Konut kredisi faizlerinin yüksek seyrine, ikinci ve üçüncü konut alımlarında uygulanan sıkı kredi sınırlamalarına rağmen talepte belirgin bir düşüş olmadığını vurgulayan Kabadayı, bunun arkasındaki temel nedenleri deprem gerçeğine bağlı güvenli konut ihtiyacı, altın ve borsadaki kâr realizasyonlarının gayrimenkule yönelmesi ve Türkiye’de gayrimenkulün hâlâ en güçlü tasarruf aracı olması olarak açıkladı. Ona göre bu dinamikler, fiyatlardaki hareketliliği ve satış temposunu açıklayan en kritik unsurlar.

Reklam
Reklam

İSTANBUL’DA FİYAT TARTIŞMALARI: “DOĞRU KIYASLAMA LONDRA VE NEW YORK’TUR”

Son dönemde İstanbul’daki konut fiyatlarının “Bu paraya Londra’dan ev alınır” türü karşılaştırmalarla tartışıldığını hatırlatan Kabadayı, bu değerlendirmelerin önemli ölçüde hatalı olduğunu belirtti. Dünyanın büyük metropollerinde fiyatların İstanbul’un 5 ila 10 kat üzerinde olduğunu söyleyen Kabadayı, doğru karşılaştırmanın Bodrum–Yunanistan gibi turistik bölgeler değil, Londra, Paris ve New York gibi küresel şehirler olduğunu vurguladı. Buna rağmen İstanbul’da geniş gelir grubuna hitap eden çok farklı fiyat segmentlerinin bulunduğunu, bazı projelerde net 4–5 bin dolar seviyelerinin hâlâ erişilebilir olduğunu, İstanbul çeperlerinde ise 1.500–2.200 dolar bandında konut üretilebildiğini ifade etti. Bu nedenle “İstanbul artık çok pahalı” söyleminin genelleştirilemeyeceğini, bölgesel farklılıkların çok belirgin olduğunu söyledi.

Reklam
Reklam

HANGİ BÖLGELER PARLIYOR? İSTANBUL VE İZMİR İÇİN ORTA VADELİ FIRSATLAR

Kabadayı, İstanbul’da değer kazanan bölgeler arasında Göktürk–Kemerburgaz hattını özellikle öne çıkarıyor. Havalimanı bağlantısı, yeşil alanlar ve sosyal donatı kapasitesi nedeniyle bu hattın önümüzdeki yıllarda daha da güçleneceğini belirtiyor. Üsküdar–Çekmeköy–Beykoz ekseni ise yaşam kalitesi, ulaşım avantajı ve yeşil doku nedeniyle talebini koruyan bölgeler arasında. Bunun yanında pandemiyle hızlanan şehir dışına yönelim trendine dikkat çeken Kabadayı, büyükşehirlere 1–1,5 saat mesafedeki çeperlerde yeni bir konut kuşağı oluştuğunu ve bu halkada önemli fırsatlar bulunduğunu belirtiyor. İzmir tarafında ise Urla’nın artık yalnızca yerli değil, küresel yatırımcının da radarına girdiğini ifade ediyor. Dünyanın farklı şehirlerinde Urla’dan bahsedildiğini söyleyen Kabadayı, bölgenin önümüzdeki yıllarda daha da değer kazanmasını bekliyor.

Reklam
Reklam

DEPREM GERÇEĞİ VE GÜVENLİ YAPI: “BİLİMSEL ÜRETİLEN BİNA YIKILMAZ”

İstanbul ve İzmir gibi deprem riski yüksek iki şehirde proje üreten bir şirket olarak yapı denetimi ve zemin mekaniği konularında büyük hassasiyet taşıdıklarını belirten Kabadayı, deprem bölgesindeki hasar dağılımlarının yapı denetimi sonrası dönemi net şekilde doğruladığını söyledi. Doğru mühendislikle inşa edilen binaların depremde yıkılmayacağını, en ağır senaryolarda dahi yalnızca hasar alarak can güvenliğini sağlayacak şekilde tasarlandığını vurguladı. Ege Yapı’nın bazı projelerde altı katlı bir bina için 40 metre kazık temel uygulaması yaptığını aktaran Kabadayı, zeminin doğru analiz edilmesi ve tüm süreçlerin profesyonel ekiplerle yürütülmesinin deprem riskine karşı hayati olduğunu söyledi.

AÇIK AÇIK'IN 11. BÖLÜMÜNÜ İZLEMEK İÇİN TIKLAYINIZ.

