Sayfa 3184/7020 İlkİlk ... 218426843084313431743182318331843185318631943234328436844184 ... SonSon
Arama sonucu : 56156 madde; 25,465 - 25,472 arası.

Konu: Sanat Mozaik

  1. Rus sair ve oyun yazari Aleksandr Aleksandrovic Blok'un dogum yildonumu (28 Kasim 1880)



    Kara aksam.
    Ak kar.
    Ruzgar, ruzgar!
    Duramamada ayakta bir adam.
    Ruzgar, ruzgar -
    En beteri, Tanri'nin isleri arasindan.
    Uluyor ruzgar; buzu kaplayan
    bembeyazdir kar.
    Yurumek guc, yer cok kaygan
    Durmaz ayak - eyvah aman -
    Aninda kayar.
    Binadan binaya ip uzatilmis
    Ipe asilmis kocaman bez afis:
    "Tum iktidar - Kurucu Meclise! "
    Ihtiyar kadincagiz hungur hungur agliyor -
    Afisin manasini - yol yok - cikartamiyor.
    Ne icin harcanmic bunca bez?
    Etrafta yalinayak, soyunuk herkes...
    Derken, zar zor yuruyor kar ortasinda,
    Kurtunlerden atliyor bir tavuk gibi:
    "Of, Meryem Ana, Koruyucumuz!"
    "Of, Bolsevikler'dir bu hallere sokan bizi."

  2. Avusturyali roman, oyun ve biyografi yazari, gazeteci Stefan Zweig’in dogum yil donumu (28 Kasim 1881)

    “Suskunlugun siyah okyanusundaki cam fanuslu bir dalgic gibi yasiyordu insan, kendini dis dunyaya baglayan halatin kopmus oldugunu ve o sessiz derinlikten hicbir zaman yukari cekilmeyecegini ayrimsayan bir dalgic gibi hatta. Yapacak, duyacak, gorecek hicbir sey yoktu, her yerde ve surekli hiclikle cevriliydi insan, boyuttan ve zamandan tumuyle yoksun boslukla." Satranc



    "Man lebte wie ein Taucher unter der Glasglocke im schwarzen Ozean dieses Schweigens und wie ein Taucher sogar, der schon ahnt, daß das Seil nach der Außenwelt abgerissen ist und er nie zurückgeholt werden wird aus der lautlosen Tiefe. Es gab nichts zu tun, nichts zu hören, nichts zu sehen, überall und ununterbrochen war um einen das Nichts, die völlige raumlose und zeitlose Leere."



    “Ama ask, bir cenin gibi bedenin karanliklarinda aciyla donup durmaktan kurtuldugu, nefes ve dudak araciligiyla kendini zikir ve itiraf edebildigi zaman gercek askti. Bu duygu cok israrci olursa, bir an gelir ilmek ilmek dokunmus tirtil yuvasini deler, yukseklerden en derinlere dogru yuvarlanir ve urkmus yurege var gucuyle carpardi. / Ma l'amore diventa reale nel momento in cui smette di essere un embrione che fluttua nelle profondità del corpo, e osa anche ardere e riconoscersi attraverso le labbra e il respiro. Per quanto ostinatamente si possa nascondere un simile sentimento, c'è sempre un momento in cui sfonda improvvisamente la trama confusa per poi precipitare da altezze inusitate negli abissi più profondi e presentarsi con un raddoppiato impeto al cuore sussultante.” Gecmise Yolculuk / Il viaggio nel passato / Journey into the Past

  3. Italyan yazar ve gazeteci (Alberto Pincherle) Alberto Moravia’nin dogum yildonumu (28 Kasim 1907)



    "Kendini bildi bileli huzunluydu, daha dogrusu neseden yoksundu; cok yuksek bir dagin gunes isigini engellemesiyle sulari kararan ve melankoliklesen goller gibiydi. O dag oradan alinabilseydi gunesin sulari senlendirecegi bilinirdi ama dag daima oradaydi ve gol de huzunluydu. Marcello da o goller gibi huzunluydu ama dag neydi bilmiyordu."



