Dağı olarak görüyorduk. Bu dağı beklediğimize inanıyorduk. Çok şükür, hâlâ aynı yerdeyiz.
    Büyüklerimiz bize şunu diyordu: Kimsenin adamı olmayın. Adam olun.
    Alkışlamak üzerine kurulu bir gidişatın yahut siyasetin parçası olamayız. Yeri gelecek, savaşacağız. Yeri gelecek, itiraz edeceğiz. Savaşmaktan kastımız, dik durmak, dirayetli olmaktır. Birbiri ardına yaşadığımız dört büyük taarrruzu düşünün.
    ***
    Sonra camia büyüdü. Sayı arttı. Sorunlu büyüyorduk sanki. Bunu hep dile getirdik, çekincelerimizi söyledik. İnsana gidenler ile imkâna gelenler aynı çatı altındaydı. İmkânı imtihan olarak görenler ile fırsat bilenler aynı geminin içindeydi. Ne yazık ki diğerlerinin sayısı her geçen gün artıyordu. Bu durum, özellikle belediyecilik alanında ve medya sektöründe etkisini gösteriyor.
    Ülkeyi yönetmeye talip olduğunuz vakit, bazı şeyler kaçınılmazdır. Burada, birtakım mecburiyetleri kastetmiyoruz. İnsanları kucaklamayalım demiyoruz.
    Akan çeşmeye uzanan iki el var. Biri israf olmasın diye çeşmeyi kapatmak istiyor. Diğeri de küp getirmiş.

    Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: Dağda bekleyenlerden çok az fire verildi. Önemli bir kısmı yerinden ayrılmadı. Ganimet için alçaklara inmedi.
    Son günlerdeki tartışmalara, daha doğrusu düşmanlıklara işte buralardan bakıyoruz.
    Bazı eleştirilerin şahsiyat boyutuna ulaştığını görüyor ve üzülüyoruz. Yıpranma payına itirazımız yok. Yıpratma kısmına karşıyız.
    Dışarıya yansıyan görüntümüz budur: Yokluğu bölüşen insanlar varlığı paylaşamaz hale geldi.
    İçeriye gelince. Sayın Erdoğan'ın yaşanan tartışmalardan ve bazı iddialardan rahatsız olduğunu, üzüntü duyduğunu kesinlikle biliyoruz. Biraz daha sabır.

    Karacaoğlan'dan: Bu dağlar yerinden ayrılır bir gün. (Cahit Öztelli, Karacaoğlan, Özgür Yayın Dağıtım, Aralık 1983, sayfa 388.)
    ***
    1987 yılından günümüze geliyoruz. Acilen ve ihtiyaçtan: Kaybettiğimiz dayanışma duygusunu yeniden kazanmamız gerekiyor.
    Müslüman, kendisinden emin olunan kimsedir. Önce bu bölümü tahkim etmemiz şarttır.
    Sadece Allah'tan ve namuslu insanlardan korkarız.
    Bunun da bilinmesini isteriz.
    Acı hakikat: İnsanları yemeye en iyi yerinden başlıyoruz. En güzel huyu veya marifeti neyse, oradan. Mesela ahlaklı birine 'ahlaksız' damgası vurmaktan çekinmiyoruz. Sadıkları hainlik suçlamasıyla korkutmaya çalışıyoruz. En maharetli olduğu konuda onu beceriksiz ilân edebiliyoruz.
    Bizim birinci vazifemiz nefsimizi korumaktır. Bunu başaramayan bir insan milletine ve memleketine nasıl hizmet edecek?

  6. Seçim Kurulunu Basıp Hakime Saldırmıştı

    Yüksek Seçim Kurulu’nun referandum sonucuna etki eden mühürsüz oy kullanımına tepkiler süreken Tayyip Erdoğan’a bu tepkileri eleştirdi. Oysa Tayyip Erdoğan 1989 yerel seçimlerinde Beyoğlu belediye başkanlığı seçimlerini kaybettiğinde seçim kurulunu basıp kavga çıkarmıştı.




    http://gazeteport.com/2017/sandik-ku...irmisti-99617/
    Türkiye, kazığın her türlüsünü ayrı ayrı deneyimleyebilmek için mükemmel bir yer. Burada yetişen biri dünyanın başka bir yanında sıkıntı yaşamaz.
    Re-twittlediklerim katıldığım anlamına gelmez!

  7. Türkiye, kazığın her türlüsünü ayrı ayrı deneyimleyebilmek için mükemmel bir yer. Burada yetişen biri dünyanın başka bir yanında sıkıntı yaşamaz.
    Re-twittlediklerim katıldığım anlamına gelmez!

  8. Türkiye, kazığın her türlüsünü ayrı ayrı deneyimleyebilmek için mükemmel bir yer. Burada yetişen biri dünyanın başka bir yanında sıkıntı yaşamaz.
    Re-twittlediklerim katıldığım anlamına gelmez!

Sayfa 84/217 İlkİlk ... 3474828384858694134184 ... SonSon

Yer İmleri

Yer İmleri

Gönderi Kuralları

  • Yeni konu açamazsınız
  • Konulara cevap yazamazsınız
  • Yazılara ek gönderemezsiniz
  • Yazılarınızı değiştiremezsiniz
  •