Türkiye ’deki yargý sorununun, dünyada olduðu üzere, yargý-siyaset- ekonomi alanlarý arasýndaki iliþkiden çok, taþraya dair bir sosyolojik temele sahip olduðu. Bizce, yargýya hakim olan taþra kültürünü fark etmeden edilen her kelâm anlamsýzdýr. Yargýçlardaki bu kültürel ortaklýk, tüm ideolojik, etnik ve kültürel farklýlýklarýna raðmen, ortak bir refleks üretmelerini saðlýyor. Ýþte bu, ortalama yargýç tipi demek olan “hakim vasatý”dýr.
Yargýçlar, taþranýn yoksul ailelerinin çalýþkan çocuklarýdýr. Üniversite hayatý adýna tek yaþadýklarý, tuðla gibi kitaplarla geçirilen uykusuz geceler ve benzer çevreden gelen gençlerle kurulan cemaatik iliþkilerdir. Erken yaþta yargýç olurlar. Meslektaþý olan komþularýyla, köhne lojmanlara sýkýþmýþ, dar ve izole bir cemaat olarak yaþarlar.
Jandarma komutaný, kaymakam, emniyet müdürü ve meslektaþlarýndan ibaret bir çevrede, sahte ve yüzeysel iliþkiler içinde sosyalleþirler. Toplumdan ve hayattan uzaklýðýnýn eksikliðini “devletine” daha sýký sarýlarak giderirler. Zihinlerinde, toplum ve birey deðil, ekmek kapýsý ve sýðýnaðý olan devlet vardýr. Onlar için tek doðru, “devlet” yani o anda devlet bildikleri “iktidar”ýn doðrusudur. Bu nedenle de her ideolojik, etnik, kültürel farklýlýðý ve hatta “ortalama”dan ayrýlýðý tehdit sayarlar. Varlýk ve kariyerleri, merkezin bir parmak þýklatmasýna baðlý olduðundan sýradan bir memur kadar bile sahici bir muhteva üretemezler.
Kýsaca Türk yargýsý, “taþranýn kültürel ve davranýþ kodlarýna hapsolmuþ, güce tapan, toplum ve birey düþmaný, antientelektüel, ortalamacý, ahlakçý, asosyal bir cemaattir”.
Vasatýn adaleti
Bu tespitlerden sonra, “taþra sosyolojisi”nin, yargýnýn içine akan reflekslerini daha kolay teþhis etme fýrsatýný yakalamýþ oluruz. Artýk görünen, “ahlakçý, hak ve özgürlük karþýtý ve lûmpen” bir mekanizmadýr zira. Ve de bir yargýlamadan ziyade, bir “refleks”ten söz edilebilir ancak: “Tüm bir toplum kurnaz, fýrsatçý ve düzenbazdýr. Sürekli sorun çýkartýr. Hakký olmayan þeyleri ister. Hemi de ‘devleti’nden!”.
O halde, vatandaþýn her talebi ivedilikle reddedilmeli ve bir þekilde derdest edilen herkes (ve “çevresi, çevresinin çevresi”) de mutlaka toplumdan ayýklanýp temizlenmelidir. Bu nedenle de normal bir yargý sisteminde “suçluluðu” sabit olanlar yanarken, bizde “masumiyetini” ispatlayamayanlar boylar kodesi. Ýknâ edilmesi gereken kiþi ise, -isabeti sorun deðil- “en hýzlý” biçimde elindeki dosyayý bitirmeye çabalayan ve “kýsa kes/kapa çeneni!” tarzýyla kesip biçen bir yargýçtýr üstelik.
Tüm bunlarý, tecrübeyle ya da sezgisel olarak biliriz aslýnda. Peki neden, sadistçe davranan fanatik bir yargý sistemini düzeltmek yerine “bizden tarafta” olmasýna çabalarýz sadece? Neden, dürüst ve tarafsýz bir yargý ihtiyacýnýn toplumsal karþýlýðý yok?
