View Full Version : Cari Açık nereye kadar problem olmaz ?
IMF, Dünya Bankası ve bir çok Rating kuruluşu tek problem olarak cari açığı söylüyor ancak halen sürdürülebildiğini söylüyorlar.
Cari açık nereye kadar sürdürülebilecek ? Kriterler nedir ? Ne zaman bu problemi aşabiliriz ne zaman aşamayız ?
Tartışmayı başlatıyorum efendim.
Yurtdışından para girişi duruncaya kadar cari acık problem olmaz
giriş durduğu andan itibaren problem büyütülür
varlığı kabul edilir,önlemler konuşulmaya başlanır
bu geçen zaman zarfında dışardan gelen paranın itfa zamanı da yaklaşmıştır
faizler artmaya başlar
dönen paralar daha yüksek faizlerle bağlanır
bu arada dolar da artacağı için
cari açık azalmaya da başlar
ve tüm döngü tekrar başlar
hiç değişmez...
menealaos
26-01-2006, 17:41
geçen yüzyıla ait paradigmalarla meseleleri anlayamayız..
global para piyasalarının hacmi, toplam mal ticaretin 500 katı, yani mal ticareti için bir yılda dönen miktar para piyasalarında bir günün sabah seansında dönüyor..
cari açık nedir ? mal ve hizmet ticareti üzerinden oluşan akımlardan dolayı döviz açığı oluşması .. ilk sorumuz rakamların ne denli güvenilir olduğudur, carş açık rakamının %20'si kadar hata kalemi söz konusu, ayrıca ekonominin %30-50 gibi bir kısmının kayıtdışı olduğu herkersin ortak fikri.. demek ki, şu kadar cari açık var lafının fazla bir hükmü yok..
para hareketlerinin küreselleştiği, köşedeki bakkalın bir fax talimatıyla tüm parasını dövize çevirip isviçre'ye yollayabildiği, yada tam tersini yapıp isviçredeki parasını geri getirebildiği bir dünyada mal ticaretinden kaynaklanan kağıt üzerindeki bir döviz açığı kimi enterese eder ? türk halkının bankalarda tuttuğu döviz miktarı işin cabası
cari açığın oluşma şekli önce finansmanının bulunması ve sonra açığın oluşması şeklinde oluşuyor, finanse edilmeyen bir cari açık var olamıyor.. örneğin bir şirket yatırım yapacak ve makine tachizat ithal etmesi gerekiyor, şirket gidip önce bankadan finansmanı buluyor ve sonra ithalat gerçekleşiyor.. zaten son iki yılda petrol faturası ve sermaye malları ithalatı yani makine teknolojilerinin yenilenmesi için büyüdü cari açık..
cari açığın sürekli gündemde tutulması, herkesin zihnine sokulması büyük bir manipülasyondur, sadece bir hayalettir..
cari açığın sürekli gündemde tutulması, herkesin zihnine sokulması büyük bir manipülasyondur, sadece bir hayalettir..
:)
Zaten bu isi bir ABD bir de biz dogru yapıyoruz. Ayrıca ABDnin bir sekilde matbaası da var.
Bence finanse edildikçe cari açık problem değildir yaklaşımı vucutça tolere edildikçe çok yağlı yemek sorun değil demekle aynı. Zamanla biriken kolestrol sizin damarlarınızdaki tıkanmayı hızlandırır. Zaten sorun olduğunda ya kriz geçirirsiniz ya da açık kalp ameliyatı. KAlpteki kalıcı zararda yanına kalan karınız.
Oncelikle sunu kabul etmek lazim su an için cari açığın finansmanı sorun yaratmasada ileride eger biz bir şekilde cari fazlalık üretemezsek esas "finanse edildikçe cari açık sorun değildir" soylemi bir manipülasyon olacaktır. Çünkü şu anda bir şekilde ileride bunun düzeltileceği var sayımından dolayı bu açık finase edilmeye devam ediliyor. Bir de global likiditenin yaratmış olduğu ortamdan.
Sorun şu ki cari açıktaki tehlikeyi işaret edenler bu kadar börek tatlı yeme diyen doktor konumundayken hasta ise şu anki haline bakıp vucum dayandıkça sorun yok diyen kişi konumunda:). Ben olaya böyle bakıyorum. İnşallah zamanı geldiğinde hasta börek ve tatlılarla beslenmeyi kesebilir(cari açık üğretmeyi) yoksa sonu ya kriz yada açık kalp ameliyatı olacak. Bu geçen yüzyıldada böyleydi bu yüzyılda da.
Son not. Sorunların en ucuz çözümü proaktif yaklaşımlardır. Reaktif çözümler iş işten geçtikten sonra maliyetli olabiliyor. Tatlı yemeyi kesersen uzun vadede açık kalp ameliyatı veya krizden kaçabilirsin. Diğerinde ise kalp ameliyatı geçirip krizde ölmemişsen iyileiebilirsin durumu
MAKİNİST
26-01-2006, 18:52
başkasının parasıyla yapılan düğün,bayram...adam parasını ne zaman geri isterse o zaman bayram biter...
[QUOTE=menealaos
cari açığın oluşma şekli önce finansmanının bulunması ve sonra açığın oluşması şeklinde oluşuyor, finanse edilmeyen bir cari açık var olamıyor.. örneğin bir şirket yatırım yapacak ve makine tachizat ithal etmesi gerekiyor, şirket gidip önce bankadan finansmanı buluyor ve sonra ithalat gerçekleşiyor.. zaten son iki yılda petrol faturası ve sermaye malları ithalatı yani makine teknolojilerinin yenilenmesi için büyüdü cari açık..
]
işte benimde işaret etmek istediğim konu da tam budur arkadaşım
önemli olan rakam değildir zaten
finansmanı bulamadıktan sonra cari açık zaten olmaz
önce finansman verilir
kibarca borçlandırılırsınız
bu ülkede akıllılar ımf ye tu kaka diyoruz ya,işte size ımf siz borç derler vs
ayrıca onca yatırımın istihdama neredeyse hiç katkısının olmamasını düşünemiyorum
bu da kayıtdışılığın iyice arttığını gösteriyor bana göre
netice de borçlusunuzdur
ve borç bir gün geri istenir
ve biz o borcu kredi kartlarımızla ödeyemeyiz
bankalarda kredi vermez olmuştur
geriye ne kaldı?
observer
26-01-2006, 19:26
Allah aşkına sayın Menelaos bu lafı nerden duydunuz ya da okudunuz çok merak ediyorum: 'cari açığın oluşma şekli önce finansmanının bulunması ve sonra açığın oluşması şeklinde oluşuyor'...
Hayatımda ender duyduğum ekonomik saçmalıklardan biri bu... Saçma çünkü laf doğru ama birşey ifade etmiyor...
Cari açığın finansmanının bulunuyor olması onun bir başbelası olduğu gerçeğini ortadan kaldırmıyorki...
Bir şirket örneği vermişsiniz o da çok mesnetsiz kalmış.
Şirketler kar amaçlarlar. Yani kredi alıp yatırım için veya satmak için mal ithal edebilir. sonra da amacına uygun üretim veya ticaret süreci ile kar elde eder. Bu başka birşey. Ülkenin cari açığı başka birşey.
Eğer ülkenin cari açığının tümü veya tümüne yakını ara mal ve hammadde ithalatı ile yapılsa idi ve de (burası çok önemli) üretim sürecinin büyük bölümü dış pazarı hedefleseydi şirket örneğine benzetebilirdik (tam benzemez ama ucundan benzetirdik).
Bizim ülkenin durumu epey farklı. Biz ucuz diye yabancı mal tüketiyoruz. Ondan cari açık veriyoruz. Ve bu çok tehlikeli bir süreç...
observer
26-01-2006, 19:35
geçen yüzyıla ait paradigmalarla meseleleri anlayamayız..
Ben bir de sizin (veya etkilendiğiniz kişilerin) bu yüzyıla ait ekonomik paradigmalarınızın ne olduğunu çok merak ediyorum.
Ülkelerin öneminin olmadığı küresel ekonomi ve tek dünya devleti modelini mi baz alıyorsunuz (bazı yazılarınızdan bunu anlıyorum) ?
evvela cari açık kavramı nedir .Felaket tellallarına veya borsa veya ekonomi forumu olsun nerde tartışılırsa tartışılsın evvela tartışılan şeyin kelime manası nedir .
şimdi soruyorum ??
cari açık nedir? . Bunun ne olduğunun idrakında olursak ozaman daha çabuk sonuca ulaşırız diye düşünüyorum .
cari : yürürlükte olan şey .
cari işlemler dengesiBir ülkenin toplam mal ve hizmet ihracatı ve transferlerinin bunların toplam ithalatıyla olan farkı. Cari işlemler dengesi hesaplamasında finansal varlık ve yükümlülükler hesaba katılmaz..
cari : yürürlükte olan şey .
cari işlemler dengesiBir ülkenin toplam mal ve hizmet ihracatı ve transferlerinin bunların toplam ithalatıyla olan farkı. Cari işlemler dengesi hesaplamasında finansal varlık ve yükümlülükler hesaba katılmaz..
Ama burada üretilen her negatif deger ülke bilançosuna borç artışı veya azalan özsermaye (yabancı şirket veya gayri menkul alımları) olarak yansır. Ayrıca borcunuza ödenilen faiz veya yabancı şirketlerin kazanmış olduğu karların temettü ödemesi yine cari açığı arttırıcı unsurdur. Yani cari açık kalemidir. Aynı şekilde bir ülkenin yurtdışındaki şirketlerinin temettüleri ve verdiği borçlardan aldığı faizlerde cari hesap kalemidir
Cari açığın her sene sıfırlanması demek bir sene önceki açığın finasmanında kullanılan borcun sıfırlanması anlamına gelmiyor. Doğal olarak bu borcun zaman içinde net olarak ödenebilmesi için cari açığın cari fazlalığa dönüşmesi gerekir
çoğu ülkelerde olduğu gibi bizdede dış ödemeler bilançosu en büyük bölümü cari işlemler hesabı üzerinden tutulur.-ülkenin ihraç ettiği -ithal ettiği hizmetler bu hesaba kaydedilir.
Cari işlemler hesabı ,ülkenin mal -hizmet -ticaret kalemlerini kapsadığı için milli gelirin hesaplarıyla doğrudan bağlantılıdır.
ülkede üretilen ve yabancılara satılan mallar ülke milli hasılasının bir parçası olmakla birlikte bir yabancının gelip burda bir mülk alması ortak olması vergi vermesi gibi kalemler cari işlemler bilançosunda bir açık yada fazla ,ülkenin milli gelir ve istihdam düzeyi (iş gücü),büyüme hızı,eflasyon oranı gibi temel büyüklükleriyle çok yakından ilişkilidir.
cihan1952
26-01-2006, 20:30
ithalatın ihracattan fazla olması denilebilir...az üretip çok harcamamız da olabılr :)
cihan1952
26-01-2006, 20:33
IMF, Dünya Bankası ve bir çok Rating kuruluşu tek problem olarak cari açığı söylüyor ancak halen sürdürülebildiğini söylüyorlar.
Cari açık nereye kadar sürdürülebilecek ? Kriterler nedir ? Ne zaman bu problemi aşabiliriz ne zaman aşamayız ?
Tartışmayı başlatıyorum efendim.
Bence ortada bu hal ve durumu devam ettirmek için bir sebep kalmayana kadar sürdürülebilir,yada Türkiye deki mevcut durumun değişmesi için çalışmalar başladığında,yada enflasyon hedeflemesi ters tepip tepki doğurduğunda,yada ekonominin barometresini elinde bulunduran yabancıların barometreyi sallamaya başladıklarında...
gibi bir çok neden:düsün:
Efendim mevzuuya ben de kosesinden gireyim musaadenizle:
Cari acik nedir sorusunu yanitlayalim evveliyatla.
