Sayfa 156/178 İlkİlk ... 56106146154155156157158166 ... SonSon
Arama sonucu : 1419 madde; 1,241 - 1,248 arası.

Konu: Tarihte Bugün

  1. Cemal Paşa suikasti

    Cemal Paşa ile birlikte yaverleri Nusret ve Süreyya Beyler Büyük Millet Meclisi Hükümeti’nin Tiflis temsilcisi Ahmet Muhtar Bey’in verdiği yemekten çıktıktan sonra sokak köşesini dönerlerken pusu kurmuş meçhul kimselerin yaylım ateşi sonucu öldürülmüşlerdir.

    Cinayet 21 Temmuz 1922 gecesi saat 22:00 ’ye doğru kalaba lık bir cadde olan Büyük Petro Caddesi’nde işlenmişti. Almanya’nın o tarihlerdeki Gürcistan temsilcisi Hesse, bir Gürcü gazetesi olan “Prawda Grusii”ye dayanarak cinayet anını şöyle anlatmaktadır:

    “Cemal Paşa, Nusret Bey ile kol kola girmiş, Süreyya Bey’in arkasından yürüyordu. Şukovski (Shukowsky) Caddesi’nin köşesinde birden iki veya daha fazla adam ortaya çıkarak hiçbir şeyden haberleri olmayan Cemal Paşa ve Nusret Bey’i yaylım ateşine tuttular. Katiller o kadar hızlı davranmışlardı ki, Cemal Paşa ve Nusret Bey’in kendilerini savunmalarına hiç zamanları kalmamıştı. Hatta ikisi de yere yığıldığında kollarını bile birbirlerinden çözememişlerdi. İkisi de kaldırım üzerinde ayağa aldırılmaya çalışılırken can vermişlerdi.

    İlk kurşunlar sıkılmaya başlandığında Süreyya Bey, yardım isteyen çığlıklarla, Sololaki (Ssololaki) Caddesi yönünde yaklaşık 50 adım koşmuş; ancak o da sırtından ağır yara aldığından yere yığılıp ölmüştü.

    Katillerin ateş etmesiyle birçok insan yaralandı; yaralananlar arasında, kaçan katilleri yakalamaya çalışan yakınlardaki bir itfaiye nöbetçisi ile yolda yürüyen bir bayan vatandaş da bulunuyordu.

    İtfaiye nöbetçisi ağır yaralandığından birkaç saat sonra öldü. Ölenlerin cesetleri önce belediyeye ait Michael hastanesine kaldırıldı, sonra da Cemal Paşa ve yaverlerinin cesetleri Azerilerin yoğunlukta olduğu bir semtte bulunan Şah Abbas camiine götürüldü. 24 Temmuz’da yapılan cenaze törenine Alman, İtalyan, İran ve diğer bazı ülkelerin Tiflis temsilcilerinin yanı sıra yabancı tüccarlar da katılmışlardı. Sıkı bir soruşturma başlatıldı ve yaklaşık 30’a yakın kişi tutuklandı.”

    Her ne kadar Gürcü gazetesi “ sıkı bir soruşturmadan” ve 30 tutukludan bahsetse de cinayetin kalabalık bir caddede işlenmesine rağmen Cemal Paşa’nın katilleri, yakalanamamıştı

    Şah Abbas camiindeki cenaze töreninde de Kafkas ordusundan Sovyet ve Gürcü bölükleri bando ve mızıka takımı hazır bulunmuş ve Ermenistan temsilcisi ile çok sayıda Komünist Parti yetkililerinin olması dikkatleri çekmişti.

    Ayrıca cinayetten bir gün sonra başta Azerbaycan, İran ve Sovyetler olmak üzere bütün elçilikler Tiflis’teki Büyük Millet Meclisi temsilcisi Ahmet Muhtar Bey’e taziyelerini iletmişlerdi
    Almanya’nın Moskova temsilcisi Radowitz’in, Tiflis temsilcisi Hesse’ye dayanarak 8 Ağustos 1922’de bildirdiğinegöre, cenazeler hemen gömülmemiş, Ankara’dan gelecek olan direktifler beklenmişti

    Nitekim Büyük Millet Meclisi Hükümeti Başvekili Rauf Orbay, Cemal Paşa ve şehit olan iki yaverinin naaşlarının Erzurum’a naklini kararlaştırmış ve bu hususta ilgililere gereken emri vermişti.

