-
Fransa Krali X. Charles'in Reims Katedrali'nde yapilacak olan tac giyme torenini kutlamak icin ozel siparisle yapilan, librettosunu Luigi Balocchi’nin yazdigi, Gioacchino Rossini’nin besteledigi 3 perdelik Reims'e Seyehat (Il viaggio a Reims- The Journey to Reims / The Hotel of the Golden Fleur-de-lis) operasi ilk kez 19 Haziran 1825'de Paris, Teatre Itelien'de yapildi.

-
Amerikali yazar, yayinci, sanatci ve filozof Elbert Hubbard’in dogum yildonumu (19 Haziran 1856)
“Insanlarin neden zayifliklarini ortmek icin mazeretler uydurarak kendilerini kandirmakla bu kadar cok zaman harcadiklari benim icin hep merak konusu olmustur. Oysa bu kadar zaman zayifligin iyilestirilmesi icin yeterli olur ve mazeret aramaya gerek kalmazdi.”

“It has always been a mystery to me,why people spend so much time deliberately fooling themselves by creating alibis to cover their weaknesses. If used differently, this same time would be sufficient to cure the weakness, then no alibis would be needed.”

“Biraz daha israr, biraz daha caba ile umutsuz gorunen basarisizliklar, gorkemli bir basariya donusebilir.”

“Olmak istediginiz samimi, yetenekli, yararli insani kafanizda canlandirin ve boylece bu dusunceler sizi zamanla o ozel kisiye donustursun. Aslolan dusuncedir. Dogru, mantikli bir tavir takinin; cesur, samimi ve neseli bir tavir. Dogru dusunmek yaratmaktir.”

“Tanri madalyalariniza, derecelerinize veya diplomalariniza degil, yaralariniza bakacak.”
-
Filipinli bagimsizlik mucadelesinin lideri, sair ve yazar José Rizal’in dogum yildonumu (19 Haziran 1861)
Elveda, hayran olunası Ulkem, gunesin oksadigi yurt;
Dogu Denizi'nin incisi, kayip cennetimiz,
Sevincle veriyorum sana hayatimi, uzgun ve ezilmis,
Ve daha taze ve daha aydinlik olsaydi dahi,
Yine onu senin yolunda verirdim, senin refahin ugrunda.

Adios, Patria adorada, region del sol querida,
Perla del Mar de Oriente, nuestro perdido Eden!
A darte voy alegre la triste mustia vida,
Y fuera más brillante más fresca, más florida,
Tambien por tí la diera, la diera por tu bien.

Farewell, my adored land, region of the sun caressed,
Pearl of the orient sea, our eden lost,
With gladness i give you my life, sad and repressed;
And were it more brilliant, more fresh and at its best,
I would still give it to you for your welfare at most.
-
Japon yazar Osamu Dazai’nin dogum yildonumu (19 Haziran 1909)
“Anne,son zamanlarda insanlari hayvanlardan ayiran tek ozelligin ne oldugunu kesfettim. Biliyorum, insan konusuyor, insan akilli, insan dusunuyor, insanin sosyal bir duzeni var; ama butun hayvanlarda bunlardan az cok yok mu? Belki hayvanlarin da inanclari vardir. Insan tum Yaradilisin efendisi olmakla ovunuyor; ama esasta, diger yaratiklardan pek farki olmadigi anlasiliyor. Oysa insanin yine de ayri bir ozelligi var. Belki beni anlamiyorsunuz. Hayvanlarda hic olmayan bir sey, insanin kendisine ait bir sey: O da sir. Ne dersiniz?” Batan Gunes

“Mother, recently I have discovered the one way in which human beings differ completely from other animals. Man has, I know, language, knowledge, principles, and social order, but don't all the other animals have them too, granted the difference of degree? Perhaps the animals even have religions. Man boasts of being the lord of all creation, but it would seem as if essentially he does not differ in the least from other animals. But, Mother, there was one way I thought of. Perhaps you won't understand. It's a faculty absolutely unique to man - having secrets. Can you see what I mean?"
“Horiki'nin o farkli guzel gulumsemesi karsisinda aglamis, karar vermeyi ve direnc gostermeyi bir yana bırakip arabaya binmis, buraya getirilince de cilgin sinifina konmustum. Su an, buradan cikacak olsam bile, bir ‘cilgin,’ hayir bir cokkun oldugum damgasini yuzumde tasirim herhalde.
Insanligimi yitirdim.
Artık ben, asla bir insan degilim.” Insanligimi Yitirirken,

“I had wept at that incredibly beautiful smile Horiki showed me, and forgetting both prudence and resistance, I had got into the car that took me here. And now I had become a madman. Even if released, I would be forever branded on the forehead with the word ‘madman,’ or perhaps, ‘reject.’
Disqualified as a human being.
I had now ceased utterly to be a human being.”
-
Akademi Onur Odulu, 2 Golden Globe, 3 Emmy Odulu sahibi Amerikali aktris (Virginia Cathryn) Gena Rowlands’in dogum gunu (19 Haziran 1930)