Cari acik, cari dengenin eksiye dusmus haline denir kabaca. Cari denge de bir ulkenin dis alemle olan mal-hizmet alisverisine denir.
Yani cari aciginiz varsa, dis alemle yaptiginiz mal-hizmet alisverisinde sattiginizdan fazlasini almissiniz demektir.Yani sattiginiz aldiginizi karsilamamaktadir.
Doganin denge kanunu geregi de bu alisveristen dogan eksi bakiyenizi cesitli finansman yollari ile kapatirsiniz. Peki nasil olur bu ?
Ya borc alir kaparsiniz, ya da mevcut degerlerinizi satarsiniz, ya da bir takim isadamlari gelir sizin ulkenizde (ilerde yaratacagi katma degerin onemli bir kismini tutmak uzere) yatirim yaparlar, bu yatirimlari yaparken de yerel mal-hizmet icin para harcarlar. Tabii bir de imkaniniz varsa para basip odeme yaparsiniz ama o da sonsuz bir kaynak degildir, zira parasal genislemede kontrolu kacirirsaniz ulkenizde uretilen katma degerin fiyatini dusurup uzun donemde zararli bile cikarsiniz.
Ulkemiz yillarca cari acigini borcla finanse etti. Maalesef bu odunc alinan sermaye de katma deger yaratacak yatirimlara kanalize olamadigi icin, dokme suyla donen degirmen bir yerde durdu. Krize girdik, dis mallarin alimini –onlari pahalilastirarak yani devaluasyonla- azalttik. Sorun kisa sureli cozuldu ama dis mallarin pahalalistiralim derken yasanan kaos ekonomiyi vurdu, yararsan cok zarar verdi.
Bu kaosu atlatip, coktan yapilmasi gereken reformlar hayata gecirilince, ekonominin durumu duzelme emareleri gosterdi, amiyane tabirle biraz sinif atladik. Hal boyle olunca, cari acigi nispeten daha kaliteli bir kaynakla, yani sabit degerlerimizi satimi yolu ile finanse etmeye basladik: Yabancilarin sirket ve gayrimenkul alimlari ile.
Tabii ki bunun da sonu yok. Bu yil TT ve Telsim’i iyi fiyata sattik, Allah bin bir bereket versin de her yil satisindan 10 milyar dolar getirecek sonsuz sayidaki sirketimiz yok ki. Ustelik, bu satislarin karsiliginda, yabanci yatirimcilara her yil ulke ekonomisinde yaratilan kaynagin bir kismini temettu olarak vermeyi de kabullenmis olduk.
Peki bu cari acik hep boyle mi kalacak? Biz bunu hep tefeci faiziyle borclanip ya da mirasyedi misali evde mal-mulk-canak-comlek satarak mi karsilayacagiz, bu isi cozumu yok mudur sorularini bir sonraki yaziya birakayim. Cunku bu haliyle bile uzun oldu, okunmasi kulfetli olmasin.
Aşağıda br derleme var. Gerçi ben kötümser olmakla birlikte bu ekonomistler kadar kotumser değilim. Çünkü fırsat kaçırdığını düşünen iç de ve dışta bir miktar sermaye var ve ilk turbulansı bunlar fırsat gorecektir. Ben ilk turbulansdan sonra gelecek gerçek krizden korkuyorum. Çünkü o zaman piyasalar dengeye daha geç gelecektir. Çünkü ikinci krizin gerçek kriz olduğu kabul edilmeyeceğ için geç reaksiyon verilecektir diye düşünğyorum.
<<<<<<<<<<<<
Akşam Gazetesi'nin Haberi...
Türkiye’nin hayatından kriz kavramı çıktı mı? Yoksa yine endişelenmemiz mi gerekiyor? Türkiye ekonomisinin karşı karşıya olduğu riskler neler? Bu risklere karşı ne gibi önlemler alınmalı? gibi konuları masaya yatırdık ve uzmanlara teşhislerini ve çözüm önerilerini sorduk. İşte uzmanların tespit ve önerileri...
Türkiye derin bir uçurumun eşiğinde
PROF. DR. İZZETTİN ÖNDER
Türk ekonomisi iyi görüntü verirken, derin uçuruma gidiyor. Türkiye kronik krizin içinde. Şu anda, hastalığın gidişatı yavaş seyrediyor ancak derinde ekonomide ciddi kaynamalar var. Hükümetin halka gerçekleri anlatması gerekiyor. Krizin asıl nedeni, siyasiler. Siyasiler, ekonomik durumu algılamak ve yansıtmak istemiyorlar. Gerçek çözüme yaklaşmıyorlar. Türk ekonomisindeki verimsizliğin krizi yarattığını söyleyebiliriz. Ekonomi, ne devleti, ne SSK’yı, ne de ihracatı besleyemiyor. Bütün bunlar, ekonominin verimsizliğinden kaynaklanıyor. Kısa vadede çözüm olarak halka doğruları söylemek lazım. Cari açık büyüyor, borç stoğu artıyor. Uzun sürede, ihracat baltalanıyor.
Krizden çıkmadığımızı iddia ediyorum!
PROF. DR. SADİ UZUNOĞLU
Kriz olması için dövizde faizde patlama, borsada bir çöküş mü olması gerekiyor? İçinde bulunduğumuz ortamda "krizden çıkmadık" iddiası da yapılabilir. Dünyanın ekonomik ve politik yapısındaki risklere rağmen Türkiye'deki finansal piyasaların davranışlarını anlamak mümkün değil. Finansal piyasalar sıkıştı. Ellerindeki bono ve hisse senedi portföyünü boşaltamıyorlar. Bir diğer ifadeyle amatör yatırımcı dövizini bozup piyasaya girmiyor. Ama profesyoneller amatörleri ikna için piyasayı sürekli maniple ediyorsa bu farklı anlamda bir kriz ortamını ifade etmez mi?
En büyük risk: İthalat
PROF. DR. GÜLTEN KAZGAN
Türkiye ekonomisinde sadece riskler değil, yapısal bozulmalar da ortaya çıktı. Cari işlemler açığının boyutu önemli riskler taşıyor. Hükümetin IMF'le anlaşması, sadece riskleri erteledi. Türk Lirası'nın döviz karşısında aşırı değerlenmesi, ekonomideki yapısal bozuklukları artırıyor. Şu anda, Türkiye'de riskler arttı. En büyük riziko: 'Türkiye'nin ihracatının ithalata bağımlı olması'. Türkiye'de başta cari işlemler açığı, istihdam gibi makro ekonomik göstergelerde büyük sorun var. Bütün bunlar bizi sürdürülemez büyüme sürecine sokuyor. 2004 ile 2005 yılları sürdürülemez büyüme sürecini gösteriyor. Yakın gelecek birçok tehlikeye açık. Türkiye, sömürge durumuna gelir. Eski Osmanlı'dan beter olur. TL'sının giderek denge kuruna göre değiştirilmesi gerekiyor. IMF'nin prestiji dünyada sıfırlandı. Tek gösterge aracı Türkiye. Bundan dolayı da, IMF Türkiye'yi ayakta tutmaya çalışıyor. Bunun bedelini Türkiye gelecekte ödeyecek. IMF'ten aldığımız borçlar arttıkça, daha fazla IMF'in boyunduruğu altına giriyoruz. Şu anda, ekonomi Osmanlı İmparatorluğu'nun son dönemlerine benziyor. Petrol fiyatlarındaki artış devam eder, FED faiz artırımına devam ederse, dünya krizi çıkabilir. Türkiye'den de yüklü miktarda para çıkışı olur ve krizin boyutu büyür.
Şirketlerde zorunlu izin var
PROF. DR. ESFENDER KORKMAZ
Şu anda, ihracata dönük sektörlerde ve özellikle tekstil sektöründe bir kriz yaşanıyor. Geçen hafta, tekstil sektöründe en büyük firmalardan birisi olan Sanko, 800 işçisini zorunlu olarak yıllık izne çıkardı. Akkök de iki işletmesinden birini kapattı, birini de devretti. Bu hafta ihracatta önemli bir firma olan Neyir, ihracatı durdurdu. Bu firmalar piyasaya ve ihracata yön veren firmalardır. İstanbul Tekstil ve Konfeksiyon Fasoncuları Derneği araştırmasına göre, son 18 ayda 200 bin atölyeden 16 bini kapandı. Bir milyon kişi işsiz kaldı.
2006 yılında 70 bin atölyenin kapanacağı tahmin ediliyor. İhracatta ve tekstil sektöründeki bu sorunlar, bugünkü kur politikası devam ederse genişleyecek. 2006 yılında ekonomik kriz riski olmasaydı, şimdi bu konuyu tartışmazdık. Kriz riskinin yüksek olmasının temel nedeni 2001 yılında yangın söndürme olarak tarif edilen kısa vadeli politikalara aynen devam edilmesi olduğunu düşünüyorum.
Şu anda Türkiye’de hükümet tarafından uygulanmakta olan ekonomi politikaları, bugüne kadar ekonomik risklerde meydana gelen aşırı birikimi ortaya çıkarmıştır.
Bu ekonomi böyle gitmez
DR. YAŞAR ERDİNÇ
Ekonomi böyle gitmez. 2007 Kasım seçimlerine kadar bir kriz bekliyorum. Ancak bu kurların kendini düzelteceği bir türbülans şeklinde olacak. Reel kurlar çok değerli. Ekonomide bazı sıkıntılar var. En önemli sıkıntı, cari açığın giderek büyümesi. Seçime kadarki dönemde, kurlarda önemli düzeltme olacak. Bu sistem içinde, hükümetin veya Merkez Bankası'nın yapabileceği hiçbir şey yok. Piyasa döviz kurlarını kendi kendine düzeltecek. Kurlarda ani artışlar yerine, önemli türbülanslar yaşanacak. Türkiye'yi uçağa benzetirsek, ciddi irtifa kaybedecek. Ancak düşmeyecek. Kriz, 2001 krizi gibi olmayacak. İhracatı canlandıracak. Döviz kurlarında yüzde 15-20 civarında düzeltme olabilir. En büyük çözüm olarak, istihdam üzerindeki vergilerin kaldırılmasını görüyorum.
Cari açık, yüksek maliyetler, ekonominin önündeki en büyük riskler olarak ortaya çıkıyor.
Türkiye’de her an kriz çıkabilir
UĞUR CİVELEK - EKONOMİST
Evet, Türkiye'de kriz çıkabilir. ABD'de faizlerin seri yükselişe geçmesi, ABD'de menkul ve gayrimenkul balonlarını patlatır. Bu da ciddi bir krize yol açabilir. Böyle bir gelişme tüm dünyanın ve Türkiye'nin krize girmesi anlamına gelir. Döviz kurunun yükselişe geçmesi ve bu durumun kalıcı olması krize neden olabilir. Kurdaki yükselişi pek çok faktör tetikleyebilir. Dünyada faizlerin yükselmesi de, emtia fiyatlarının yükselmesine neden olan gevşek para politikası bunun alt yapısını hazırlayabilir. Türkiye'de, 2006 yılında orta vadeli enflasyon beklentisi yavaş yavaş yukarıya yönelecek. Bu durum dış piyasalardaki gelişme ve beklentilerden kaynaklanacak. Bu da Türkiye'nin sermaye beklentilerini azaltacak. Orta vadede enflasyon yükselip, nominal faizler aynı seviyede kaldıkça, reel faizler geriliyor olacak. Bu da sıcak paranın hareketini etkileyeceğinden, cari açığın boyutları olumsuzluğa katkı yapacak.
