Mevlana "Ne kadar bilirsen bil, bildiklerin anlatabildiklerin kadardır" diyor ya
bizim ki de o hesap. Herkesi kaçırdık. Sonunda biz bize, diz dize kalıverdik.

Gençler kırılmak, darılmak için alesta bekliyor. Ortaya söylenen her sözü
üzerine alınıyor. Saçımıza, sakalımıza ak düştüğünden kendilerine aynı
keskinlikle mukabele etmeye de gücümüz yetmiyor.

Öküzün altında buzağı aramaya kalkarsak her bakış, her söz, her satır
bize dokunur; canımızı acıtır. Kendimiz gibi karşımızdaki insanın da
iyiniyetle hareket ettiğini farz ve kabul edersek çıkması muhtemel
sorunlar en başında önlenir.

Üstadım gençler sabah 10:00 da aldıkları kağıt akşam 18:00 da % 20
yukarıdan kapatsın beklentisiyle hareket ediyor. Eğer bu beklentiyi
karşılayamazsanız "Kabahat bende değil, sistem de" der kurtulursunuz.

Sistem günlük kapanışlara göre sinyal üretecek. Dolayısıyla yatay piyasada
daha iyi sonuçlar verecek. Ancak bir gün % 2 yükselip ertesi gün % 2
düşen şimdiki dalgalı piyasada bugün AL dediğine yarın SAT diyecektir.
Bu durumda da takipçiler T/A Hoca'nın bir dediği, öbür dediğini tutmuyor.
Yoksa bunadı mı diye düşünecektir.

Sistem Yatırımcının ne kadarlık bir risk üstlenip, ne kadar bir süreyle
pozisyon açtığını bilmiyor. Günlüklerde SAT sinyali geldiğinde belki
haftalıklar gücünü koruyacak. Burada yazılanlara göre hareket eden
biri anında hisse senedini elinden çıkaracak. 2-3 gün sonra tekrar
yükselişe geçtiğinde ise size dönüp "Hocam elimizdeki senedi bize
vaktinden önce sattırdın" diyecek. Bunları işitmeye hazır mıyız?

Bir insan konuya ne kadar vakıf ise sizi, yaptığınız işi o denli anlar.
Ürettiğinize kıymet verir, sizin hakkınızı teslim eder. Altının ayarından,
kıymetinden ancak sarraf anlar. Siz elinizdeki pırlanta kolyeyi yeni işe
başlayan çırağa teslim ederseniz, gider onu çamura atar.