-
Italyan gazeteci, denemeci, edebiyat elestirmeni, sair ve roman yazari Giovanni Papini’nin dogum yildonumu (9 Ocak 1881)

"Yalnizca yasamin gizi olumde degil, isigin gizi de karanlikta, iyinin gizi kotulukte, dogrunun gizi yanlislikta, evetin gizi hayirdadir! Bu yuzden yasamak isteyen her Faust, yasami, tipki bir sevgiliyi kucaklar gibi, onun her seyini duyumsamak, her yanini kucaklamak, her seyin tadina varmak isteyen her tutkulu olmeye hazirlanmali, kendini olumun icine koymalidir. Bir an yogun bir bicimde yasamayi basarabilirsek, yasam agir bir olumdur, her kosnu, bu uzun can cekisin onca sicrayisindan, olum hiriltisindan biridir yalnizca." Kacan Ayna

“Non soltanto il segreto della vita è nella morte ma il segreto della luce è nelle tenebre, il segreto del bene è nel male, il segreto della verità è nell'errore, il segreto del sì è nel no! E allora ogni Faust che vuol vivere, ogni anima avida che vuol abbracciare la vita come si abbraccia un'amante per sentirla tutta, per baciarla tutta, per goderla tutta deve prepararsi a morire, deve mettersi dentro la morte. Se noi riusciamo, in qualche momento, a vivere intensamente, gli è che la vita è un lento morire e che ogni voluttà è uno dei tanti sobbalzi e rantoli di questa lunga agonia.”
“Ben para kazanmak icin, kendimi guzel gostermek icin, mutevazi genc kizlara ve sisman adamlara kur yapmak icin ya da kentsel sohretin defne dallarindan olusan karnavalimsi pacavrasini siyah sapkamin uzerine takmak icin yazmiyorum. Sadece icimi dokmek icin yaziyorum; akla gelebilecek en pis cukurlara icini dokmek, ey aylak baritonlarin duyarli dus gucleri.” Bitik Adam

“Io non scrivo per far quattrini, non scrivo per farmi bello, non scrivo per ruffianeggiare colle modeste fanciulle e cogli uomini grassi, non scrivo neanche per metter sul mio nero cappello a cencio la carnevalesca rama d'alloro della fama cittadina. Scrivo unicamente per sfogarmi — per sfogarmi nel senso più fognaiolo che vi sia dato pensare, delicate immaginazioni di baritoni a spasso. “
-
20.yuzyilin onemli Cekoslovak roman yazari Karel Čapek’in dogum yildonumu (9 Ocak 1890)
“Gelecek onumuzde degildir, o burada bir tohum seklindedir; o zaten bizimle birliktedir ve su anda bizimle olmayan sey gelecekte de olmayacaktir. Bizler tohumu gormeyiz cunku onlar topragin altindadir; gelecegi bilemeyiz cunku icimizdedir. Bazen curumenin kokusunu alir gibi oluruz, gecmisin solgun renkli kalintılari ile dolariz; oysa keske yasli, tortulasmis topragi delmeye calisan kac tane tombul ve beyaz filiz oldugunu gorebilseydik, ‘simdi’ denilen su zamanda, kac tane tohumun gizlice filizlendigini; yasli bitkilerin bir araya gelip, bir gun cicek veren bir hayata donusecek olan tohumu nasil besledigini, gelecegin gizli bir telasla icimizde nasil bekledigini; iste o zaman melankolimizin ve guvensizligimizin aptalca ve absurt oldugunu soylerdik, ve her seyin en guzelinin aslinda yasayan bir insan olabilmek oldugunu ve bunun aslinda buyumek oldugunu.” Bahcivanin Bir Yili

“The future is not in front of us, for it is here already in the shape of a germ; already it is with us; and what is not with us will not be even in the future. We don’t see germs because they are underneath the earth; we don’t know the future because it is within us. Sometimes we seem to smell of decay, encumbered by the faded remains of the past; but if only we could see how many fat and white shoots are pushing forward in the old tilled soil, which is called the present day; how many seeds germinate in secret; how many old plants draw themselves together and concentrate into a living bud, which one day will burst into flowering life – if we could only see that secret swarming of the future within us, we should say that our melancholy and distrust is silly and absurd, and that the best thing of all is to be a living man – that is a man who grows.”
“Bay Rybka, o gece eve yururken her zamankinden daha neseliydi; cunku birincisi, satranc macindan galip ayrilmisti (rakibini atla ne de guzel mat etmisti, yol boyunca kendini tebrige devam etti); ikincisi, yerdeki taze ve yumusak karin o muhtesem, saf sessizlikte ayaklarinin altinda ezildigini duyabiliyordu. ‘Bu ne guzellik Tanrim’ diye dusundu Bay Rybka; karla kaplanmis bir sehir birdenbire kucucuk bir kente, metruk bir kasabaya donusur. Insan neredeyse birdenbire gece bekcilerinin ve at arabalarinin belirecegine inanir. Karin her seye kirsal bir goruntu vermesi, her seyi zaman kavramindan uzaklastirmasine ilginctir.”