Şirketler zor durumda
PROF. DR. ÖZER ERTUNA
Türkiye ekonomisi çok çarpıtılmış bir vaziyette ve çok ciddi riskler taşıyor. Bunun en açık belirtisi cari işlemler açığı. Bunun arkasındaki temel neden ise 40 milyar dolar civarındaki dış ticaret açığı ve Türk Lirası'nın aşarı değerlenmiş olmasıdır. Bunun sonucunda dış ticaret açığı doğuyor. Türkiye'de şirketler ihracat avantajlarını sürdürebilmek için ara mallarını dışardan almak mecburiyetinde kalıyor ki rekabet edebilsinler. Bu durum ihracatçı şirketlere ara malı yapanları zor durumda bırakıyor. Bunlar da hammaddelerini dışardan almak mecburiyetinde kaldığında da ekonomiye olumsuzluk olarak yansıyor. Şu anda Türkiye'de pek çok küçük ölçekli ara malı yapan şirket çok zor durumda. Bunların kâr marjları ve rekabet gücü kalmamış, yaşam savaşı veriyorlar. İkinci büyük risk faktörü dış ticaret açığıyla cari açığın dış borçlar üzerindeki etkisi.
Herkesin pozisyon açığı var
PROF. DR. OSMAN ALTUĞ
Türkiye krizin içinde. Kriz sadece doların ve faizin yükselişiyle borsanın düşüşüne bağlı değil. Bu ancak parası olanın krizi ama Türkiye'de işsizlik var. Ekonomik göstergelere baktığımızda, ekonominin tamamen kayıt dışı olduğunu görüyoruz. Bu nedenle göstergeler gerçeği yansıtmıyor ve veri tabanı sağlıklı değil. Bu nedenle enflasyon da, fert başına düşen milli gelir hesabı da gerçeği yansıtmaz. Bütçemiz açık, ödemeler dengesi açık, dış ticaret dengesi açık, bankaların pozisyonları açık, Hazine pozisyonu açık, Merkez Bankası pozisyonu açık, özel sektörün pozisyonu açık, istihdam dengesi işsizlik nedeniyle çok açık. Ülkeyi yönetenler o kadar güzel konuşuyor ki; borsa coşuyor, kur düşüyor, enflasyon iyi gidiyor gibi. Madem her şey halledildi, neden Türk insanına iş bulunamıyor?
Fert başına düşen milli gelir rakamı 2006'da 5 bin 139 dolar olacakmış. Biri çıkıp, ben ve eşim artı iki de çocuğum var ve toplam gelirimiz 20 bin dolar diye biliyor mu?
paradoxX
27-01-2006, 00:02
yıllar itibariyle cari açık miktarlarını verebilecek arkadaş var mı?
cihan1952
27-01-2006, 00:25
yıllar itibariyle cari açık miktarlarını verebilecek arkadaş var mı?
www.die.gov.tr de var arkadaşım bulabilirsin...:tamam:
Lord_Genius
27-01-2006, 04:01
Cari açık nereye kadar?
"Cari açık tüketim için veriliyor!"
Buraya itirazım var :hayır: Biz sermaye malı ve aramal alan ve tüketim malı satanbir ülkeyiz.Tüketim mallarının ithalatımızda oranı %11 civarı.Diğer verileri aşağıda vereceğim.
Kaynak : http://www.dtm.gov.tr/ead/ekolar1/eko15.xls
Verilere bir bakalım...
2005 yılı cari açığı 22 milyar $ (tahmini+-1)
2005 yılında ithal edilen Sermaye Malları 21.6 milyar$
Sermaye Malı Aksam ve Parçaları ithalatı 6.7 milyar $
MB Rezerv Artışı 15 milyar $
Şimdi bir bakalım...22 milyar $ civarı dış dünyaya bir şekilde borçlanmışık(Sendikasyon kredisi,hisse satışı,bono satışı,eurobond...)
Bu borcun neredeyse tamamı ile yatırım malı almışık.Yani üretime yönelik,sabit sermaye stoğuna eklenecek,verim ve üretim artışı sağlayacak mallar.
Borcu aşan (yani ihracat+turizm ile kazandığımız paralar ile) 6.7 milyar harcayarak mevcut yatırım stoğumuzun amortismanını karşılamışık,belkide üzerine eklentiler yaparak bu sermaye mallarını geliştirmişik.
Bunların üzerinede Merkez Bankamızda 15 milyar $ biriktirmişik.
Şimdi düşünelim.Bu borcun bize maliyeti ne kadar?
Borcun yaklaşık 10 milyar $ civarı uzun vadeli sendikasyon kredileri yolu ile karşılanıyor.Bu kredilerin vadesi ortalama 5 yıl ve ortalama faizleri libor+0.5 civarı.Yaklaşık 3-4 milyar$'ı Eurobond'lar ile karşılanıyor,ki bunların faizleride yaklaşık libor+1,5-2 civarı...Geri kalanı da hisse senedi,bono...vs TL enstürmanlar ile ve doğrudan yatırımlar ile karşılanıyor.Dünyada faizler düşük olduğu için,döviz cinsinden borçlara ödediğimiz faiz çok uçuk rakamlar değil,hatta son derece makul bile denebilir(zaten Türkiye'nin dış borç faizi ödemelerinin çok yüksek olması gibi bir sorunu yok,GSMH'ye oran açısından bakarsak...)
MB'daki 15 milyarlık rezerv artışını da Libor+0.5 getiri elde edilebilen tahvillerde değerlendirdiğimizi düşünelim,zaten muhtemelen de böyledir.Buranın getirisi,yaklaşık olarak sendikasyon kredisinin faiz götürüsünü karşılayacak düzeydedir,hatta daha da yüksek bile olabilir.Birde ülkenin toplam rezerv artışlarını (ki son olarak 6 ay önce bakmıştım,2002'ye göre büyük bir artış söz konusu) ve bunların faiz getirilerini düşünürsek,bizde hatırı sayılır bir döviz faizi kazanıyoruz (Benim mantığıma göre çok saçma bir durum...)
Şimdi birde sermaye mallarının getirisini düşünelim.Sonuça biz o borçları şöminede yakıp ısınmak için almadık,karşılığında elle tutulur,somut üretime yönelik makinalar aldık.Bu makinalar bize 4 yönden fayda sağlayacaklar:
1-Ortalama verimliliği arttıracaklar (Yeni ve yüksek teknolojili makinalar)
2-Sermaye Stoğumuz arttığı için ölçek ekonomisi avantajlarından yararlanacağız (daha büyük fabrika,daha küçük ortalama maliyet demektir)
3-Toplam sermaye stoğumuz arttığı için üretim kapasitesi artışı
4-Diğer ülkelere kıyasla çok düşük kişi başı sermaye rakamlarına sahip olduğumuz için,bu rakamın artması emek verimliliğini arttıracaktır(Emekten tasarruf ettirici etki).Bu kısa vadede işsizliğe ve büyümeye,uzun vadede ise güzel şeylere sebep olur:)
Can alıcı konuya geldik:
Acaba borca ödediğimiz faiz,bu sermayenin getirisinden daha mı yüksek,daha mı düşük?
Eğer daha yüksek ile cari açık vermek mantıksızdır.Eğer düşük ise,cari açık vermemek mantıksızlıktır.
Bence sermayenin getirisi,Türkiye'nin kişi başına düşen sermaye miktarı ve ortalama teknoloji seviyesinin düşük olması nedeni ile çok çok yüksek bir rakam.Yani libor+0.5 faiz maliyeti ile kıyaslanamayacak kadar yüksek bir oran.Tabi bu benim görüşüm,tam anlamı ile ölçümünü yapmak nerede ise imkansız.Ama ortaya attığım hipotez ve dayanakları,bana bunun böyle olduğunu söylüyor.
Şimdi gelecekte tüketim malları ithalatı ciddi meblağda artarsa ne olur? Benim düşünceme göre akabindeki 6 ayda döviz kurlarında sert bir düzeltme yaşanır.Çünkü faiz götürüsüne rağmen sermaye getirisi elde edemeyiz,işte asıl "açık" bu durumda ortaya çıkar.Piyasada duruma tepkisini koyar.
Cari açık ne zamana kadar böyle gider?
Benim görüşüme göre orta-kısa vadede (5 yıl) cari açık = sermaye malı ithalatı olduğu sürece cari açık ne olursa olsun sorun çıkarmaz.
Uzun vadede (5-8 yıl) ise,kişi başı sermaye stoğumuz artacağı için sermayenin getiriside düşecektir.Dolayısı ile sermaye malı ithalatı düşmeye başlayacaktır.Buda toplam ithalat rakamlarımızı kademeli olarak %20 civarı düşürecektir(her sene ithalatın %20'si sermaye malı olduğunu varsayalım,son 3 senedir böyle).Kişi başı sermaye stoğumuz arttığı için,yüksek verimliliğe dayalı bir ekonomi olacağız (eskiye nazaran).Buda bize ihracatta ciddi rekabet gücü sağlayacaktır (Yukarıda saydığım 4 madde nedeni ile).İşte o zaman,döviz kurunu yükselttiğinizde ihracatçınızın rekabet gücünü arttırabilirsiniz.Bugün bunu yapmaya kalkarsanız,sermaye ithalatının önünü keser,verimlilik artışını durdurursunuz.
Ben Türkiye'nin 8 yıla kadar 5 yıl boyunca GSMH'sinin giderek düşerek %5-7'si kadar,3 yıl ise GSMH'sinin %2-3'ü kadar cari açık vereceğini öngörüyorum.Bu sürecin sonunda,ödemeler dengesi denkliği sağlanacaktır.Burada varsayımım,sermaye malı ithalatı artış oranının 5 yıl boyunca artarak,3 yıl boyunca azalarak artmasıdır.
Tabi bunun bir şartı var : Bütçe disiplini.Eğer devletin borçlanma ihtiyacı artarsa,bu faizleri arttırır.Faizlerin artışı yatırımların önünü keser.Eldeki dolarlar tüketim mallarına devlet tarafından yönlendirilir.İşte o zaman büyük bir çöküş yaşarız.Yani açıkçası,hükümet seçim havasına girer,memura,emekliye zammı dayar,çiftçiye yüksek sübvansiyonlar vermeye başlarsa,seneye büyük ihtimalle cari fazla vereceğiz demektir,tabi bu cari fazla 2001 yılındaki gibi bir cari fazla olur!
Devlet saçmalayarak bütçe açığı vermediği sürece cari açık 8 belkide 10 yıl boyunca sürecektir.(İşgücü katılım oranı artarsa,emek arzı artacağı için daha çok sermayeye ihtiyaç duyarız,dolayısı ile sermayenin getirisi artar,süreç biraz daha uzar,toplam istihdam artacağı için bu olumlu bir durumdur)
(Sakın bana kitaplardan birebir yazıyorsun demeyin lütfen! Kitaplarda dış açık modellerinde sermayenin getirisi sabit alınır,ekonomi tam istihdamda kabul edilir,tam rekabet söz konusudur,uluslararası faktör mobilitesi varsayımı yapılır,bu şartlar sabitken cari açığın ekonomiye etkisi tartışılır,en önemlisi statik analiz yapılır,işin içinde zaman yoktur.Oysa benim burada yaptığım dinamik analizdir,işin içinde zaman vardır,birçok değişken serbest bırakılmıştır,tam rekabet piyasası söz konusu değildir...vs. Çok kızıyorum böyle dendiğinde! Yıllarca dirsek çürüt,her bir değişkenin mikro analizde bile tek tek hangi şartta hangi değere ne yönde etki edeceğini günlerce çalışarak idrak et,sonra çıksın biri sen kitaplardan aynen yazıyorsun desin :) Kitaplar bu cari açığın döviz artışı ile hemen kapanacağını söyler! Açın Fisher,Makroekonomi,bölüm 6, 5. grafik bu konuyu açıklar,buna göre bizim cari açık vermemiz imkansızdır! Tabi Ceteris Paribus!)