-
Iskocyali roman ve tiyatro yazari, unlu Peter Pan'in yazari James Matthew Barrie'nin olum yildonumu (19 Haziran 1937)
"Biri disinda, butun cocuklar buyur ve buyuyeceklerini erken yasta ogrenirler. Wendy de soyle ogrendi: Iki yasindayken, bir gun bahcede oynuyordu. Bir cicek daha koparip, bu cicekle annesine kostu. Sanirim kucuk kiz pek sevimli gorunuyordu ki, Bayan Darling elini gogsune koyup, "Ah, keske hep boyle kalabilsen!" diye haykirdi. Bu konuda aralarinda gecen konusmanin hepsi buydu, ama Wendy bundan boyle buyumek zorunda oldugunu ogrenmisti. Bunu iki yasina girdikten sonra anlarsiniz hep. Iki yas, sonun baslangicidir."

"All children, except one, grow up. They soon know that they will grow up, and the way Wendy knew was this. One day when she was two years old she was playing in a garden, and she plucked another flower and ran with it to her mother. I suppose she must have looked rather delightful, for Mrs. Darling put her hand to her heart and cried, "Oh, why can't you remain like this for ever!" This was all that passed between them on the subject, but henceforth Wendy knew that she must grow up. You always know after you are two. Two is the beginning of the end."
-
Amerikali rock grubu Heart’un solisti ve soz yazari Ann (Dustin) Wilson’in dogum gunu (19 Haziran 1950)

-
Yunan lirik sair ve oyun yazari Angelos Sikelianos’un olum yildonumu (19 Haziran 1951)
Acik pencereye yaslanmis bakiyorduk.
Her sey uyum icindeydi duygularimizla.
Tarlalarla baglari karartiyordu
kukurt rengi bulutlar
ve gizli bir calkantiyla
agaclarda inlerken ruzgar
gogsu otlari oksayarak
ucup gitti hizli kirlangic.
Sonra birden, buyuk bir gurultuyle
yirtildi gokler ve raksederek
bosandi yagmur.
Tozlar ucustu havada.
Bereketli topragin kokusuyla
titrerken burun deliklerimiz,
dudaklarimizi araladik
icimize islesin diye sular.
Sonra yan yana, yuzlerimiz
sutlegen ve zeytinler gibi
yagmurdan sirilsiklam,
“Nedir bu koku,” diye sorduk,
“bu ogul arılar gibi havaya yayilan?
Belsem mi, cam mı, kenger mi,
yoksa kekik mi?”
oyle yogundu ki kokular,
soluk aldikca icime doldu hepsi
ve sonsuz bir meltemin oksadigi
bir saz gibi titredim
gozlerim gozlerini bulup
damarlarimdaki kanin
cigligini isitinceye degin.
Asmanin uzerine egilip
urperen yapraklardan bir bir
o tatlari tatmak cicekleri solumak istedim;
oysa aklim uzum salkimlari gibi yogun,
solugum bogurtlenlere takili
tatlarla kokulari tek tek secemedim
ve insan nasil ayni anda tadarsa
kaderin kadehinden aci ile sevinci,
ben de oyle tattim ayni anda hepsini;
ve kolumu beline doladigim anda,
bulbul gibi sakidi, irmaklar gibi akti
damarlarimda kanim.

We leaned out of the window.
Everything around us
was one with our soul.
Sulphur-pale, the clouds
darkened the fields, the vines;
wind moaned in the trees
with a secret turbulence,
and the quick swallow went
breasting across the grass.
Suddenly the thunder broke,
the wellhead broke,
and dancing came the rain.
Dust leaped into the air.
We, our nostrils quivering,
opened our lips to drink
the earth's heavy smell,
to let it like a spring
water us deep inside
(the rain had already wet
our thirsting faces,
like the olive and the mullen).
And shoulder touching shoulder,
we asked: "What smell is this
that cuts the air like a bee?
From balsam, pine, acanthus,
from osier or thyme?"
So many the scents that, breathing out,
I became a lyre caressed
by the breath's profusion.
Sweetness filled my palate;
and as our eyes met again
all my blood sang out.
I bent down to the vine,
its leaves shaking, to drink
its honey and its flower;
and—my thoughts like heavy grapes,
bramble-thick my breath—
I could not, as I breathed,
choose among the scents,
but culled them all, and drank them
as one drinks joy or sorrow
suddenly sent by fate;
I drank them all,
and when I touched your waist,
my blood became a nightingale,
became like the running waters.
Gönderi Kuralları
- Yeni konu açamazsınız
- Konulara cevap yazamazsınız
- Yazılara ek gönderemezsiniz
- Yazılarınızı değiştiremezsiniz
-
Forum Rules
Yer İmleri