    Şark Cephesi Kumandanı Kazım Karabekir Paşa da, 8 Ağustos 1922 günü Erkan-ı Harbiye Riyasetine başvurarak cenazelerin Erzurum’a getirilmelerini talep etmiş, bu talebi 12 Ağustos’ta kabul edilmişti

    Neticede Cemal Paşa’nın kardeşi Kemal (Doğuluoğlu) Tiflis’e gitmiş ve cenazelerle birlikte Erzurum’a dönmüş, 28 Eylül 1922’de Cemal Paşa ve yaverleri Erzurum Şehitliği’nde defnedilmişlerdir

  2. Topun ağzında olmak

    “Topun ağzında olmak” deyiminin kaynağının İngilizlerin Hindistan’da bu yöntemle gerçekleştirdiği idamlar olduğuna dair çeşitli paylaşımlar olsa da bu deyimin doğrudan buna dayandığının tespiti güç.

    Fakat aynı idam yönteminin İngiliz Hindistanı öncesinde de, biri Osmanlı İmparatorluğu olmak üzere, çeşitli ülkelerde yüzyıllardır uygulandığı görülebiliyor.

    Örneğin, yine Hint yarımadası ve etrafında, Babür İmparatorluğu’nda, bu metodun İngilizler öncesinde de uygulandığını belirten kaynaklara rastlamak mümkün.
    Yine Portekizliler de Brezilya’da aynı yönteme başvurmuşlar.

    Osmanlı İmparatorluğu’nda da topun ağzına bağlanmak İngilizlerden çok önce bir idam yöntemi olarak kullanılmış. Örneğin 1596 yılında bir imamın oğlunu kaçıran bir yeniçerinin, Tophane’de ağzına bağlandığı bir topun ateşlenmesi suretiyle idam edildiği biliniyor.

    Yine 1683 yılında Fransızların, Osmanlı’ya bağlı olan Cezayir (Algiers) şehrini bombalaması üzerine Osmanlı kaptanı Mezzomorto Hüseyin Paşa’nın, 26 Temmuz 1683 tarihinde, Fransız esirleri topun ağzından ateşleyerek karşılık verdiği bilinmekte.

    İdam edilenlerden bir tanesi de Cezayir’deki Fransız konsülü Jean Le Vacher. Jean Le Vacher’in idamı Hollandalı ressam Jan Luyken tarafından 1698 yılında yukarıdaki gibi resmedilmiş.

  3. Afyon ovasına inen süvari kolordusu

    Yunan Ordusu İznik Gölünden-Uşak güneyine kadar çok güçlü savunma mevziileri yaptılar, savunma hattında sadece Ahır dağları kesimi çok sarp, yolsuz ve geçilmesi imkansız diye boş bırakıldı.
    İşte bu geçitten Koca bir süvari kolordusu bir gecede Afyon ovasına düşmanın arkasına geçti


    Süvari Kolordusu’nun sol tarafında mevzilenmiş olan 6.Tümen’in akıncıları yöreyi çok iyi biliyorlardı. Fahrettin Paşa bu tümenin komutanı ile ilişki kurdu. Yapılan keşif ve inceleme sonunda, Ballıkaya denilen yerden, Sincanlı Ovası’na inilen dar, uçurumlu, gerçekten geçilmez gibi görülen bir keçi yolu olduğu öğrenildi.

    25 Ağustos 1922 gecesi, henüz daha ordu taarruza başlamadan Süvari Kolordusu’nun 1.Süvari Tümeni tek sıra olup yöre köylülerinden birer kılavuz eşliğinde Ballıkaya’dan yola çıktı. Bu tümeni Kolordu Komutanı Fahrettin Paşa ve karargâhı izledi. Ardından diğer iki tümen, toplar, telsiz arabası ve diğer savaş malzemeleri takip etti

    Ahır Dağı’nın kuzey eteğine yakın Yörükmezarı adlı köyde bir kadın küçük bahçesine yayılmış tavuklara yem veriyordu. Dağ yolundan gelen bir uğultu duydu. Uğultu büyüyerek yaklaşıyor, yer titriyordu. Köpekler havlamaktan vazgeçip sindiler. Tavuklar ürküp kümeslerine kaçtılar. Neydi ki bu? Birden dağın içinden kalpaklı süvariler çıkıverdiler. Kadın çığlığı bastı.
    “Bizimkiler! Kemal’in askerleri!”
    Baştaki subay seslendi. “Bacım, buralarda Yunan askeri var mıdır?”
    Kadın cevap verdi. “Yok! Tokuşlar Köyü’ne kadar rahat. Yunan askerleri ondan sonra.”
    Köylüler dışarı uğramışlardı. El sallıyor, sesleniyor, ağlıyor, dua ediyorlardı. Binlerce süvari, arkası kesilmeksizin sel gibi ovaya akıyordu.