(Bu arada sağ kolum sargıda,tek elle yazıyorum,cevap yazmam uzun sürebilir,çok zor oluyor yazmak)
Saygılar...
Ahmet 75
27-01-2006, 07:57
Guzel bir yazi..Yerinde tespitler..
Yarını sakatlamak
Cari açığın büyümesi, son aylarda üzerinde en çok tartışılan konuların başında geliyor. Cari açığın bu şekilde devam edemiyeceği, hatta krizle bile sonuçlanabileceğini savunanlar da var. Cari açığının finansmanın sorun olmadığını belirtip dert etmeyenler de...
Cari açık önemli bir sorundur. Ancak epeydir üzerinde durduğum şey, cari açıktan ziyade cari açığa neden olan değerli Türk Lirası düşük kur politikasının, ekonomide ciddi tahribat yapmasıdır. Bu cari açıktan daha önemli bir sorundur.
Sanayini rekabet gücü azalmakta, cari açık büyümektedir. Ancak düşük döviz kuru, değerli Türk Lirası politikasında, ekonominin işleyişini sağlayan fiyat mekanizması doğru çalışmamaktadır.
Konuyu daha basit anlatabilmek için birkaç örnek verelim. Bir firmanın bilançosunu, Türk Lirası’ndan dolara dönüştürdüğünüzde, bütün rasyolar değişecektir.
Örnek olarak, bir işçi için, geçen yıl 600 YTL ödeyen firma bu yıl bu ödemeyi 750 YTL’ye çıkarırsa, artış yüzde 25 olur. Bir yıl önce doların 1.5 YTL olduğunu varsayın. Aylık ücret 400 dolardır. Şimdi ise doların 1.3 YTL olduğunu kabul ederseniz, ücret 576 dolardır. Dolar bazında artış yüzde 44’tür. İhracatçı firmanın geliri döviz, gideri TL’dir. Geliri düşen ancak harcaması artan bir şirketin ihracat yapması da, rekabet etmesi de zorlaşır. Türkiye’de birçok firmanın bugün karşılaştığı durum budur.
Dolarize olmuş bir ekonomide, aşırı değerli Türk Lirası sonucunda oluşan fiyat mekanizması hatalıdır. Hatalı fiyat mekanizması da, ekonomide etkin kaynak tahsisini bozar.
İkea: Hangisi daha iyi?
Türkiye’ye yabancı yatırımların arttığını ve önümüzdeki yıllarda bu artışın hızlanarak devam edeceğini bekliyoruz. Yatırımcı kararını verirken, fiyat mekanizması yoluyla kararını verecek. Hatalı oluşan fiyat mekanizması sonucunda yatırıma giden kaynaklar, ihracata dayalı saniyiye yönelik olamıyor maalesef. Cazip bir tüketim merkezi olan iç pazara yöneliyor.
İnşaata, ithalata yönelik ürünlerin pazarlanmasına, iç piyasaya hitap eden telekom sektörüne olan yatırımlarda artış gözlüyoruz. Bu tercihler, ekonomide kaynak tahsisinin ve tercihlerin sağlıklı olmadığını gösteriyor.
Türkiye, dış âlemde kendine artan güven sayesinde doğrudan ve portföy yatırımı şeklinde yabancı sermaye çekiyor. Sadece geçen yıl 25 milyar dolar porföy yatırımı girişi oldu. Bunlar cari açığın finansmanını sorun olmaktan çıkarıyor. Ancak, hatalı oluşan fiyat nedeniyle kaynak tahsisindeki dengesizlik, Türkiye’yi üreten değil, ürettiğinden çok tüketen bir toplum haline getiriyor. Hatalı fiyat mekanizması ve neden olduğu kaynak tahsisindeki sakatlığı basit bir örnekle açıklayalım.
Dünya devi mobilya üreticisi İkea Türkiye’ye yatırım yaptığında, herkes “İkea gibi bir dev Türkiye’ye yatırım yaptı. Sırada Wall Mart var. Demek ki işler iyi gidiyor” diye yorum yaptı. Peki İkea’nın, yurtdışında ürettiği ürünleri Türkiye’de satması için mağaza açması mı iyidir, yoksa Türkiye’de üretim tesisi kurup hem Türkiye’de hem de çevre ülkelerde satması mı iyidir? Elbette ikincisi iyidir ama, TL aşırı değerli olunca hiçbir dangalak, cillop gibi cazip iç pazar varken gelip Türkiye’de ihracata ve istihdama yönelik yatırım yapmaz.
Değerli TL sonucu oluşan hatalı fiyat mekanizması, Türkiye’yi sürdürülemez bir büyümenin, sürekli borçlanmanın içine çekiyor. Türkiye, yarınını sakatlıyor. Cari açıktan ziyade, işin bu yönünü tartışmakta fayda var.
Meric Koyatasi
27.01.2006
Dış Açık Nasıl Küçültülür? - Korkut Boratav
Tür: Ekonomi
yurttasulh tarafından gönderildi: 25.01.2006 günü, 05:13:57
--------------------------------------------------------------------------------
Cari işlem açığının temel belirleyicisi dış ticaret açığıdır. İhracatta rekorların kırıldığı bir dönemde ithalat daha da hızla artmıştır. Bu, ihracatın giderek artan oranlarda ithalata bağımlı hale gelmesi anlamına gelir ve nedenlerin başında Gümrük Birliği'nin gecikmiş etkileri vardır. Gümrük Birliği rafa kaldırılmadıkça, ara mal üreten sanayi kollarını rakip ithalata karşı koruyabilme seçeneği gündemde değildir. Zira, Gümrük Birliği yüzünden Türkiye (AB gümrük tarifelerini uyguladığı için) örneğin Hindistan ve Çin'e karşı ''ulusal'' bir dış ticaret politikası izleyememektedir. Bu ülkeler ise Türkiye'den yaptıkları ithalata daha yüksek oranlı gümrük tarifeleri uygulayabilmektedir.
--------------------------------------------------------------------------------
Önümüzdeki haftalarda Türkiye'nin 2005 yılında dış dünya ile giriştiği ''cari işlemler'' (yani mal ve hizmet ticareti, kâr, faiz ve ücret transferleri) sonunda oluşan açık belli olacak. Hem toplam olarak hem de milli gelire oranla bir ''rekor'' oluşturacağı anlaşılan dış açık rakamı yayımlandıktan sonra, tartışmalar yeniden başlayacak: Bu büyüklükte bir dış açık sorun mudur?
Bu köşede iki hafta önce bu soruyu tartıştım. Kısaca hatırlatayım: Türkiye yapısındaki bir ekonomi için, dış açık bir sorun değil, bir nimettir. Sürdürülebilmesi ve sürekli dış kaynak girişlerinin doğal uzantısı olan bağımlılık ilişkilerini de sineye çekmeniz koşuluyla... Öte yandan ABD ekonomisinden kaynaklanan sorunlar nedeniyle, uluslararası sermaye hareketlerinde bir daralmanın gerçekleşmesi gündemdedir. Bu durum patlak verdiğinde, Türkiye'nin dış açığı ekonomik durgunlaşma veya küçülme sonunda aşağı çekilecektir. Olumsuz dış konjonktür koşullarında, son yıllarda dış açık vermeden büyümeyi becerebilen ''Güney'' ülkeleri Türkiye kadar handikaplı olmayacaklardır.
****
Giderek artan sayıda insan (ve hatta İMF) ''Dış açık bir sorundur'' yargısına katılmaya başladı.
Bir olgu, ''sorun'' olarak algılanıyorsa, ''çözülmesi'' gündeme gelmelidir.
Türkiye'de ''dış açık sorununun çözümü'' derken, büyüme hızı ile cari açık arasındaki bağlantı üzerinde odaklanmak doğru olacaktır. Ve yüksekçe (örneğin yüzde 7'lik) büyüme hızlarına ulaşıldığı yıllarda ''ılımlı'' (örneğin milli gelirin yüzde 2'sini aşmayan) bir dış açık oranının gerçekleşmesini ''sorunun çözümü'' olarak tanımlayabilirsiniz.
1990'lı yıllarda bu anlamda bir ''dış açık sorunu'' yoktu. 1990-1999 arasında milli gelir artış hızının yüzde 7'yi aştığı beş yıl vardır. Bu beş yılın ortalamalarını alalım: Büyüme hızı yüzde 8.2; cari açık/milli gelir oranı yüzde 1.9'dur. Daha düşük (yaklaşık yüzde 7'lik) bir büyüme temposunun yakalandığı 2003-2005'te ise ortalama dış açık/milli gelir oranı yüzde 5 civarında gerçekleşmektedir. Yukarıda değindiğim ''sorun'' aslında büyüme/dış açık bağlantısının bozulması olarak tanımlanmalıdır.
****
Peki, sorun nasıl çözülecek? Lafı uzatmadan yanıtlayalım: Bugünkü ortamda ''dış açık sorunu'' nun çözümü yoktur.
Cari işlem açığının temel belirleyicisi dış ticaret açığıdır. İhracatta rekorların kırıldığı bir dönemde ithalat daha da hızla artmıştır. Bu, ihracatın giderek artan oranlarda ithalata bağımlı hale gelmesi anlamına gelir ve nedenlerin başında Gümrük Birliği'nin gecikmiş etkileri vardır. Gümrük Birliği rafa kaldırılmadıkça, ara mal üreten sanayi kollarını rakip ithalata karşı koruyabilme seçeneği gündemde değildir. Zira, Gümrük Birliği yüzünden Türkiye (AB gümrük tarifelerini uyguladığı için) örneğin Hindistan ve Çin'e karşı ''ulusal'' bir dış ticaret politikası izleyememektedir. Bu ülkeler ise Türkiye'den yaptıkları ithalata daha yüksek oranlı gümrük tarifeleri uygulayabilmektedir.
Peki, düşük gümrük tarifelerinin etkisini, reel döviz kurunu hedefleyerek (TL'nin değerini yitirerek) bertaraf etme seçeneği? Böylece ithalatın rekabet ettiği iç sanayi desteklenmiş; ihracat gözetilmiş olmaz mı? Heyhat!!! Sermaye hareketleri serbest olduğu için döviz fiyatlarını aşağı çeken spekülatif sıcak para girişleri denetlenemez. Özerk Merkez Bankası'na, ''Faizleri bırak, döviz kurunu hedefle'' talimatı da verilemez. 1990'lı yılların ikinci yarısında Merkez Bankası bu seçeneği izleyebiliyordu. Bugün Merkez Bankası'nın tek yasal hedefi, enflasyonla mücadeledir. Bu nedenle sadece para politikası izlenmekte; döviz kuru hedeflemesi gündem dışı tutulmaktadır.
''Büyümeyi unut; daraltıcı makro politikalara yüklenerek cari açığı daralt...'' Bu formül, ''hastalığı yenmek için hastayı öldürmek'' seçeneğini andırır ve elbette İMF kökenlidir. Ciddiye alınabilir mi? Bir dünya rekoru olan yüzde 6.5'lik faiz dışı fazlayı daha ne kadar yukarılara çekebilirsiniz? Faizleri yükseltmek ise, ''kamu borcunun döndürülebilirliği'' hedefini çökertmez mi?
