Sayfa 717/7020 İlkİlk ... 21761766770771571671771871972776781712171717 ... SonSon
Arama sonucu : 56156 madde; 5,729 - 5,736 arası.

Konu: Sanat Mozaik

  1. 23 Ocak 2000’de duzenlenen 57.Golden Globe Odul toreninde Hilary Swank, Erkekler Aglamaz (Boys Don't Cry) filmi ile Drama Dalinda En Iyi Aktris; Denzel Washington, 16.Raund (The Hurricane) film ile Drama Dalinda En Iyi Aktor Odulunu kazandi.




  2. Alman-Avustralyali fotograf sanatcisi Helmut Newton’in olum yildonumu (23 Ocak 2004)








  3. “General Bonaparte, 15 Mayis 1796’da genc ordusunun basinda Lodi Koprusu’nu asarak Milano’ya girmis ve Sezar’la Iskender’e yuzyillar sonra nihayet bir veliaht ciktigini tum dunyaya gostermisti. Italya’nin yalnizca birkac ay icerisinde sahit oldugu olaganustu deha ve kahramanlik, uyuyan bir milleti uyandirmisti. Fransizlarin sehre girmesinden henuz bir hafta oncesine kadar, Milano halki onlarin Avusturya Imparatoru’nun askerleri karsisinda daima kacmaya alismis bir capulcu surusunden baska bir sey olmadigini dusunuyordu. En azindan, kirli kagida basilmis, el kadar bir gazetenin haftada uc kez tekrarladigi sey buydu. Ortacagda Cumhuriyetci Lombardiyalilar da Fransızlarinkine es bir yigitlik sergilemis, boylece sehirlerinin Alman Imparatorlari tarafindan yerle bir edilisine taniklik etme hakki kazanmislardi.” Stendhal, Parma Manastiri



    "Il 15 maggio 1796 il general Bonaparte entrò a Milano alla testa del giovine esercito che aveva varcato il ponte di Lodi e mostrato al mondo come dopo tanti secoli Cesare e Alessandro avessero un successore. I miracoli d'ardimento e d'ingegno che l'Italia vide compiersi in pochi mesi risvegliarono un popolo addormentato: otto giorni avanti che i Francesi giungessero, i Milanesi li credevano un'accozzaglia di briganti usi a scappar di fronte alle truppe di Sua Maestà Imperiale e Reale, che questo diceva e ripeteva tre volte la settimana un giornalucolo grande come il palmo della mano e stampato su una sudicia carta. Nel Medioevo i Milanesi furon prodi quanto i Francesi della rivoluzione e meritarono di veder la loro città rasa al suolo dagli imperatori tedeschi.”

  4. “Sadece budalalar dunyaya kizarlar'' diye teselli etti kendisini. ''Tas, agir oldugu surece asagiya duser.'' Daima cocuk olarak mi kalacagim? Bu insanlara ruhumu sadece paralari karsiliginda vermeye yonelik, mukemmel aliskanligi ne zaman elde edecegim? Eger onlarin saygisina erismek istiyorsam, sunu anlamalarini saglamaliyim: Zavalli biri olarak onlarin dunyevi mallarinin kolesi olsam da, yuregimle onlarin terbiyesiz kendini begenmisliklerinin cok cok otesinde, adeta bir tahtin uzerinde bulunuyorum. Onların aciz lutuf emarelerinden ya da kucumseyislerinden, anlatilmasi olanaksiz bir sekilde daha yuce bir konumdayim.'' Stendhal, Kirmizi-Siyah



    “Only a fool,’ he told himself, ‘loses his temper with other people: a stone falls because it is heavy. Am I always to remain a boy? When am I going to form the good habit of giving these people their exact money’s worth and no more of my heart and soul? If I wish to be esteemed by them and by myself, I must show them that it is my poverty that deals with their wealth, but that my heart is a thousand leagues away from their insolence, and is placed in too exalted a sphere to be reached by their petty marks of contempt or favour.”

  5. “Kayitsiz olabilmek icin son derece buyuk caba sarf ediyorum . Kalbim soyleyecek cok seyi olduguna inaniyor fakat ben onun sessiz kalmasini saglamaya calisiyorum. Surekli olarak, bir gercegi dile getirdigimi zannettigim anlarda bir ic cekisten fazlasini ifade edemedigim korkusuyla kusatilmis durumdayim.” Stendhal, Ask



    "I am making all possible efforts to be dry. I want to impose silence on my heart, which thinks it has much to say. I constantly fear having written nothing but a sigh, when I believe I have set down a truth.”