    Dar patikalarda, orman ve çalılıklar arasından yol alınarak, uçurum kenarlarından geçilerek zifiri karanlıkta yapılan bu zahmetli yürüyüş bütün gece sürdü. Çoğu zaman atlardan inilmiş, atlar yedeğe alınarak yaya yürünmüştü. Toplar askerlerin yardımı ile götürülebilmiş, fakat at arabasında taşınan kolordunun biricik telsizi ve tekerlekli topçu taburunun dört topu zorunlu olarak yarı yolda bırakılmıştı.

    26 Ağustos 1922 sabahının ilk saatlerinde bütün güçlüklere rağmen öndeki 1.Süvari Tümeni’nin ilk atlıları, bütün gece süren yorucu bir yürüyüşten sonra yirmi kilometrelik dağ yollarını aşarak Sincanlı Ovası’na inmiş bulunuyorlardı. Yani bir bakıma Yunan işgal sahasının yirmi kilometre içine girilmişti

    İbrahim Artuç, Büyük Taarruz, s.84-85, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 2005
    Son düzenleme : metin; 03-03-2019 saat: 22:34.

  4. Üstadım, Yunanlılar, bu milletin atalarının bir zaman önce gemileri bir gecede karadan yürüterek Haliç'e indirdiğini unutmuş olmalı

     Alıntı Originally Posted by metin Yazıyı Oku
    Yunan Ordusu İznik Gölünden-Uşak güneyine kadar çok güçlü savunma mevziileri yaptılar, savunma hattında sadece Ahır dağları kesimi çok sarp, yolsuz ve geçilmesi imkansız diye boş bırakıldı.
    İşte bu geçitten Koca bir süvari kolordusu bir gecede Afyon ovasına düşmanın arkasına geçti

  5. 5.Kafkas Tümeni 13.Alay şehitleri

    5.Kafkas Tümeni 13.Alay şehitleri







  6. İngiliz casusu Mustafa Sagir

    İngiliz gizli servisi, Hint asıllı casusu Mustafa Sagir’i, Aralık 1920’de Ankara’ya gönderir.


    Amaç Ankara’daki faaliyetleri takip etmek, fırsatını bulursa da direnişin lideri Mustafa Kemal Paşa’ya suikast düzenlemektir.
    Hint Hilafet Komitesi adına İstanbul’a geldiğini belirten Sagir, burada bir de Türk-Hint Uhuvvet-i İslâmiye Cemiyeti’ni kurar.
    Halkı kazanmak için yoksullara ve göçmenlere para ve gıda yardımında bulunur.
    Milli Mücadele’ye destek vermek için geldiğini belirtir. Millicilere ulaşır.
    Karakol Cemiyeti’ne de sızan Sagir, burada direnişçi birçok ismi tespit ederek İngilizlere bildirir ve bunların tutuklanmasını sağlar.
    Ayrıca Saray mensuplarının direnişe destek verip vermediklerini de takip eder. Asıl amacı ise Ankara’ya gitmektir.










  7. Irak Cephesi Kahramanları

    İçmeleri gereken son damla suyu savaşa vakfeden kahramanlar..



  8. Nurettin Peker'in hatıraları

    Küçük Zabit Mektebi’nden mezun olur olmaz Balkan Savaşı’na katıldı. Hemen ardından da, Çanakkale Savaşları’nda görev aldı.. Irak Cephesi’ne gitti. İngilizlere esir düştü. “Kemalist” olduğu gerekçesiyle Irak’tan Hindistan’daki esir kampına sürüldü. Esaretten işgal altındaki İstanbul’a döndü.

    İlk fırsatta Anadolu’ya geçip Kurtuluş Savaşı’na katıldı. Sakarya Savaşı’nda tekrar yaralandı. İnebolu’da, Adana’da, Halep’te ve sınır bölgelerinde görev yaptı. Adana ve İnebolu gezilerinde Gazi’nin güvenliğini sağladı.
    Kurtuluş’tan sonra askerliği bırakıp yeni kurulan devlete sivil memur olarak hizmet etmeye devam etti.
    Görevi gereği İkinci Dünya Savaşı’nda Karadeniz kıyılarına inen Alman savaş pilotlarıyla ilk teması o kurdu.
    Bir kaza neticesinde Karadeniz kıyılarına çıkmak zorunda kalan Sovyet donanmasından denizcilerle üç ay geçirdi.













Sayfa 156/178 İlkİlk ... 56106146154155156157158166 ... SonSon

Yer İmleri

Yer İmleri

Gönderi Kuralları

  • Yeni konu açamazsınız
  • Konulara cevap yazamazsınız
  • Yazılara ek gönderemezsiniz
  • Yazılarınızı değiştiremezsiniz
  •