
Originally Posted by
deva-i dert
Batı'da şöyle bir varsayım var: "Özgürlük bilimde özgürce düşünmeyi, bilimde özgürce düşünme bilimsel ve teknolojik üstünlüğü doğurur." Bunun bir de finans versiyonu var. "Özgür insanlar ekonomik kararlarını rasyonel bir şekilde alırlar ve piyasalar bu rasyonel kararların sonucu bir arz ve talep dengesiyle işler ve mükemmel bir ekonomik sistem oluşur." Tabi bu düşüncenin altında zımnen özgür düşünmenin sadece Batı'da olduğu dayatması da vardır.
Bu eurocentric, liberal-individualistic ve orientalist bakış açısının sonucu. 'Doğrunun merkezi'nin kendisi olduğu noktasından yola çıkarak dünyayı, tarihi, ekonomiyi, düşünce sistemlerini ele alır ve 'ben ve diğerleri' dikotomisini kurar. Burada kendisi 'üstün', diğerleri 'düşük seviyeli', kendisi 'merkez', diğerleri 'çevre'dir. Gerçek bilgi, ilerleme ve uygarlığın ancak Batı'nın kurduğu normlar ve düşünsel yapı altında doğabileceğini varsayar. Bu, yalnızca tarihsel bir iddia değil, aynı zamanda bir epistemolojik üstünlük iddiasıdır. Akıl Batı'ya, bilimsel zihniyet Avrupa'ya, ilerleme modern Batı toplumlarına aitmiş gibi ele alınır. Bu yaklaşım diğer uygarlıkların bilgi sistemlerini doğal olarak geri, irrasyonel veya yarım olarak kurar. Böylece problem yalnızca tarih yazımı değil, aynı zamanda bilginin kendisinin nasıl tanımlandığıdır da. Avrupa dışındaki dünyaları anlamanın araçları da yine Avrupa tarafından belirlenmiş olur. Bu durum, düşünsel düzeyde, tekil bir uygarlığın deneyimini evrensel rasyonalite olarak sunma hatasıdır. Farklı tarihsel gelişim çizgileri veya uygarlıkların özgün dinamikleri bu çizelgede marjinalleştirilir. Halbuki tarihi gelişimler çok merkezli, eşzamanlı, kırılgan ve çoğul yapıdadır. Tek bir rotanın, tek bir düşünsel sistemin ve bunun uygulamalarının evrenselleştirilmesi ideolojik bir tercihtir. Batı dışında kalan her yer hayali/fantazmatik bir alan, tek-tip homojen bir kültür, egzotik/irrasyonel bir nesne gibi inşa edilir. Bu inşa, Batı'nın kendi kimliğini akılcı, ilerici, modern, üstün olarak kurmasının tam da karşıt aynasıdır.
Tarihi ve gelişimleri, büyük kırılımları okurken bu düşünce ve bu bakış açısıyla hareket edersek büyük yanılgılara düşeriz. Batı'nın ilerleme şeklini lineer gelişmeci bir mantıkla kurgulayıp büyük kırılımları, Avrupa'da ciddi sermaye birikimlerine neden olan sömürgeciliği ve refah transferlerini gözardı edersek eksik bir yol izlemiş oluruz. Olayları hangi merkezden ele aldığımız çok önemli. Batı'nın Japonya'daki, Çin'deki gelişimi sadece imitasyonla açıklamaya çalışması, Doğu'yu hep çevre ve ikincil olarak görmesi aslında bugünkü büyük kırılımların da başlangıç sebeplerinden. Çin'i sadece pragmatik bir dönüşüm olarak görmek, Asya'yı sadece Batı bilim ve teknolojisini taklit eden ve orjinal hiç bir düşünce kurgusu olmayan toplumlar olarak resmetmek bu hatalı bakış açısının sorunu.
Yer İmleri