TÜRK SİYASETİ
Türk siyasetini global sermaye piyasalarından ayrı tutmak en büyük cehalet örneğidir.. Bir insan bir gün kalkıyor, bir kitle partisinin genel başkanı seçiliyor.
Yada devlette memurluk yapan yada maaşlı çalışan bir belediye başkanı, siz işyerinizde bir işçi dahi çalıştıramaz iken, o 82 vilayette, 3000 ilçede, 10,000 mezrada bir haftada teşkilatlarını yerleştirip, partisini kuruyor.
Siz yıllarca çalışıp, didinip kaç şehir de aynı anda bir ev kiralayıp kirasını verebilirsiniz ki; kaldı ki teşkilatlarda en az 2 yada 3 kişi çalışması gerekirken...
Türkiye'de arap sermayesi, uzak doğu sermayesi, Avrupa sermayesi, İsrail sermayesi, ABD sermayesine dayanmadan yukarıda saydığım hiçbir örgütlenme yada teşkilatlanma çalışması olmaz. Para yetmez..
Türk siyasetin dış sermaye kaynaklı olmadan kendi beceri ve sermayesi ile bişeyler yapan iki siyasetçi gelmiştir..
Hüsamettin Cindoruk ve Cem Uzan...
Hüsamettin Cindoruk hayatını, varlığını, tüm benliğini, sermayesini, akıl bilgi ve becerisini demokrat partiye ve doğru yol partisine vermiş olmasına rağmen genel başkan yardımcılığı dahi alamamıştır...
Cem Uzan ise Türk sermayesinin en büyük 3.cü ismi idi.. Tüm kişisel serveti ile Türk siyasetine girdi. Genç Partiyi kurdu. Arkasında bir tek kuruş yabancı sermayeyi almadan SİYASET yapmaya kalkıştır.. Kişisel servet ve yetenekleri ile bir ara %15 lere kadar çıktı.. Ama tüm sermayesini ve birikimini siyaset arenasında kaybetti...
Şimdi sanırım Paris'te 3+1 daire de ikamet ediyor...
Bu iki siyasetçi dışında Türkiye'de siyaset ile uğraşan her lider bırakın servetini kaybetmeyi hepsi dünyada sayılı zenginler arasına girmiştir. Bunlar tesadüfi değil, proje ve plan, program işidir...
Bir anda tüm medya, gazete, sosyal medya değişiyor...
Bir gazete yada TV kanalıda birleşip biz alalım yahu.. Bugün Türkiye de yaklaşık 30 vilayetin tapusunu satsak bir KANAL D nin %25 i etmez iken..
Türk Siyasetinin bağımsız olduğunu düşünmek, en hafif tabirim ile ALIKLIKTIR...
Bu sermaye grupları Türk siyasi arenasında çarpışır.. Bunlardan önümüze seçenek konur.. ABD sermayesini kullanan lider ve partisi, İsrail Sermayesi kullanan lider ve partisi, Avrupa Sermayesini kullanan lider ve partisi, Arap Sermayesi destekli lider ve partisi gibi.. Türk halkıda bunlardan birisini seçer...
Adına da demokrasi deriz...
Sonuçta elimizde alternatif vardır.. Demokrasinin iyi yanı da budur.. Alternatifimizin olmasıdır..
Fakir ve fukara bırakılmış bu milletler bu batı destekli sermaye gruplarından oluşan ideolojik siyasi partileri kendi çıkar ve amaçları için kullanmayı bilmelidirler...
Mesela Türk Milleti için her ne olur ise olsun, bu küreselleşme için de kabul; bazı şeylerden kaçamaz ve yakalanırız.. Ama aklımızı kullanmalı ve rasyonel davranıp bu etrafımızı saran sermaye gruplarından fayda ve çıkar sağlamalıyız..
O sebeple Türk milletinin bazı çizgileri ve ilkeleri olmalıdır, bu çerçevede siyasi partileri kendi amaç ve çıkarları için kullanıp, isteklerimize sorunlarımıza çözüm ve öneri getirmelidirler. Aksi halde mevcut siyasi partiler için onları besleyen, semirten, geliştiren birer besin kaynağı olmaktan öte geçemezler...
Kısaca;
İlkelerimizi ortaya koyup, siyasi partilere körü körüne aşık olmak, onları beslemek ve onların hedeflerine ulaşmalarına alet olmak yerine, onları birbirine düşürüp aradan toplum için, halk için, bu millet için iyi ve faydalı olanı yapmaya zorlamaktır. İkidar partisi yanlış mı yaptı? Diğerini seçmeliyiz.. Diğeri geldi mi? O da mı yanlış yaptı, bir diğerini seçmeli ve siyasi partilere gerçek gücün aslında SERMAYE ve SERMAYEDARların değil, oy ve milletin olduğunu göstermek gerekir...
O sebeple SN.Discretus fikrinize itiraz etmem mümkün değildir...
Sağlık ile...
Yer İmleri