Zamaninda Fatih Altayli'ya bir okurundan gelmis.
Sanirim bayagi uyuyor.

"Sayın Fatih Bey,
Gündeme getirdiğiniz konu ile ilgili yaşadığım bir çocukluk*anımı aktarmak istiyorum.Umarım okumaya vaktiniz olur.
1950'lerin başında Kadıköy Ortaokulu'nda öğrenciyim.Matematik hocamız (adını yanlış hatırlamıyorsam) Sadettin Bey....Hocamızın*bir kolu yoktu.Tahmin edeceğiniz gibi de öğrenciler arasında adı 'kolsuz'du.
Kolsuz hocamız gerçi iyi bir öğretmendi,fakat çok sert ve*açıkçası oldukça da
küfürbaz bir insandı.
Doğal olarak,onun sinirlenmesi ve ağzına gelen sözleri*söylemesi, biraz da
(kendimiz sopa yemememiz şartıyla)sınıfta heyecan yaratan bir olgu*idi.
O yaşların sınıfında,siz de bilirsiniz,genellikle bir kalabalık*uğultusu
vardır. Hani, kimsenin konuştuğunu pek teşhis edemezsiniz*de, kaynağı belli olmayan bir uğultu vardır sınıfta.
Birgün böyle bir uğultu, nasıl oldu ise, sanki herkes*sözleşmişcesine kesiliverdi.
O sırada,( uğultunun devam edeceğine güvenilerek ortaya*salıverilen) bir ses duyuldu:
Zzzzttt,kolsuzzz!.......
Hepimiz donakaldık. Başımıza yağacak küfür,şiddet ve tebeşir*parçalarından
korunmak istercesine büzüldük.
Ama o da ne?!...Kolsuz hocamızdan hiçbir şiddet çıkmadı.Sadece dudaklarında
adi bir hayvan sürüsüne bakar gibi oluşan bir küçümseme ile*sınıfa bir göz gezdirdi.
Sonra da ''Oğlum,biz bu kolu vermeseydik,*****zı*düşmanlar* ........cekti'' dedi.
Ve hiçbirşey olmamış gibi dersini anlatmaya devam etti.
Sonradan öğrendik ki,kolsuz hocamız dört kardeşini ve kolunu*Çanakkale'de bırakmış.
Acaba Sadettin hocamın kolu ve dört kardeşi boşuna mı*gitti. ''Bizim namusumuzdan sana ne'' diyenlerin büyükanaları da mı öyle düşünüyordu yoksa.
Saygılarımla,
Prof. Dr. Tahir Özgü"