“That night Mr. Rybka was walking home in a particularly good mood, first because he’d won his game of chess (that was a nice checkmate with the knight, he congratulated himself as he walked along), and second because fresh snow had fallen and it crunched softly beneath his feet in the fine, pure silence. Good heavens it’s beautiful, thought Mr. Rybka; a city covered with snow is all of a sudden such a small town, such an old-fashioned little place — it almost makes you believe in night watchmen and horse-drawn carriages; it’s funny how snow makes everything seem timeless and rustic.”
-
Fransiz yazar ve feminist filozof Simone (Lucie-Ernestine-Marie-Bertrand) de Beauvoir’in dogum yildonumu (9 Ocak 1908)

“Insan kadin olarak dogmaz. Biyolojik, ruhsal, ekonomik hic bir yazgi,toplumun icinde insan disisinin takinmis oldugu cehreyi tanimlamaz; kadinlik olarak adlandirilan igdis ile erkek arasindaki bu ara urunu hazirlayip ortaya cikaran uygarligin butunudur.”

"Kadini kurtarmak, ozgur kilmak, onu erkekle arasindaki ilintilerin daracik dunyasina kapatmamak demektir, yoksa bu ilintileri yadsimak degil; kadin, kendisi icin var olmaya devam edecektir: iki cins de, hem birbirlerini ozne olarak kabul edecek, hem de karsilarindaki varlik icin baskasi olarak kalacaktir; iliskilerindeki karsiliklilik , insanogullarinin birbirinden ayri iki kategoryaya bolunusunun dogurdugu arzu, tutku, ask, dus, seruven gibi mucizeleri yok etmeyecektir; ve hepimizi heyecanlandiran vermek, elde etmek, birlesmek gibi sozcukler yine ayni anlama gelecektir; insanlþgin yarisinin koleliði ve bunun getirdigi butun o iki yuzluluk yok edildigi zaman ortaya cikacaktir insanlik denen 'varlik kesimi'nin gercek anlami ve yine ancak o zaman kadinla erkek arkadasligi gercek yuzune kavusacaktir."Simone de Beauvoir, Kadin
-
Yeni Zelandali modernist kisa oyku yazari Katherine Mansfield'in olum yildonumu (9 Ocak 1923)
"Hayat ne kadar korkunc.Yalnizlik cok guzel gorunuyor. Yapraklar gibi savruluyoruz, kimse nereye dustugumuzu bilmiyor, kimsenin umurunda degil hangi siyah nehrin bizi alip goturdugu." Album Yapragi

"Oh, how terrifying life was, how dreadful. It is the loneliness which is so appalling. We whirl along like leaves, and nobody knows - nobody cares where we fall, in what black river we float away."
"Yureklilik, soz dinlemeyen kopege benzer, bir kez kacmaya koyuldu mu ne kadar cagirmaya kalkissaniz o kadar hizla kosar." Cocuksu Bir Sey

"Courage is like a disobedient dog, once it starts running away it flies all the faster for your attempts to recall it."
“Insan geceleri nicin degisik duyumsar kendini? Herkes uyurken uyanik olmak nicin boylesine heyecan vericidir? Gectir, vakit cok gectir. Ama gene de her an kendinizi daha uyanik duyumsarsiniz; sanki yavas yavas, neredeyse her solugunuzla, yeni, olaganustu, gun isigi dunyasindan cok daha urpertici, heyecan verici bir dunyaya uyaniyormussunuz gibi.” Bahce Partisi

“Why does one feel so different at night? Why is it so exciting to be awake when everybody else is asleep? Late—it is very late! And yet every moment you feel more and more wakeful, as though you were slowly, almost with every breath, waking up into a new, wonderful, far more thrilling and exciting world than the daylight one.”
-
Western filmlerinin kotu adami Amerikali aktor Lee Van Cleef’in dogum yildonumu (9 Ocak 1925)

-
Italyan sarkici, oyuncu, film yonetmeni Domenico Modugno'nun dogum yildonumu (9 Ocak 1928)

https://www.youtube.com/watch?v=Z-DVi0ugelc
-
Guney Afrika dogumlu Ingiliz roman yazari Wilbur Smith’in dogum gunu (9 Ocak 1933)
“Basini kaldirip yukari bakti ve yildizli gokte ufuktaki tek kizil yildizi secti; Tanrica Lostris'in yildiziydi bu. Onun tilsimini yuksege kaldirdi ve Tanrica'ya Ovgu'yu musiki makaminda okumaya koyuldu. Daha ilk kitayi tamamlamisti ki ofkeli ve yabacin bir gucun varliginiı hissetti. Baska bir tanri cagriya yanit vermisti, Taita da Istar"! tanidigina göre, bunun hangisi oldugunu tahmin edebiliyordu. Ovgunun ikinci kitasına baslamasi uzerine ilersindeki kayanin ustunde bir parilti belirdi. Marduk'un tapinagindaki kurban atesinin yandigi zamanlar ocagin bakir duvarlarinda beliren kizarti gibi bir seydi bu.” Buyuculer Krali