****
Kısacası, bugünün koşullarında ''dış açık'' diye bir sorunu hiç aklınıza getirmeyin. Çözüm yoksa, sorun da ortadan kalkar.
Yabancılar para getirdikçe piyasalar canlanacak; dış açık büyüyecek. Para girişi kısılırsa, sıfırlanırsa, çıkış başlarsa, işler tersine dönecek; durgunluk, daralma veya çöküntü dış açığı küçültecek, hatta yok edecek...
Bu sınırlar içinde iktisat politikası tartışmaları, ''abesle iştigal'' değil midir?
Kaynak: cumhuriyet gazetesi
Bence AB üyeliği beklentisi devam ettikçe ve faizler düşmeye veya en azında bu seviyelerde kaldığı sürece TL değerlenir. İthalat ucuz ve güvenli oldugu sürece artar.
Ne zaman ki ihracat düşmeye başlar ve bu arada ithalatın artışı yavaşlar o zaman zaten bu işin kokusunu alanlar türkiyeden çıkmaya başlar ve faizlerde hareket başlar. O noktadan sonra bağlasan abbas yerinde durmaz, uyuyan para hareketlenir herkes çıkış kapısının önünde sıralanır.
O arada birileri fırsat bu fırsattır deyip veya pozisyonlarını korumak için mudahale eder ama vakit çok geçtir.
Döviz, faiz, ma ve kambiyo hareketleri serbestken işçilik ücretleri sadece yukaırya doğru esnek olunca arada sırada devaulasyon kaçınılmaz oluyor.
Ne zaman AB ye girme durumu ve TL yerine EUR kullanılır işte o zaman artık devaulasyon oyununa gerek kalmaz ve gerçek verimlilik ve rekabet üstünlüğü, eğitim teknoloji v.b için önlemlerin önemi anlaşılacaktır ve o konuda kafa yorulması gerektiği anlaşılacaktır.
Dış açık ve AB ile ilgili bir yorum.
AB karşıtlarının anlamakta zorlandığı konu
09.01.2006 / Eser Karakaş / Yorum
(Dış ticaret açığının yüzde 46'sı Çin, Rusya ve Kore'den)
AB karşıtı dostlarımızın çağımızın, günümüzün bir dizi konusunu anlamakta çok zorlandığı ve bu nedenden anlamsızlık sınırlarını zorlayan yorum ve reçetelere başvurdukları bir temel gerçek ama bu anlamakta zorlanılan konuların başında hiç kuşkusuz ekonomiye ilişkin konular geliyor. Çağımızın temel ekonomik devinimleri ve trendi, temel mantığı anlaşılmayınca bu anlamsızlık üzerine kurulan modeller, yazılan sözde reçeteler daha da komik ve anlamsız hale gelebiliyor.
Bu anlamsız çözümlemelerden birini bugün örnek olarak sizlere sunmak ve bu örneği 2005 senesinin dış ticaret verileri ile desteklemeye çalışacağım.
Türkiye'nin 1 Ocak 1996 tarihinden günümüze içinde bulunduğu AB ile gümrük birliği süreci çoğunlukla sevapları ağır basan ama aksayan da bir-iki konusu olan bir süreç ve on yıl sonra geriye bakıldığında manzara ve sonuçlar global olarak çok pozitif; bendeniz bu yazıda gümrük birliği sürecinin neler getirdiğinden ziyade alternatif olarak sunulan reçetelerin ne kadar anlamsız olduğu konusuna değinmek istiyorum. Çağı okumakta çok becerikli oldukları iddia edilemeyecek olan AB karşıtları gümrük birliği sürecine kökten karşılar ama alternatif oluşturmada en genel hatları ile ikiye ayrılıyorlar.
Dünyayı okumakta iyice beceriksiz olan kesim içe kapanmacı, otarşik bir yapıyı bağımsızlık ve ilericilik adına savunabiliyor ama Allah'tan bu grubun mensupları artık iyice azalıyor.
İkinci grup AB karşıtları ise içe kapanmacılığın anlamsızlığını idrak etmişe benziyorlar ama alternatif olarak sunabildikleri Avrasya alternatifleri gerçekten çok abes.
Geçtiğimiz hafta TÜİK'in (Türkiye İstatistik Kurumu) yayınladığı 2005 senesinin ilk on bir ayına ilişkin dış ticaret verileri Avrasya gümrük birliği modelinin ne kadar anlamsız olduğunu bir kez daha somut bilgilere dayanarak ortaya koyuyor, doğal olarak verilerden ders çıkarmasını bilenlere.
2005 senesinin temel ekonomik problemi hiç kuşkusuz cari açık meselesi ve cari açık meselesinin altında da yine hiç kuşkusuz dış ticaret açığımız yatıyor; dış ticaret açığımız büyüdüğü ölçüde cari açık meselesinin de finanse edilmesi zorlanıyor.
2005 senesinin ilk on bir ayının dış ticaret verileri ise dış ticaret açığının yarıdan epey fazlasının (yüzde 64.2) beş ülke ile yapılan dış ticaretten kaynaklandığını ortaya koyuyor; bu ülkeler Rusya, Çin, Almanya, İsviçre ve Güney Kore.
Görüldüğü gibi söz konusu beş ülkeden sadece biri (Almanya) AB üyesi ve bu ülke ile olan dış ticaret açığımız 3.6 milyar dolar.
Türkiye'nin 2005'in ilk on bir ayında verdiği dış ticaret açığı 38.5 milyar dolar ve bu açık 66 milyar dolarlık ihracata karşın 104.5 milyar dolarlık ithalattan kaynaklanıyor.
İsviçre ile olan dış ticaret açığımız ise 3.3 milyar dolar ve şayet Almanya ve İsviçre ile olan açığı söz konusu beş ülke ile olan açıktan yani 24.8 milyar dolardan çıkarır isek geriye sadece Rusya, Çin ve Güney Kore ile olan 17.9 milyar dolarlık açık yani toplam dış ticaret açığının yüzde 46'sı kalıyor.
Diğer bir ifade ile ülkemiz Türkiye dış ticaret açığının yüzde 46'sını üç ülke ile olan ticaretinden veriyor ve bu ülkeler AB karşıtı Avrasyacıların gümrük birliği önerdikleri ülkeler.
Sözün kısası, şayet bu iktisat alimi Avrasyacıların dedikleri gerçekleşir ve biz bu ülkeler ile gümrük birliği yapar isek durumumuz sadece Allah'a kalır, bu iyi biline.
Önümüzdeki otuz sene ülkemiz için çok önemli ve bu süre içinde yapacağımız ekonomik entegrasyon modelleri büyük önem taşıyor.
Söz konusu otuz sene içinde Türkiye, Rusya, Çin ve Güney Kore gibi ülkeler ile muhtemelen aynı ya da benzer mal ve hizmet grupları üretimine talip ama başta Çin olmak üzere bu ülkelerin ücret seviyeleri bizden çok düşük olacak yani bir entegrasyon içinde rekabet imkansıza yakın olacak.
Oysa Türkiye muhtemelen önümüzdeki otuz senede AB ile farklı mal ve hizmet grupları üreteceği için bizim aleyhimize olan ücret düzey farkı AB'yi çok tehdit etmeyecek.
Tüm bunlar iyi düşünülmeden yapılan analizler ülkemize ne getirir, ne götürür takdirlerinize sunulur.
BULL MARKET
29-01-2006, 23:37
Bence tartışılmakta geç kalındığı gibi, asıl olarak çözüm üretmekte de geç kalınmıştır. Aslında zaten bir sorun oluştuktan sonra o sorunu çözmeye çalışmak diye bir olay yok, çünkü sorun zaten yaşanmıştır.Gerçekte 2001 krizinden hemen sonra ekonomik hedeflemelerin başında cari açığın ne şekilde seyretmesi gerektiği belirlenmeliydi, o zamanlar cari açık diye diye bi hal olduk, ama şimdi gelinen nokta ortada, eğer cari açığın dışardan gelen parayla çarkı döndürebilir durumunu kabul ediyorsak, bence hiç kafa patlatmamalı ve çözüm üretmek için uğraşmamalıyız diyorum, çünkü ben gerçekte elimde olmayan gücün benim emrimde fazla durmayacağını düşünürüm hep, atalarımız ne demiş, emanet eşeğe binen çabuk iner.O yüzden ben bu dışardan gelen parayı emnet eşeğe benzettim hep.Ancak 2001 de kendi devemize binip ya bu deveyi güdeceğim ya bu deveyi güdeceğim, alemin eşeğinden bana hayır yok diyebilseydik çok iyiydi, ama öyle olmadı, biz uyanığız ya, şimdi geleceği gördük :D ve eşekten ineceğimiz günü kara kara düşünmeye başladık bile, ne yapalım eşekten düşe düşe akıllanacağımızı umut edebiliriz belki.:hayır:
menealaos
30-01-2006, 12:46
türkiye'de temel korku her zaman döviz krizi korkusudur.. krizin adı ve tanımı kurun yükselmesidir..
1989 sermaye hareketlerinin serbestleşmesinden sonra bu şekilde iki kriz yaşandı, ikisinde de türkiye'deki parayı yöneten baronlar dövizleri yurtdışına çıkardı ve kriz çıktı.. bu sermaye kaçışları sonrasında türkiye batı'ya diz çöktü ve para istedi- ekonomisinin büyüklüğü ve yeterliliği düşünüldüğünde ihtiyaç duyulan döviz hiç bir zaman için önemli bir miktar değildi..
2003 yılından itibaren petrol satıcısı ülkelerde önemli dövzi rezervleri oluştu- araplar, rusya, iran.. rusya yada iran gibi batı-karşıtı kampta yer alan ülkeler türkiye'nin ihtiyaç duyduğu dövizi her zaman için türkiye'ye sağlayabilecek durumdalar.. yeter ki, türkiye amerika'nın arka bahçesi olmasın, tek şartları bu..
hem burdaki baronlar, hem batı bunun artık böyle olduğunu çok iyi biliyorlar, bu yüzden artık bir döviz krizi söz konusu değildir..
Turkiye'nin Gecen Yil Ihracat, Turizm,
Tasimacilik, Muteahhitlik Ve Benzeri Yollarda Kazandigi Toplam
Doviz Gelirleri Tek Basina Ithalat Harcamalarini Karsilayamadi.
Turkiye Hem Ithalatin Karsilayamadigi Bolumu Hem De Faiz
Odemeleri Ve Benzeri Diger Tum Doviz Harcamalarini Disaridan
Borclanarak Finanse Etmek Zorunda Kaldi.
Merkez Bankasi Verilerinden Anka'nin Yaptigi Belirlemelere
Gore Gecen Yil Turkiye'nin Toplam Doviz Gelirleri Yuzde 14.8
Oraninda Artarak 107.8 Milyar Dolara Kadar Yukseldi. Turkiye
Ilk Kez 100 Milyar Dolarin Uzerinde Yillik Doviz Geliri
Rakamina Ulasti. Turkiye Ekonomisinin Doviz Gelirlerini 13.8
Milyar Dolar Artirabildigi 2005 Yilinda Doviz Harcamalari Ise
21.1 Milyar Dolarlik Artis Kaydedildi. Yuzde 19.3 Oraninda
Artan Doviz Gelirleri 130.5 Milyar Dolara Kadar Cikti.