Reklam
Reklam

YÜKSEK FAİZ ORTAMI VE KREDİ SIKIŞIKLIĞI

Gayrimenkul sektöründe hem üretici hem tüketici için en kritik sorunlardan biri olan kredi piyasasındaki sıkışıklığa değinen Kabadayı, mevcut düzenlemelerin özellikle ikinci ve üçüncü konut alımlarında piyasayı ciddi şekilde frenlediğini ifade etti. Eskiden %80’e kadar kullanılabilen konut kredilerinin bugün büyük oranda %25 seviyesine çekilmesinin geçici bir uygulama olduğunu düşünüyor. Faizlerin aşağı yönlü hareketinin hem üretim maliyetlerini hem de konuta erişimi kolaylaştıracağını belirten Kabadayı, yıl sonuna doğru enflasyon görünümüyle birlikte daha öngörülebilir bir finansal iklim oluştuğunu, bütçe projeksiyonlarını da kur–faiz–enflasyon üçlüsünün dengesi üzerine kurduklarını anlattı.

EGE YAPI’DA FİNANSAL PERFORMANS: “DÜŞÜK BORÇLULUKLA AYRIŞIYORUZ”

Kabadayı, halka arz sonrası Ege Yapı’nın güçlü bir finansal performans sergilediğini ve bu tabloyu sürdürülebilirlik merkeze alınarak planladıklarını söyledi. Şirketin yılın ilk dokuz ayında 390 milyon TL net kâr ürettiğini, aktif büyüklüğün 8,1 milyar TL’ye ulaştığını ve borçluluk oranlarının sektörde örneğine az rastlanacak derecede düşük seviyelerde seyrettiğini ifade etti. Teslim yılı olması nedeniyle 2024’ün gelir tablosu açısından da güçlü bir dönem olduğunu belirten Kabadayı, İstanbul’daki Sparta Kule ve Fatih projeleri ile İzmir Urla’daki villa teslimlerinin finansal sonuçlara önemli katkı yaptığını söyledi.

Reklam
Reklam

2025–2026: PROJE VE YATIRIM AĞIRLIKLI BİR DÖNEM

Ege Yapı’nın önümüzdeki iki yıllık takvimi, hem yeni yatırım hem de yeni teslimler açısından oldukça yoğun görünüyor. Şirket; Silivri, Şile, Göktürk, Dikili ve Alsancak gibi farklı lokasyonlarda yeni projeler başlatıyor. Esenyurt’ta büyük ölçekli yeni bir konut projesi planlanırken, İzmir Urla’da yeni villa fazı için de hazırlıklar tamamlanmış durumda. Kabadayı, 2025 ve 2026’nın Ege Yapı için “yatırımın ağırlık kazandığı” yıllar olacağını, şirketin konut geliştirme odaklı büyüme stratejisini daha da güçlendireceğini vurguladı.

YURT DIŞI AÇILIMI: “TÜRKİYE’DEKİ GAYRİMENKUL NOHAVI DÜNYADA YOK”

Ege Yapı’nın yalnızca yerel bir geliştirici olmaktan çıkıp küresel bir mimariye yöneldiğini anlatan Kabadayı, Yunanistan’ın Halkidiki bölgesinde 60 villalık projeye başladıklarını, Dubai’de ise ortaklı bir konut geliştirme projesine adım attıklarını söyledi. Türkiye’de son 25 yılda oluşan gayrimenkul geliştirme bilgisinin dünyada çok az ülkede bulunduğuna dikkat çekerek, bu nohav ile farklı pazarlara açılmanın şirket için stratejik bir hedef olduğunu belirtti. Orta vadede gelirlerinin %10–15’inin yurt dışı projelerden gelmesini hedeflediklerini ifade etti.

Reklam
Reklam

SON SÖZ: “DOĞRU LOKASYON VE DOĞRU MÜHENDİSLİK ORTA VADEDE HER ZAMAN KAZANDIRIR”

İnanç Kabadayı, programın sonunda Türkiye’de gayrimenkul sektörünün uzun yıllar boyunca güçlü talep görmeye devam edeceğini, nitelikli konut arzının artırılması gerektiğini ve doğru lokasyonda doğru mühendislikle üretilmiş projelerin yatırımcısına her zaman kazandırdığını söyledi. Ona göre gayrimenkul, Türkiye gibi genç nüfuslu, dinamik ve deprem riskinin yüksek olduğu bir ülkede hem ihtiyaç hem yatırım aracı olmaya devam edecek.