Hikâyem, beğeninize:


NİLÜFER

"Hafta sonlarını sevmiyorum; borsa kapalı, hayatın heyecanı yok." dedi bir kurumun kantinini işleten arkadaşım.

Hafta sonları borsada azgın iştahların dindiği vakitler gibi gelir bana. Para yanında sosyal hayatın kaybedildiği bilinse de kayıplar görmezden gelinir ve "Ailemin geleceği için çalışıyorum." bahanesine sığınılır borsada tüm sorumsuzluklar için.

Senin kaç liran vardı ki doksan bin lira kaybedebildin borsada, dedim.
"Hiç sorma! Hisse uçacak diye bir tüyo aldım ve bastım hisseye yüz yirmi bin liramı. Hisse dört liradan bir liraya düştü!" dedi. "Ne yapacaktın çok parayı? Bir anne baba bu kadar riske girer mi?" desem biliyorum benim lafımı kendince evirip çevirip der ki daha önce dedi: "Para önemsiz mi? Kim kime para veriyor? Ailemize güzel bir hayat sunmak bizim vazifemiz değil mi?" Yerden göğe kadar haklı, ama ben niye ikna olamıyorum bu doğru söze. Çenebaz insanlar böyledir işte, doğru konuşurlar da sözü bağlamdan kopardıkları için boş konuşurlar. Kimse de kolay kolay fark edemez onların düşünce zincirindeki kopukluğu

"Nilüfer bir tekstil fabrikasında işe başladı. Sağ olsun aile bütçemize katkıda bulunuyor." dedi. "Ne güzel! Hayırlı evlatmış, maşallah!" dedim. Gözleri parıldadı, bir çocuğu güzelce büyütmüş olmanın haklı gururuyla.

"Kızımı şehir merkezindeki endüstri meslek lisesine yazdırdım, arabanla öğrenci yurduna bırakalım." diye yanıma geldiği günü dün gibi hatırlıyorum arkadaşımın ve küçücük bir kızın ürkek, ağlamaklı bakışlarla yurdun penceresinden bize el sallayışını... Yıllar ne çabuk geçiyor...