    "Sempre era stato triste a quel modo o meglio mancante di allegria, come certi laghi che hanno una montagna molto alta che si specchia nelle loro acque parando la luce del sole e rendendole nere e melanconiche. Si sa che se la montagna venisse rimossa, il sole farebbe sorridere le acque; ma la montagna sempre l e il lago triste. Marcello era triste come quei laghi; ma che cosa fosse quella montagna, non avrebbe saputo dire."



    “Annem, ne vakit bir sey elde etmeyi aklina koysa bagirir ve sahiden kafasi kizmis gibi yapar. Oysa hic kizmamistir. Iyi bilirim annemi, sakin bir kadindir. Bir musteri mallarina az para verince pazarci kadinlar nasil bagirirlar oyle bagirir annem de. En cok terbiyeli insanlara bagirir, cunku bilir ki terbiyeleri geregi her seferinde onun dedigine geleceklerdir.” Romali Kadin



    “La mamma quando vuole ottenere qualche cosa grida sempre e pare davvero che sia in collera. Invece non è affatto in collera e io, che la conosco bene, so che in realtà è calma come l'olio. Ma lei grida come gridano le donne al mercato quando un compratore gli offre troppo poco per la loro merce. Grida soprattutto con la gente educata perché sa che per educazione quelli finiscono sempre per cedere.”



    "Herkes kendi cennetini baskalarinin cehennemine koyar. / Così ciascuno mette il proprio paradiso nell'inferno degli altri."

  4. Fransiz antropolog, etnolog ve yapisalci antropolojinin en onemli ismi Claude Lévi-Strauss’un dogum yildonumu (28 Kasim 1908)

    “Ama ben varim. Suphesiz birey olarak degil; cunku bu anlamda, kafatasimin icindeki karinca yuvasinda barinan birkac milyar sinir hucresinden olusan bir baska topluluk ile onun robotu olan vucudum arasindaki mucadelenin her an hirpalanan hedefi olma disinda ben neyim? Ne psikoloji, ne metafizik, ne sanat bana siginak oluyor. Bunlar, bir gun ortaya cikacak yeni tur bir sosyolojinin, artik kendi icinde de inceleyebilecegi mitoslardir.” Huzunlu Donenceler



    "Pourtant, j'existe. Non point, certes comme individu ; car que suis-je, sous ce rapport, sinon l'enjeu à chaque instant remis en cause de la lutte entre une autre société, formée de quelques milliards de cellules nerveuses abritées sous la termitière du crâne, et mon corps, qui lui sert de robot ? Ni la psychologie, ni la métaphysique, ni l'art ne peuvent me servir de refuge, mythes désormais passibles, aussi par l'intérieur, d'une sociologie d'un nouveau genre qui naîtra un jour et ne leur sera pas plus bienveillante que l'autre."

  5. Hikayeciligi, ardindan gelen Ernest Hemingway, William Faulkner, Thomas Wolfe, John Steinbeck, Erskine Caldwell gibi yazarlari etkileyen Amerikali roman ve kisa oyku yazari Sherwood Anderson, onceleri Cleveland daha sonra Elyria, Ohio'da basarili bir metin yazari ve isletme sahibiyken 28 Kasim 1912'de bir sinir krizi gecirdi. Bu tarihten sonra tum islerden elini cekip kisa oyku ve roman yazmaya karar verdi.