Turkiye'nin Gecen Yilki Toplam Doviz Gelir Giderleri Hacmi
2004 Yilina Gore Yuzde 17.2 Artarak 238.1 Milyar Dolara Kadar
Yukselirken, Doviz Gelirlerinin Doviz Harcamalarini Karsilama
Orani Ise Yuzde 82.5'e Kadar Indi. Bu Oran 2004 Yilinda Yuzde
85.7 Duzeyinde Olusmustu.
Turkiye'nin 2005 Yilindaki Doviz Gelirlerinin 76.6 Milyar
Dolarini Bir Onceki Yila Gore Yuzde 14.2 Oraninda Artan Bavul
Ticareti De Dahil Ihracat Gelirleri Olusturdu. Turizm
Gelirlerinin De Ihracat Gibi Yuzde 14.2 Artarak 18.2 Milyar
Dolara Ciktigi Gecen Yil Faiz Gelirleri Ise Yuzde 44.2'lik
Buyumeyle 1 Milyar Dolari Asti. Turkiye Gecen Yil
Tasimaciliktan 4 Milyar Dolar Yurt Disi Muteahhitlik
Hizmetlerinden 874 Milyon Dolar Gelir Sagladi. Diger Doviz
Gelirleri Ise 6.1 Milyar Dolar Oldu.
2005 Yilindaki Doviz Giderlerinin 109.2 Milyar Dolarini
Ithalat(fob) Harcamalari Meydana Getirdi. Turkiye'nin Toplam
Doviz Gelirleri Ilk Kez Ithalat Harcamalarini Karsilamaya
Yetmedi Ve 1.6 Milyar Dolar Altinda Kaldi. Gecen Yil Doviz
Gelirlerinin Yuzde 101.5'i Kadar Bir Buyukluk Olusturan
Ithalat, 2004 Yilinda Doviz Gelirlerinin Yuzde 97'si Duzeyinde
Olmustu.
Ithalat Harcamalarinin Yuzde 20 Buyudugu 2005 Yilinda
Hizli Artan Bir Diger Gider De Yine Ithalata Bagli Olarak
Tasimacilikta Yasandi. Tasimacilik Giderleri Yuzde 22.7
Buyuyerek 5.3 Milyar Dolara Cikti. Faiz Odemelerinin Yuzde 11.4
Artarak 8 Milyar Dolara Kadar Yukselirken. Diger Doviz
Harcamalari Ise Yuzde 15.9 Artarak 5.3 Milyar Dolar Oldu.
Turkiye Gecen Yil Doviz Gelirlerinin Yuzde 7.4'unu Sadece
Faiz Odemeleri Icin Kullandi. Dis Borc Faiz Odemeleri Ihracat
Gelirlerinin Yuzde 10.4'unu Aldi. Ihracatin Ithalati Karsilama
Orani Ise Yuzde 70.2'ye Kadar Indi.
Doviz Gelir-gideri (ocak-aralik, Milyon $)
2005 2004 Fark Degisim
Gelir 107.601 93.753 13.848 14.8
.ihracat 76.595 67.047 9.548 14.2
.turizm 18.152 15.888 2.264 14.2
.faiz 1.005 697 308 44.2
.isci Dovizi 851 804 47 5.8
.tasimacilik 4.016 3.267 749 22.9
.yurt Disi Mut. 874 724 150 20.7
.diger 6.108 5.326 782 14.7
Gider 130.453 109.357 21.096 19.3
.ithalat 109.171 90.925 18.246 20.1
.turizm 2.872 2.524 348 13.8
.faiz 7.959 7.142 817 11.4
.tasimacilik 5.313 4.331 982 22.7
.diger 5.138 4.435 703 15.9
Fark -22.852 -15.604 -7.248 46.4
Gostergeler (%)
Dov.gel./dov.gid. 82.5 85.7
Ithalat/dov. Gel. 101.5 97.0
Faiz Od./dov.gel. 7.4 7.6
Ihracat/dov. Gel 71.2 71.5
Faiz Od./ihracat 10.4 10.7
Ihracat/ithalat 70.2 73.7
-anka-
Faizler düşmeye devam ettiği sürece cari açık makroekonomik problem olmaz.
Bununla birlikte, cari açık olarak ifade edilen "ithalatın ihracattan daha fazla olması durumu" halihazırda Türk sanayicisi için büyük bir problemdir.
90 lardan itibaren çok şişen tekstil sektörünün biraz ayıklanması gerekebilir, zaten bir kısmı son krizde köylerine geri döndüler. Geri kalanlar da birkaç yıl içinde giderler.
Ancak bu ayıklanma sürecinde çok değerli ve donanımlı yatırımcılarımız da "güme" gidebilir. Yurdunu sevip yatırım yapmanın bedeli çok ağır olabilir.
Bugün "dünyanın yeni süper gücü" olarak nitelendirilen Çin, 80 lerin başında bizim uyguladığımız model ile bugünlere geldi. (Bizden esinlendi demiyorum, aman.... :) ) Biz o treni kaçırdık, şimdi uzaktan seyrediyoruz.
Bence bundan sonra yapmamız gereken, Avrupa'nın eteğinden kurtulmak, İngiltere'yi model alıp hesapsızca ithalat yapmak, turizm (özellikle tıp turizmi) ve gayrimenkul sektörlerine ağırlık verip, nitelikli hizmetlerle Asyalılar'ı "söğüşlemek".
observer
11-03-2006, 14:42
...
Bence bundan sonra yapmamız gereken, Avrupa'nın eteğinden kurtulmak, İngiltere'yi model alıp hesapsızca ithalat yapmak, turizm (özellikle tıp turizmi) ve gayrimenkul sektörlerine ağırlık verip, nitelikli hizmetlerle Asyalılar'ı "söğüşlemek".
diğer yazdıklarınıza katılıyorum ama bu son pragrafta yazdığınızı nasıl yapacağız?
'Nitelikli hizmet ile söğüşlemek' çok güzel de Türk insanı ile nitelikli hizmet arasında uçurum gibi bir fark var...
Ek olarak ingiltere kendi dilini ve eğitim sistemini bile pazarlayarak önemli miktarda gelir elde ediyor. Ama bunu dünden bugüne başarmadı sistemli bir şekilde bunu hedefleyerek başardı uzun 10 yıllarda...
Eh geriye bir de teknolojik ürün ile söğüşleme seçeneği kalıyor ki...
'Teknoloji üretmek ve biz'... Bunları da yanyana düşünmek şimdilik fazla mümkün gözükmüyor...
Kısaca İngiltere modelini uygulayabilmek öyle bugünden yarına yapılabilecek bir iş değil.
Biz, bana kalırsa kimsenin modeli ile bir yere gelemeyiz.
Sorunumuz da bu bence, hep birilerinin modeli ile birşeyler yapabileceğimizi zannediyoruz.
Kimse oturup bu toplumun kendi dinamiklerine hitap edecek bir model tasarlama peşinde değil. 1000 lerce akademisyen var ama toplasan 30 tane bilim adamı çıkartamazsın. Sorunumuz bu. Hepsi 'o ne yapmış, biz de mi öyle yapsak' dan öteye gidemeyen bir düşünce zenginliğine (!) sahip...
Kısacası şu: Kendimize özgün bir modelle ancak birşeyler yapabiliriz. Gerisi boş...
'Nitelikli hizmet ile söğüşlemek' çok güzel de Türk insanı ile nitelikli hizmet arasında uçurum gibi bir fark var...
Sn. observer, ne güzel demişsiniz... :eek: :düsün: :roll:
Ben de bu nedenle, kendi sistemimizi oluşturacak altyapımız olmadığını düşünüyorum. Aynı nedenle, kurtuluşun ihracatta değil turizmde olduğunu düşünüyorum. (Patronum bu yazıyı okursa hiç iyi olmaz.)
Bu ülkenin dinamikleriyle plan yaparsak, tek kurtuluş yolumuz Hitler benzeri bir manyağı başımıza getirip, kafamıza vura vura "niteliklenmek".
Ayrıca, İngiltere modelinden kastım ekonomik modeldir. Tıp turizmini henüz kimse çok fazla keşfetmedi. Son yıllarda özel sektörün (özellikle Anadolu Grubu'nun) bazı yatırımları var. Büyüyerek devam etmesini temenni ediyorum.
Yeterli kapitalim olsa hemen yarın güneye gidip arsa bakarım.
semerkandi
12-03-2006, 21:51
bu işin emniyet sübabı
yabancı sermayedir
arap sermayesidir
onlar geldiği ve para getirdiği sürece problem yok
bu kaynağın bereketlenmesi için ise
yatırımın önündeki engeller ve bürokrasi kaldırılmalı
elin oğlu pişman edilmemeli
geldiğine ya da gelmek istediğine
statüko ve önyargı terk edilmeli
saygılarımla
BULL MARKET
12-03-2006, 23:19
Hepiniz çok haklısınız arkadaşlar, yalnız şurası çok önemli bence, biz kendimize özgün bir modelleme de yapamayız maalesef.
Daha evvelde bir çok kereler sağda solda ve burada yazdım söyledim, bize ancak dış sermayenin sabit yatırım yapması bizi biryerlere taşır, teknoloji ülkemize transfer olmuş olur, rekabet gücü oluşturur ve rekabet etme yeteneğini gösterir, ihracat yapar ve ihracatın nasıl zaman içinde artırılarak yapıldığını gösterir, istihdam yaratır ve katma değer üretir, harekete dürterek geçiremediklerimizi görerek harekete geçirir, dış dünya ile ticari bağların kurulmasını tetikler, üstelik beş kuruş milli sermayeden olmayız, dışarıdan gelecek herangibir sabit yatırımın aynısını kendi yerli sermayemizle yapmaya kalksak, inanın siz deyin on, ben diyim yüz misli sermaye ile bile yapamayacağımız ekonomik katkı ve dinamiği yaratamayız, bu gerçekle bir an evvel dünya ile entegre olmanın en kestirme yolu olan bu seçeneğin her bakımdan kabul görmesi gerekir, geç kalıyoruz, bütün önemli yatırımları rakiplerimize, doğu avrupa bloğundaki ülkelere kaptırıyoruz, böyle olunca oraya yerleşenler bizide pazar olarak dğerlendiriyor, biz onlardan evvel yatırımları çekip, oraları pazar yaparsak lig den düşmeyiz, bu bizim uzun vadede son ve tek şansımız, aksi taktirde üretim alanında da bölgede lig den düşersek, dünya da yerimiz olması imkansız hale gelecek, hiç çıkış şansı dahi bulamayacağız, işte o zaman kendinize özgü de olsa model de olsa, hiçbir alternatif bizi kurtaramaz diyorum, saygılar.:cool:
akuarist
13-03-2006, 21:49
Hepiniz çok haklısınız arkadaşlar, yalnız şurası çok önemli bence, biz kendimize özgün bir modelleme de yapamayız maalesef.
Daha evvelde bir çok kereler sağda solda ve burada yazdım söyledim, bize ancak dış sermayenin sabit yatırım yapması bizi biryerlere taşır, teknoloji ülkemize transfer olmuş olur, rekabet gücü oluşturur ve rekabet etme yeteneğini gösterir, ihracat yapar ve ihracatın nasıl zaman içinde artırılarak yapıldığını gösterir, istihdam yaratır ve katma değer üretir, harekete dürterek geçiremediklerimizi görerek harekete geçirir, dış dünya ile ticari bağların kurulmasını tetikler, üstelik beş kuruş milli sermayeden olmayız, dışarıdan gelecek herangibir sabit yatırımın aynısını kendi yerli sermayemizle yapmaya kalksak, inanın siz deyin on, ben diyim yüz misli sermaye ile bile yapamayacağımız ekonomik katkı ve dinamiği yaratamayız, bu gerçekle bir an evvel dünya ile entegre olmanın en kestirme yolu olan bu seçeneğin her bakımdan kabul görmesi gerekir, geç kalıyoruz, bütün önemli yatırımları rakiplerimize, doğu avrupa bloğundaki ülkelere kaptırıyoruz, böyle olunca oraya yerleşenler bizide pazar olarak dğerlendiriyor, biz onlardan evvel yatırımları çekip, oraları pazar yaparsak lig den düşmeyiz, bu bizim uzun vadede son ve tek şansımız, aksi taktirde üretim alanında da bölgede lig den düşersek, dünya da yerimiz olması imkansız hale gelecek, hiç çıkış şansı dahi bulamayacağız, işte o zaman kendinize özgü de olsa model de olsa, hiçbir alternatif bizi kurtaramaz diyorum, saygılar.:cool:
örnek: hyundai nin 1.2 milyar euroluk dev yatırımı...