  6. "Raissa'da yasam mutlu degil. Insanlar yollarda ellerini ovusturarak yuruyor, aglayan cocuklara kufrediyor, elleri sakaklarinda nehir boyundaki parmakliklara dayaniyor, her sabah kotu bir ruyadan uyanip bir yenisine basliyorlar. Parmaklarin elden kayan cekiclerin altinda her saniye ezildigi ya da ellere ignelerin battigi tezgahlar arasinda ya da dukkan sahipleri ve bankacilarin hesap defterlerindeki egri bugru sayi sutunlari uzerinde ya da meyhanelerin cinko tezgahlarinda duran dizi dizi bos bardagin karsisinda surup gidiyor bu ruya, neyse ki one egilmis baslar var da kotu bakislardan kurtuluyorsun. Evlerin icinde durum daha da berbat, iclerine girmen de gerekmiyor gormek icin: pencerelerden kavga sesleri ve kirilan tabaklarin gurultusu geliyor.

    Gene de Raissa'da, son engeli atlarken kendisine gulumseyen zabite asik saygideger hanimefendiye yarislarda caka yapmak icin aldigi beyaz dantel semsiyeyi iyi fiyata sattigina sevinen semsiyeciye cardagin altinda sos dolu bir tabagi keyifle uzanan meyhaneci kiza iskelenin tepesinden, 'Guzelim dur da banalim sunu' diye bagiran duvarcinin dusurdugu misir ekmegi parcasini kapmak icin bahcedeki kucuk deponun catisina atlayan kopege pencerenin birinden gulen bir cocuk gorursun daima; zabit mutludur, ama gokyuzunde ucan keklige bakarak engellerin uzerinden ucan ati daha da mutludur, ressamin, kafesini acarak saliverdigi kus mutludur, filozofun sozlerinin bulundugu kitabin o sayfasindaki minyaturde, sari ve kirmizi noktalarla calisarak tuylerini bir bir boyadiktan sonra kusu saliveren ressam mutludur. Soyle der filozof: 'Huzun kenti Raissa'da da, bir canli varligi digerine bir an icin baglayip cozuluveren, sonra donup hareketli noktalar arasinda tekrar gerilerek anlik yeni figurler cizen ve boylece bu mutsuz kente, her saniye, varligindan bile habersiz oldugu mutlu bir kent kazandiran gorunmez bir iplik dolasiyor." Italo Calvino, Gorunmez Kentler



    "Non e' felice, la vita, a Raissa. Per le strade la gente cammina torcendosi le mani, impreca ai bambini che piangono, s'appoggia ai parapetti del fiume con le tempie tra i pugni, alla mattina si sveglia da un brutto sogno e ne comincia un altro. Tra i banconi dove ci si schiaccia tutti i momenti le dita con il martello o ci si punge con l'ago, o sulle colonne di numeri tutti storti dei registri dei negozianti o dei banchieri, o davanti alle file di bicchieri vuoti sullo zinco delle bettole, meno male che le teste chine ti risparmiano dagli sguardi torvi. Dentro le case e' peggio, e non occorre entrarci per saperlo: d'estate le finestre rintronano di litigi e piatti rotti.


    Eppure, a Raissa, a ogni momento c'e' un bambino che da una finestra ride a un cane che e' saltato su una tettoia per mordere un pezzo di polenta caduto a un muratore che dall'alto dell'impalcatura ha esclamato: - Gioia mia, lasciami intingere! - a una giovane ostessa che solleva un piatto di ragu' sotto la pergola, contenta di servirlo all'ombrellaio che festeggia un buon affare, un parasole di pizzo bianco comprato da una gran dama per pavoneggiarsi alle corse, innamorata d'un ufficiale che le ha sorriso nel saltare l'ultima siepe, felice lui ma piu' felice ancora il suo cavallo che volava sugli ostacoli vedendo volare in cielo un francolino, felice uccello liberato dalla gabbia da un pittore felice di averlo dipinto piuma per piuma picchiettatto di rosso e di giallo nella miniatura di quella pagina del libro in cui il filosofo dice: "Anche a Raissa, citta' triste, corre un filo invisibile che allaccia un essere vivente a un altro per un attimo e si disfa, poi torna atendersi tra punti in movimento disegnando nuove rapide figure cosicche' a ogni secondo la citta' infelice contiene una citta' felice che nemmeno sa di esistere".
    Son düzenleme : Terraluna; 23-01-2018 saat: 18:28.


  7. Monte Cristo Kontu (The Count of Monte Cristo) 23 Ocak 2002'de New York'ta gosterime girdi.




Sayfa 717/7020 İlkİlk ... 21761766770771571671771871972776781712171717 ... SonSon

Yer İmleri

Yer İmleri

Gönderi Kuralları

  • Yeni konu açamazsınız
  • Konulara cevap yazamazsınız
  • Yazılara ek gönderemezsiniz
  • Yazılarınızı değiştiremezsiniz
  •