“He looked up at the sky, and from the starry firmament picked out the single red star low on the horizon, the star of the goddess Lostris. He held up her Periapt and began to chant the Praise to the Goddess. He had barely completed the first stanza when he felt an angry, alien presence. Another god had been invoked on this spot, and knowing Ishtar he could guess well enough who that was. He started on the second stanza of praise and on the bare rock ahead of him appeared a glow, like that of the copper walls of the furnace in the temple of Marduk when the sacrificial fires were burning”.
“Yuva tam onlarin hizasinda, on metre asagidaydi. Kayadaki bir yariga SIKISTIRILMIS kuru dallardan olusan buyuk bir platformu andiriyordu. Tepesi canak seklindeydi ve yesil yapraklar, yosunlar dizilmisti. Cukur kismin ortasinda iki yavru kartal titrek bacaklarinin ustunde duruyorlardi. O kadar kucuktuler ki baslarini guclukle dik tutuyorlardi. Koca gagalari tuylu govdelerine gore cok orantisizdi ve icinden ciktiklari yumurtalarin kabuklari daha uclarinda duruyordu.‘Cok cirkinler, ama ayni zamanda cok da sevimliler. Su kocaman sut gibi gozlerine bak.’ Eva guldu, sonra baslarinin ustunde cirpilan dev kanatlarin sesini duyunca korkuyla buzuldu. Once disi, sonra da erkek kartal ofkeyle haykirarak, pencelerini uzatmis, yuvalarini ve yavrularini korumaya hazir bir sekilde onlara dogru dalmisti.” Avcinin Kaderi

“The nest was no more than thirty feet directly below, a massive platform of dried sticks wedged into a cleft in the rock. The top was dish-shaped and lined with green leaves and reeds. In the centre of the indentation two eaglets crouched on wobbly legs, so young they could barely hold their heads upright. Their huge beaks were out of proportion to their fluffy grey bodies, and they had not yet shed the hooks on the tips with which they had battered their way through the tough shell of the eggs as they hatched. ‘They’re so adorably uglu.Look at those big milky eyes.’ Eva laughed, then ducked with alarm as the air around their heads was disrupted and filled with the sound of great wings. Shrieking with outrage, first the female and then the male eagle dived in at them, talons extended, ready to defend their nest and the young birds in it. “
-
George Orwell, Paris ve Londra'da Bes Parasiz romanini ilk kez 9 Ocak 1933’de yayinci Victor Gollancz araciligiyla Londra’da yayinladi.
“Meteliksiz kalmanin bana kesinlikle ogrettiği bir iki seyi gosterebilirim. Bir daha hicbir zaman berduslarin sarhos birer ahlaksiz oldugunu dusunmeyecegim, bir peni verdim diye bir dilencinin bana minnet duymasini beklemeyecegim, issizler uyusuksa buna sasmayacagim, Selamet Ordusuna para vermeyecegim, sokakta birisinin uzattigi el ilanini geri cevirmeyecegim, SIK bir restoranda yedigim yemekten tat almayacagim. Bu bir baslangic.”

“At present I do not feel that I have seen more than the fringe of poverty. Still I can point to one or two things I have definitely learned by being hard up. I shall never again think that all tramps are drunken scoundrels, nor expect a beggar to be grateful when I give him a penny, nor be surprised if men out of work lack energy, nor subscribe to the Salvation Army, nor pawn my clothes, nor refuse a handbill, nor enjoy a meal at a smart restaurant. That is a beginning.”
“Yoksullugun hos bir sey olmadigini biliyoruz; hatta bize dokunmayacak kadar uzagimizda kaldigi icin ne denli tatsiz oldugunu dusunerek kahrolmaktan aslinda zevk aliyoruz. Ama bu konuda bir sey yapmamizi beklemeyin. Siz alt siniflar adina uzuluyoruz, tipki uyuz bir kediye uzuldugumuz gibi; ama sartlarinizin duzelmesini engellemek icin elimizden geleni ardimiza koymayacagiz. Tam da bu halinizle cok daha guvenilir oldugunuz kanaatindeyiz. Su anki durum isimize geliyor ve sizi gunde bir saat dahi fazladan ozgur birakma riskini goze almayacagiz. Bu yuzden, aziz kardeslerim, madem Italya seyahatimizin masrafini cikarabilmemiz icin ter dokmeniz gerekiyor, dokun o terleri ve kahrolun.”

“We know that poverty is unpleasant; in fact, since it is so remote, we rather enjoy harrowing ourselves with the thought of its unpleasantness. But don’t expect us to do anything about it. We are sorry for you lower classes, just as we are sorry for a, cat with the mange, but we will fight like devils against any improvement of your condition. We feel that you are much safer as you are. The present state of affairs suits us, and we are not going to take the risk of setting you free, even by an extra hour a day. So, dear brothers, since evidently you must sweat to pay for our trips to Italy, sweat and be damned to you.”
Gönderi Kuralları
- Yeni konu açamazsınız
- Konulara cevap yazamazsınız
- Yazılara ek gönderemezsiniz
- Yazılarınızı değiştiremezsiniz
-
Forum Rules
Yer İmleri