BULL MARKET
14-03-2006, 13:51
örnek: hyundai nin 1.2 milyar euroluk dev yatırımı...
Yani sn akuarist, birde bu yatırımın sudan sebeplerle göz göre göre uçup gitmiş olmasına hiç kimse oralı bile olmadı, ağlanacak haldeyiz ama hala ağa modundan çıkamadık, züğürt ağa, çiğköfte yapıp satalım.:D
BULL MARKET
14-03-2006, 13:54
Şimdi bu çiğköfte meselesini tutup da yeni model, kendi kalkınma modelimiz çiğköfte sektörü diye ciddiye alanlar olmasın, aman derim.:D :D :D
akuarist
07-05-2006, 20:50
cari açıkla petrol fiyatlarını ilişkilendiren bir yazı
http://www.referansgazetesi.com/haber.aspx?HBR_KOD=40888
Demek kicari açık buraya kadar problem olmuyormuş. Bu noktadan sonra problem olmaya basladı.
Merkez'in en büyük hatası bu noktada kurlara mudahele etmek olur. Zaten bu senenin enflasyon heefi ıskalanacak. Faizleri (artırmadan) artık pek fazla oynamadan kurun dengesini bulmasını beklemeli.
Bana kalırsa kur 1.80 i gorene kadar mudahale etmemeli. O noktadan sonra da döviz satarak değil döviz borç vererek müdahale etmeli.
BULL MARKET
16-05-2006, 00:12
Demek kicari açık buraya kadar problem olmuyormuş. Bu noktadan sonra problem olmaya basladı.
Merkez'in en büyük hatası bu noktada kurlara mudahele etmek olur. Zaten bu senenin enflasyon heefi ıskalanacak. Faizleri (artırmadan) artık pek fazla oynamadan kurun dengesini bulmasını beklemeli.
Bana kalırsa kur 1.80 i gorene kadar mudahale etmemeli. O noktadan sonra da döviz satarak değil döviz borç vererek müdahale etmeli.
Tebrikler sn ariston, demekki emanet eşekten ineceğimiz günlerde gelip çatacakmış, aslında her tarafımızdan cari açık fışkırmasaydı ve bu duruma göz göre göre gelmemek için önlemler alınsaydı çok iyi olurdu, zira buna müsait bir dönem geçirildi, dünya sermaye harketleri ülkemizin lehine çok çalıştı, ama biz sanki bir sorun teşkil etmezmiş gibi davrandık, sonuçta bugün bakın reuters dünyaya ülkemizin kırılganlığını ilan eden ve gelişmekte olan ülkeler içinde, cari işlemler açığınıda finanse ademeyen ülke olarak, emrg piyasalarda en çok düşen lerin başını çektiğimiz haberini geçti;
Sujata rao
londra, 15 mayıs (reuters) - tahvil getirilerinin artması ve enflasyon ve küresel ekonomik büyümeyle ilgili
kaygıların yatırımcının daha yüksek riskli kağıtlara olan güvenini zayıflatması nedeniyle, dünya çapında gelişmekte olan
ülke para birimleri keskin bir şekilde düştü.
satışlar, abd, japonya ve euro bölgesi ülkelerin tahvillerinin uzun yılların en yüksek düzeylerine yakın seyrederken,
dünya borsalarındaki hızlı düşüş sırasında meydana geldi. analistler, büyük piyasalarda faiz oranlarının artmaya devam
etmesiyle ilgili endişelerin, küresel ekonomik büyüme üzerinde bir soru işareti oluşturduğunu ve bunun da petrol ve
metal piyasalarında satışları tetiklediğini söyledi.
milan'da ubm'de bulunan gelişmekte olan ülke piyasaları araştırma bölüm başkanı, marco annunziata, "10 yıllık
abd hazine tahvili getirilerinin daha da artmasıyla, gelişmekte olan ülke piyasalarındaki spreadler artık çok çekici
gelmiyor ve riskin yeniden fiyatlandırılması süreci devam ediyor" dedi.
en çok kaybeden para birimleri ise, mevcut durumda finanse edilmesi daha da zorlaşan cari işlem açığıyla
zayıflayan türk lirası ve güney afrika randı oldu.
diğer yandan güney afrika para birimi rand, altın fiyatlarının yüzde 3 düşmesinden etkilenmedi ve dolar karşısında
6.48 civarına geriledi .
He tarafımızdan cari açık fışkırırsa olacağı buydu:hayır:
Burada en çok hoşuma giden de MB nin dövize müdahaleyi dövizi borç olarak vermesi düşünceniz çok hoşuma gitti, gerçektende hep borç alacak halimiz yok, bu işin seviyesi belirlenip, uygun seviyeden piyasaya müdahale borç şeklinde yapılmalı ki, mb nin döviz rezervlerini kaptırma ihtimalide oluşmadan piyasanın dengelenmesi sağlanmalı bencede, saygılar.
Ocak ayında görüşümü vermiştim. Bahsettiğim ik turbulansın artık sonuna geldik sayılır. FED faizi artıması ve Haziran enflasyonu açıklandıktan sonra gelecek dalgalarla birlikte bu turbulans geçecektir.
Ancak bundan sonrki turbulans ne zaman olur bilemem ama çok canlar yakacaktır.
Tekrar yüksek faiz düşük kur sistemine gireceğiz gibi görülüyor. Bu sefer gelecekler daha donanımlı ve daha büyük miktarlarda girebilirler.
Bizim verimliliği artırmamız ve az tüketip çok üreetmemiz gerekiyor. Dünyaya rekebetçi fiyattan kaliteli ürünler satarak gelişmemiz mümkün. Gereken yaıtırımları yapmak için de daha çok tasarruf daha fazla yatırım ve daha çok çalışmak gerekir.
Günlük yaşamdan çalıma hayatına kadar verimlilik esas olmalı. Dövizin ileri geri gelmesi ve faizin ileri geri oynaması ve günlük sorunlar ile uğraşarak ancak mehter takımı gibi iki ileri bir geri gidip dururuz.
Aşağıda br derleme var. Gerçi ben kötümser olmakla birlikte bu ekonomistler kadar kotumser değilim. Çünkü fırsat kaçırdığını düşünen iç de ve dışta bir miktar sermaye var ve ilk turbulansı bunlar fırsat gorecektir. Ben ilk turbulansdan sonra gelecek gerçek krizden korkuyorum. Çünkü o zaman piyasalar dengeye daha geç gelecektir. Çünkü ikinci krizin gerçek kriz olduğu kabul edilmeyeceğ için geç reaksiyon verilecektir diye düşünğyorum.
<<<<<<<<<<<<
Akşam Gazetesi'nin Haberi...
Türkiye’nin hayatından kriz kavramı çıktı mı? Yoksa yine endişelenmemiz mi gerekiyor? Türkiye ekonomisinin karşı karşıya olduğu riskler neler? Bu risklere karşı ne gibi önlemler alınmalı? gibi konuları masaya yatırdık ve uzmanlara teşhislerini ve çözüm önerilerini sorduk. İşte uzmanların tespit ve önerileri...
Türkiye derin bir uçurumun eşiğinde
PROF. DR. İZZETTİN ÖNDER
Türk ekonomisi iyi görüntü verirken, derin uçuruma gidiyor. Türkiye kronik krizin içinde. Şu anda, hastalığın gidişatı yavaş seyrediyor ancak derinde ekonomide ciddi kaynamalar var. Hükümetin halka gerçekleri anlatması gerekiyor. Krizin asıl nedeni, siyasiler. Siyasiler, ekonomik durumu algılamak ve yansıtmak istemiyorlar. Gerçek çözüme yaklaşmıyorlar. Türk ekonomisindeki verimsizliğin krizi yarattığını söyleyebiliriz. Ekonomi, ne devleti, ne SSK’yı, ne de ihracatı besleyemiyor. Bütün bunlar, ekonominin verimsizliğinden kaynaklanıyor. Kısa vadede çözüm olarak halka doğruları söylemek lazım. Cari açık büyüyor, borç stoğu artıyor. Uzun sürede, ihracat baltalanıyor.
Krizden çıkmadığımızı iddia ediyorum!
PROF. DR. SADİ UZUNOĞLU
Kriz olması için dövizde faizde patlama, borsada bir çöküş mü olması gerekiyor? İçinde bulunduğumuz ortamda "krizden çıkmadık" iddiası da yapılabilir. Dünyanın ekonomik ve politik yapısındaki risklere rağmen Türkiye'deki finansal piyasaların davranışlarını anlamak mümkün değil. Finansal piyasalar sıkıştı. Ellerindeki bono ve hisse senedi portföyünü boşaltamıyorlar. Bir diğer ifadeyle amatör yatırımcı dövizini bozup piyasaya girmiyor. Ama profesyoneller amatörleri ikna için piyasayı sürekli maniple ediyorsa bu farklı anlamda bir kriz ortamını ifade etmez mi?
En büyük risk: İthalat
PROF. DR. GÜLTEN KAZGAN
Türkiye ekonomisinde sadece riskler değil, yapısal bozulmalar da ortaya çıktı. Cari işlemler açığının boyutu önemli riskler taşıyor. Hükümetin IMF'le anlaşması, sadece riskleri erteledi. Türk Lirası'nın döviz karşısında aşırı değerlenmesi, ekonomideki yapısal bozuklukları artırıyor. Şu anda, Türkiye'de riskler arttı. En büyük riziko: 'Türkiye'nin ihracatının ithalata bağımlı olması'. Türkiye'de başta cari işlemler açığı, istihdam gibi makro ekonomik göstergelerde büyük sorun var. Bütün bunlar bizi sürdürülemez büyüme sürecine sokuyor. 2004 ile 2005 yılları sürdürülemez büyüme sürecini gösteriyor. Yakın gelecek birçok tehlikeye açık. Türkiye, sömürge durumuna gelir. Eski Osmanlı'dan beter olur. TL'sının giderek denge kuruna göre değiştirilmesi gerekiyor. IMF'nin prestiji dünyada sıfırlandı. Tek gösterge aracı Türkiye. Bundan dolayı da, IMF Türkiye'yi ayakta tutmaya çalışıyor. Bunun bedelini Türkiye gelecekte ödeyecek. IMF'ten aldığımız borçlar arttıkça, daha fazla IMF'in boyunduruğu altına giriyoruz. Şu anda, ekonomi Osmanlı İmparatorluğu'nun son dönemlerine benziyor. Petrol fiyatlarındaki artış devam eder, FED faiz artırımına devam ederse, dünya krizi çıkabilir. Türkiye'den de yüklü miktarda para çıkışı olur ve krizin boyutu büyür.