    “Enoch da konusmak istiyor, ama nasil konusacagini bilmiyordu. Dogru durust konusamayacak kadar heyecanliydi. Tukuruk sacarak ve kekeleyerek konusurdu, sesi ise garip ve gicirtili cikardi. Boyle olunca da konusmaktan vazgecerdi. Ne soylemek istedigini biliyordu, ama bunu dile getirmesinin hicbir sekilde mumkun olmadigini da biliyordu. Yaptigi bir resim tartisilirken sunlari deyip patlamak isterdi: ‘Meseleyi anlamiyorsunuz,’ diye aciklamak isterdi, ‘baktiginiz resim, gordugunuz ve lafini ettiginiz seyleri icermiyor. Baska bir sey var onda. Hic gormediginiz, gormeye de niyetlenmediginiz bir sey.” Kasabamiz



    “Enoch wanted to talk too but he didn’t know how. He was too excited to talk coherently. When he tried he sputtered and stammered and his voice sounded strange and squeaky to him. That made him stop talking. He knew what he wanted to say, but he knew also that he could never by any possibility say it. When a picture he had painted was under discussion, he wanted to burst out with something like this: “You don’t get the point,” he wanted to explain; “the picture you see doesn’t consist of the things you see and say words about. There is something else, something you don’t see at all, something you aren’t intended to see.”

  6. Akademi Odullu Amerikali tiyatro, televizyon, sinema aktristi ve sarkici Gloria Grahame'in dogum yildonumu (28 Kasim 1923)




  7. Guney Afrikali egitimci, gazeteci ve sair Dennis (Vincent) Brutus'un dogum yildonumu (28 Kasim 1924)

    Sesler basliyor yine:
    Gecenin ortasinda siren kapida firtina
    aci ceken sinirlerin cigligi
    Yarim ay gibi keskin aci ceken yuzler
    salt sonsuz haykiris
    ozgur olmayanlarin tanidigi
    Saganak gibi iniveren
    goruntuler aci saciyor havaya
    sirenlerin hemen ardindan
    cizmelerin tikirtilari ve
    basliyor benim seslerim yine.



    The sounds begin again;
    the siren in the night the thunder at the door
    the shriek of nerves in pain.
    Then the keening crescendo
    of faces split by pain
    the wordless, endless wail
    only the unfree know.
    Importunate as rain
    the wraiths exhale their woe
    over the sirens, knuckles, boots;
    my sounds begin again.

  8. Fransiz yazar ve elestirmen Philippe Sollers'in dogum yildonumu (28 Kasim 1936)

    "Genel durum mu? Iste: 'Her sey gecip gidiyor, her sey adilesiyor, her sey tahrip oluyor, her sey kaosa donusuyor... Her yerde yagma ve ahlak yoksunlugu... Fuhus, karisiklik, bulaniklik, bes para etmez adamlarin saltanati, maliyecilerin yadmaciligi ve kustahligi, pespayeligin her turlusu, her yetenek ve degerden korkma ve nefret, tek amaci her seyi bozmak ve yikmak olan asagilik turedilerin on saflari tutmasi... Boylelikle hicbir sey olmayanlar sonunda her sey oldular, kendilerini utandiran kokenlerinden kurtulacak kadar ileri gittiler ve tipki denge havuzları gibi, koken ve oz olarak her sey olanlar da hiclige dustuler.' "



    "L’état général ? Voici : 'Tout passe, tout s’avilit, tout se détruit, tout devient chaos... Tout est en pillage et en indécence... Prostitutions, mélange, confusion, règne des gens de rien, pillage et insolence des financiers, avilissement de tout ordre, aversion et crainte de tout mérite, vils champignons dominant dans les premières places, dont tout l’intérêt est de tout décomposer et de tout détruire... De cette façon, ceux qui n’étaient rien sont enfin devenus tout, jusqu’à dépouiller leur origine essentielle qui leur faisait honte, et, comme les bassins de la balance, ceux qui étaient tout, et d’origine et d’essence, sont tombés au néant.' "

Sayfa 3184/7020 İlkİlk ... 218426843084313431743182318331843185318631943234328436844184 ... SonSon

Yer İmleri

Yer İmleri

Gönderi Kuralları

  • Yeni konu açamazsınız
  • Konulara cevap yazamazsınız
  • Yazılara ek gönderemezsiniz
  • Yazılarınızı değiştiremezsiniz
  •