-
Kanada dogumlu Amerikali aktor ve komedyen Leslie Nielsen’in dogum gunu (11 Subat 1926)


-
2 Golden Globe Odulu sahibi Amerikali aktor Burt Reynolds’in dogum gunu (11 Subat 1936)

-
Iskoc asilli Ingiliz yazar John Buchan’in olum yildonumu (11 Subat 1940)
“O Mayis aksamustu, saat uc civari sehirden dondugumde hayatimdan nefret etmis haldeydim. Uc aydir Ingiltere’deydim ve buradan bikmistim bile. Bir yil once birisi, kendimi boyle hissedecegimi soylese muhtemelen ona gulerdim; ama iste su an bu durumdayim. Havadan rahatsizdim; ortalama Ingilizler’in konusmalari beni hasta ediyordu. Yeterince egzersiz yapamiyordum ve Londra’nin eglence anlayisi bana, guneste kalmis maden suyu kadar tatsiz geliyordu. Kendi kendime durmadan, “Richard Hannay,” diyordum; “Cok yanlis bir delige dustun dostum ve hemen buradan cikmaya calissan cok iyi olur.”
Bulawayo’da yasadigim yillarda yaptigim planlari dusunmek dudaklarimi endiseyle isirmama sebep oluyordu. Maddi durumum iyiydi – cok buyuk bir servetim yoktu ama bana yetiyordu – ve hayattan keyif almak icin bircok yol bulustum. Babam beni Iskocya’dan alti yasindayken cikartmisti ve bir daha hic eve donmemistim; yani Ingiltere benim icin bir nevi Bin Bir Gece Masali gibiydi ve hayatimin geri kalanini orada gecirmek isteyecegimi dusunmustum.” Otuz Dokuz Basamak

“I returned from the City about three o'clock on that May afternoon pretty well disgusted with life. I had been three months in the Old Country, and was fed up with it. If anyone had told me a year ago that I would have been feeling like that I should have laughed at him; but there was the fact. The weather made me liverish, the talk of the ordinary Englishman made me sick, I couldn't get enough exercise, and the amusements of London seemed as flat as soda-water that has been standing in the sun. 'Richard Hannay,' I kept telling myself, 'you have got into the wrong ditch, my friend, and you had better climb out.'
It made me bite my lips to think of the plans I had been building up those last years in Bulawayo. I had got my pile—not one of the big ones, but good enough for me; and I had figured out all kinds of ways of enjoying myself. My father had brought me out from Scotland at the age of six, and I had never been home since; so England was a sort of Arabian Nights to me, and I counted on stopping there for the rest of my days.”
-
Amerikali sair ve yazar Sylvia Plath'in olum yildonumu (11 Subat 1963)
“Yasamimin, oykudeki yesil incir agaci gibi onumde dallanip budaklandigini goruyordum.Her dalin ucunda tombul, mor bir incir gibi essiz bir gelecek beni cagiriyor, goz kirpiyordu. Incirlerden biri, bir es, mutlu bir yuva ve cocuklardi. Bir baskasi, unlu bir ozan, oteki parlak bir profesor, biri sasirtici editor Esther Greenwood, oburu Avrupa, Afrika ve Guney Amerika, biri Constantin, Sokrates, Attila ve garip adlari degisik meslekleri olan daha bir yigin asik, bir baskasiysa Olimpiyat takim sampiyonu bir kadindi. Bu incirlerin uzerinde ve otesinde, ne olduklarini pek cikaramadigim daha bir suru incir daha vardi. Kendimi dallarin catallandigi noktada otururken goruyordum.Ve incirlerden hangisini sececegime bir turlu karar veremedigim icin acliktan oluyordum. Hepsini ayri ayri istiyordum incirlerin, ama birini secmek otekilerin hepsini kaybetmek demekti. Ve ben orada karar veremeden otururken incirler burusup kararmaya basliyor ve birer birer topraga, ayaklarimin dibine dusuyorlardi.”