Bence bu durumun iki nedeni var. Birincisi; kadim “güven duygusu” yokluðu. Eþine dostuna bile güvenmeyen bir halk, tarihsel hafýzasýnda þiddetinden baþka bir hatýrasý olmayan devletin atadýðý ve o güce göbekten baðlý, kendini o devletin sopasý sanan yargýçlarýn dürüst ve tarafsýz olabileceðine ihtimal vermiyor? Diðer neden ise daha karanlýk bir yerlerde: “Hakikat ve hakkaniyet”le iliþkimizde. Dürüst bir ahlâk ve adalet duygusu tesis edemedik. Hep, “maðdur ve haklý” olanýn biz olduðumuza inanýyoruz. Ýþimize yarayan ne ise, “gerçek ve doðru” da o oluyor. Dostlarýmýzý “gerçeði” söyleyenden deðil, -her halükârda- “haklý bulandan” seçiyoruz. Ezcümle, bu kadim “güvensizlik” ve ilkel “gerçekle mesafemiz” nedeniyle adil ve tarafsýz bir hakem deðil, “bizden yana” olanýný istiyoruz.
Yargý, yargýca býrakýlamaz
Görüldüðü gibi, yargý problemi, -salt- mevzuat ve faille sýnýrlý deðil, sosyo-kültürel ve siyasal temelleri olan köklü ve ciddi bir sorundur. Ancak ne yazýk ki yargýya dair, býrakýn demokratik, hak ve özgürlük temelli evrensel bir bilinci, orta halli bir yargý bilincini ne eskide gördük ne de yenisinde görüyoruz. Ýkisinin de buluþma zemini “hakim vasatý”. Yeniler, eskinin açtýðý yoldan, bitmek bilmez bir iþtahla ve koþar adým ilerliyor. Eskisi ise elinden kayýp giden iktidara aðýt yakmaktan vazgeçemedi. Nitekim yeni HSYK da yargýdaki sorunu “birbirinden farklý uygulamalar ve yavaþlýk” olarak tespit etmiþ ve Baþsavcýlarla “tek-tip satýrla, daha hýzlý kesim” (özel yetki usulü “kesip biçme”yi, genel mahkemelere teþmil etme) konulu toplantýlar yapýyorlar. (Baþsavcýlar da hakimlere “teblið” edecek, bekliyoruz.)
Eskinin simgesi YARSAV ise yeni durumun analizini yapýp yepyeni gündemler belirlemek yerine eski ezberlerinde ýsrar ediyor. Sorunu hâlâ siyaset (yani AKP ) sanýyor. Haliyle çare de, “Bakan ve müsteþarýn gitmesi ve yargýnýn yargýya býrakýlmasý” oluyor.
YARSAV’ýn, Yargýtay ve eski HSYK “emin ellerde” iken serdettiði bu retoriðin bugünkü gayesini anlamak gerçekten güç. Ýnsanýn sorasý geliyor: -Yeni- HSYK’nýn yarattýðý maðduriyetlerin gerçek faili kim acaba? Hükümet mi (pirüpak olduklarý iddiasýnda deðilim elbette), yoksa yargý bürokrasisi mi? Peki yargýçlarýn asýl çekindikleri ve ciddiye aldýklarý, Adalet Bakaný, hatta Baþbakan mýdýr, yoksa bakanlýk bürokratlýðýndan gelen HSYK üyeleri mi?
Diðer yandan YARSAV, toplumsal ve siyasal temsilin olmadýðý ve toplumsal denetimden uzak tek tip bir “kurum içi iktidarýn” kaçýnýlmaz olarak oligarþi ve diktatörlük üreteceðini öðrenememiþ olabilir mi? Hele de son bir yýllýk yargýsal pratiklere raðmen? “Siyaset gitsin, bizi bize býrakýn” söyleminin yalnýzca kurumlardaki “kurulu iktidarý” beslediði anlaþýlamadý mý hâlâ? (Ýktidardaki koalisyon çatýrdadýðýnda, yeni HSYK’cýlardan da duyacaðýz bu sözü, buraya yazýyorum.)
O halde gelin ciddiyetle sorunun adýný koyalým: Türk yargýsýnýn asýl problemi, ilkel bir yargý kültürüne sahip olmasýdýr. Bu yapýyý aynen -hatta eskiye rahmet- sürdüren ise mevcut siyasi aktörler deðil, yargý bürokrasisidir. O nedenle de yapýlacak olan, -sanýldýðýnýn aksine- siyaseti kovup yargýyý yargýçlarýn eline teslim etmek deðil, tüm çeþitliliðiyle siyaseti davet edip yargýyý kurum içi iktidarýn elinden almaktýr.
Ezcümle, “Demokrat Yargýçlar Hareketi”nin altý yýldýr yaptýðý esas çaðrýlarý güncelliðini koruyor hâlâ: ‘Bütün iktidar halka.. Yargý dahil!
Yer Ýmleri