“Vidi la mia vita diramarsi davanti a me come il verde albero di fico del racconto.Dalla punta di ciascun ramo occhieggiava e ammiccava, come un bel fico maturo, un futuro meraviglioso. Un fico rappresentava un marito e dei figli e una vita domestica felice, un altro fico rappresentava la famosa poetessa, un altro la brillante accademica, un altro ancora era Esther Greenwood, direttrice di una prestigiosa rivista, un altro era l’Europa e l’Africa e il Sudamerica, un altro fico era Costantin, Socrate, Attila e tutta una schiera di amanti dai nomi bizzarri e dai mestieri anticonvenzionali, un altro fico era la campionessa olimpionica di vela, e dietro e al di sopra di questi fichi ce n’erano molti altri che non riuscivo a distinguere. E vidi me stessa seduta alla biforcazione dell’albero, che morivo di fame per non saper decidere quale fico cogliere. Li desideravo tutti allo stesso modo, ma sceglierne uno significava rinunciare per sempre a tutti gli altri, e mentre me ne stavo lì, incapace di decidere, i fichi incominciarono ad avvizzire e annerire, finché uno dopo l’altro si spiaccicarono a terra ai miei piedi.”

Gulumseseydi ay, sana benzerdi.
Guzel bir seyle ayni izlenimi
Birakirsin, fakat yok edicisin.
Ikiniz de isigin buyuk odunc alicilarisiniz.
Acilanir dunyaya onun O-agzi; seninkiyse umursamaz.
Ve her seyi tasa dondurmek senin ilk katkin.
Bir anit mezara uyaniyorum; buradasin,
Tikirdatarak parmaklarini mermer masaya, sigara ariyorsun,
Bir kadin kadar kindarsin, fakat o denli urkek degilsin,
Ve yanitlanamayacak bir seyler soylemeye can atiyorsun.
Ay da hor gorur tebaasini,
Fakat gunduz vakti maskaranin biridir.
Hosnutsuzluklarin, ote yandan,
Ulasir mektup kutusuna hos araliklarla,
Beyaz ve yazisiz, karbon monoksit gibi yayilir.
Hic bir gun yok ki senden haber gelmesin,
Dolanip durursun belki Afrika’da, fakat dusunursun beni.


(Sylvia Plath, Venedik’te, 8 Nisan 1956)
-
1 Golden Globe, 1 Emmy Odulu sahibi Amerikali aktris Jennifer Aniston’in dogum gunu (11 Subat 1969)

-
Ingiliz rock grubu Jethro Tull, 10.studyo albumu Songs from the Wood’u 11 Subat 1977’de Chrysalis Records etiketiyle piyasaya surdu.
-
David Bowie, Sound and Vision single’ni 11 Subat 1977’de Ingiltere’de RCA Victor etiketiyle yayinladi.
-
Amerikali bilim kurgu roman yazari Frank Herbert'in olum yildonumu (11 Subat 1986)
"Cogu medeniyet korkaklik uzerine kurulmustur. Korkak olmayi ogreterek medenilestirmek epey kolaydir. Cesaret sinirlarini dusurursun, istekleri sinirlarsin, istahlari denetim altina alirsin. Ufkun etrafini ciftle cevirirsin. Her faaliyet icin bir kanun yaparsin. Kaosun varligini inkar edersin. Cocuklara bile yavas yavas nefes almalarini ogretirsin. Evcillestirirsin."

"Most civilisation is based on cowardice. It's so easy to civilize by teaching cowardice. You water down the standards which would lead to bravery. You restrain the will. You regulate the appetites. You fence in the horizons. You make a law for every movement. You deny the existence of chaos. You teach even the children to breathe slowly. You tame."
"Din ile siyaset ayni arabada gittiginde,suruculer karsilarinda hicbir seyin duramayacagini sanir.Dumduz gider,hizlandikca hizlanirlar.Engelleri tamamen goz ardi eder,korlemesine gidenlerin ucurumu cok gec farkedecegini unuturlar."

"When religion and politics travel in the same cart, the riders believe nothing can stand in their way. Their movements become headlong - faster and faster and faster. They put aside all thoughts of obstacles and forget the precipice does not show itself to the man in a blind rush until it's too late."
Gönderi Kuralları
- Yeni konu açamazsınız
- Konulara cevap yazamazsınız
- Yazılara ek gönderemezsiniz
- Yazılarınızı değiştiremezsiniz
-
Forum Rules
Yer İmleri