Şirketlerde zorunlu izin var
PROF. DR. ESFENDER KORKMAZ
Şu anda, ihracata dönük sektörlerde ve özellikle tekstil sektöründe bir kriz yaşanıyor. Geçen hafta, tekstil sektöründe en büyük firmalardan birisi olan Sanko, 800 işçisini zorunlu olarak yıllık izne çıkardı. Akkök de iki işletmesinden birini kapattı, birini de devretti. Bu hafta ihracatta önemli bir firma olan Neyir, ihracatı durdurdu. Bu firmalar piyasaya ve ihracata yön veren firmalardır. İstanbul Tekstil ve Konfeksiyon Fasoncuları Derneği araştırmasına göre, son 18 ayda 200 bin atölyeden 16 bini kapandı. Bir milyon kişi işsiz kaldı.
2006 yılında 70 bin atölyenin kapanacağı tahmin ediliyor. İhracatta ve tekstil sektöründeki bu sorunlar, bugünkü kur politikası devam ederse genişleyecek. 2006 yılında ekonomik kriz riski olmasaydı, şimdi bu konuyu tartışmazdık. Kriz riskinin yüksek olmasının temel nedeni 2001 yılında yangın söndürme olarak tarif edilen kısa vadeli politikalara aynen devam edilmesi olduğunu düşünüyorum.
Şu anda Türkiye’de hükümet tarafından uygulanmakta olan ekonomi politikaları, bugüne kadar ekonomik risklerde meydana gelen aşırı birikimi ortaya çıkarmıştır.
Bu ekonomi böyle gitmez
DR. YAŞAR ERDİNÇ
Ekonomi böyle gitmez. 2007 Kasım seçimlerine kadar bir kriz bekliyorum. Ancak bu kurların kendini düzelteceği bir türbülans şeklinde olacak. Reel kurlar çok değerli. Ekonomide bazı sıkıntılar var. En önemli sıkıntı, cari açığın giderek büyümesi. Seçime kadarki dönemde, kurlarda önemli düzeltme olacak. Bu sistem içinde, hükümetin veya Merkez Bankası'nın yapabileceği hiçbir şey yok. Piyasa döviz kurlarını kendi kendine düzeltecek. Kurlarda ani artışlar yerine, önemli türbülanslar yaşanacak. Türkiye'yi uçağa benzetirsek, ciddi irtifa kaybedecek. Ancak düşmeyecek. Kriz, 2001 krizi gibi olmayacak. İhracatı canlandıracak. Döviz kurlarında yüzde 15-20 civarında düzeltme olabilir. En büyük çözüm olarak, istihdam üzerindeki vergilerin kaldırılmasını görüyorum.
Cari açık, yüksek maliyetler, ekonominin önündeki en büyük riskler olarak ortaya çıkıyor.
Türkiye’de her an kriz çıkabilir
UĞUR CİVELEK - EKONOMİST
Evet, Türkiye'de kriz çıkabilir. ABD'de faizlerin seri yükselişe geçmesi, ABD'de menkul ve gayrimenkul balonlarını patlatır. Bu da ciddi bir krize yol açabilir. Böyle bir gelişme tüm dünyanın ve Türkiye'nin krize girmesi anlamına gelir. Döviz kurunun yükselişe geçmesi ve bu durumun kalıcı olması krize neden olabilir. Kurdaki yükselişi pek çok faktör tetikleyebilir. Dünyada faizlerin yükselmesi de, emtia fiyatlarının yükselmesine neden olan gevşek para politikası bunun alt yapısını hazırlayabilir. Türkiye'de, 2006 yılında orta vadeli enflasyon beklentisi yavaş yavaş yukarıya yönelecek. Bu durum dış piyasalardaki gelişme ve beklentilerden kaynaklanacak. Bu da Türkiye'nin sermaye beklentilerini azaltacak. Orta vadede enflasyon yükselip, nominal faizler aynı seviyede kaldıkça, reel faizler geriliyor olacak. Bu da sıcak paranın hareketini etkileyeceğinden, cari açığın boyutları olumsuzluğa katkı yapacak.
Şirketler zor durumda
PROF. DR. ÖZER ERTUNA
Türkiye ekonomisi çok çarpıtılmış bir vaziyette ve çok ciddi riskler taşıyor. Bunun en açık belirtisi cari işlemler açığı. Bunun arkasındaki temel neden ise 40 milyar dolar civarındaki dış ticaret açığı ve Türk Lirası'nın aşarı değerlenmiş olmasıdır. Bunun sonucunda dış ticaret açığı doğuyor. Türkiye'de şirketler ihracat avantajlarını sürdürebilmek için ara mallarını dışardan almak mecburiyetinde kalıyor ki rekabet edebilsinler. Bu durum ihracatçı şirketlere ara malı yapanları zor durumda bırakıyor. Bunlar da hammaddelerini dışardan almak mecburiyetinde kaldığında da ekonomiye olumsuzluk olarak yansıyor. Şu anda Türkiye'de pek çok küçük ölçekli ara malı yapan şirket çok zor durumda. Bunların kâr marjları ve rekabet gücü kalmamış, yaşam savaşı veriyorlar. İkinci büyük risk faktörü dış ticaret açığıyla cari açığın dış borçlar üzerindeki etkisi.
Herkesin pozisyon açığı var
PROF. DR. OSMAN ALTUĞ
Türkiye krizin içinde. Kriz sadece doların ve faizin yükselişiyle borsanın düşüşüne bağlı değil. Bu ancak parası olanın krizi ama Türkiye'de işsizlik var. Ekonomik göstergelere baktığımızda, ekonominin tamamen kayıt dışı olduğunu görüyoruz. Bu nedenle göstergeler gerçeği yansıtmıyor ve veri tabanı sağlıklı değil. Bu nedenle enflasyon da, fert başına düşen milli gelir hesabı da gerçeği yansıtmaz. Bütçemiz açık, ödemeler dengesi açık, dış ticaret dengesi açık, bankaların pozisyonları açık, Hazine pozisyonu açık, Merkez Bankası pozisyonu açık, özel sektörün pozisyonu açık, istihdam dengesi işsizlik nedeniyle çok açık. Ülkeyi yönetenler o kadar güzel konuşuyor ki; borsa coşuyor, kur düşüyor, enflasyon iyi gidiyor gibi. Madem her şey halledildi, neden Türk insanına iş bulunamıyor?
Fert başına düşen milli gelir rakamı 2006'da 5 bin 139 dolar olacakmış. Biri çıkıp, ben ve eşim artı iki de çocuğum var ve toplam gelirimiz 20 bin dolar diye biliyor mu?
Ercan KUMCU
Umutlarla gerçekleşmeler farklı
MAYIS ve haziran aylarındaki çalkantılardan sonra ben de dahil çoğu kimse ekonomik büyümenin biraz yavaşlayacağını umdu.
İç talep büyümesinin hızının kesilip dış açıklara çare olabileceği düşünüldü. Ama, son veriler umutların pek gerçekleşmediğine işaret ediyorlar. Ekonomik birimler galiba çalkantının geçici olduğunu düşünüp umursamadı.
Yakında finans piyasalarında bir "cuma sendromu" başlayacak gibi görünüyor. Son iki haftadır cuma günleri finans piyasalarının ağzının tadı kaçıyor. Her hangi bir nedenle, döviz kurları ve faizler yükseliyor. Sanki, mini çalkantılar dönemine girmiş gibiyiz.
Piyasada oynaklıklar arttı. Bugünün küçük oynaklıkları yarının fırtına habercisi de olabilirler. Ama, bugünkü haliyle, mini oynaklıkların da dış açıkların makul düzeylere çekilmesi için bir ilaç olacağını ummak çok gerçekçi görünmemektedir. Bu konuya yarın gireceğim.
ARTIŞA DEVAM
Cuma günü ağustos ayına ait dış ticaret rakamları yayınlandı. İhracat küçümsenmeyecek düzeyde artıyor. Ama, aynı zamanda ithalat da artmaya devam ediyor. Çok da anormal olmayan bu gelişme şaşırtıcı olarak nitelendiriliyor. Üç aydır beklenen, ithalatın hızının kesilmesi bir türlü gerçekleşmiyor.
Aslında, dış ticaret açığı son üç aydır çok hafif de olsa bir azalma eğilimi içine girmiş görünüyor. Grafikten de görüldüğü gibi, aylık bazda üç aylık dış ticaret açığı haziran ayında 14.8 milyar dolar düzeyine ulaşarak rekor kırmıştı. Üç aylık dış ticaret açığı temmuz ayında 14.3 milyar dolara, ağustos ayında da 14.1 milyar dolara geriledi. Gerileme mevsimsel görünmüyor. Çünkü, bundan önceki yıllarda aynı dönemde üç aylık dış ticaret açığı artmaya devam ediyordu. Yine de, ağustos ayındaki üç aylık dış ticaret açığı geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 13.5 artmış görünüyor. Geçen yıl bu rakam yüzde 30 civarındaydı. Açığın eylül ayı ile birlikte yeniden artış eğilimine girmesi de şaşırtmamalıdır.
Kısacası, son üç aylık veriler dış ticaret açığındaki artışın hızının kesildiğini söylüyor. Ama, dış ticaret açığı artmaya devam ediyor. Artış hiç de küçümsenecek boyutlarda değil. Yıllık bazda dış ticaret açığı 50 milyar dolara gelmiş bulunuyor ve artmaya devam ediyor.
Ağustos ayında tüketim malları ithalatında geçen yılın aynı ayına göre çok az bir azalma görünüyor. Bu gelişmeyi hemen "iç talepte bir daralmanın yaşandığı biçiminde" yorumlamak en azından şimdilik çok doğru olmayacaktır. Benzer bir olguyu, hatta daha çarpıcı bir biçimde geçen yılın ocak ve mayıs aylarında da yaşamıştık. Halbuki, o dönemde iç talep artıyordu. Tüketim malı ithalatı geçici bir süre için artan vergilere tepki vermişti. Daha sonra artan vergilere de alışılmıştı. Dolayısıyla, tüketim malları ithalatındaki ağustos ayındaki çok küçük gerilemenin geçici olma olasılığı küçük değildir.
SIKIŞIYORUZ
Konunun korkutucu yanı ara malları ithalatındaki artıştır. Geçen kasım-ocak döneminde artışının yavaşladığı gözlediğimiz ara malları ithalatı son iki aydır yıllık bazda yüzde 22 civarında artmaya devam etmektedir. Ara malları ithalatındaki artış ihracattaki artışla uyumlu görünmektedir. İhracata yönelik üretimde ithal ara mallarının ağırlığının giderek arttığı çok açıktır.
Bir yandan ekonomik büyüme, diğer yandan ihracata yönelik üretimde ithal ara mal talebinin artması dış açıklar konusunda Türkiye ekonomisini sıkıştırmaktadır. İhracat yapısında bir günden diğerine radikal bir dönüşüm olmayacaktır. Ekonomik büyümenin dış açıkları makul düzeye çekecek bir eğilim içinde olduğu yönünde ise henüz bir işaret bulunmamaktadır.
akuarist
15-10-2006, 19:16
ihracat hakkında güzel bir makale . . .
http://www.geocities.com/ceteris_tr2/i_ozturk.doc
açık-pozisyon
16-10-2006, 15:58
keşke kriz çıksa...
akuarist
16-10-2006, 18:42
keşke kriz çıksa...
sebep???
açık-pozisyon
17-10-2006, 16:54
Neyin sebebi? Neden kriz çıkmasını mı istiyorum, neden kriz olabilir mi? Hangisi? Ben yine de ikisini birden açıklayayım :D
1- Sebebi siyasi, şimdi buraya açık açık yazarsam yine bir siyasi tartışmaya iktidar-muhalefet savaşına döner ya yazılar silinir ya topic kapanır. Daha adam gibi tartışmayı öğrenemedik biz... Yorumlarım hoşa gitmedi diye adamın biri beni "militan" vs gibi kelimelerle itham edebiliyor. Bu yüzden iyisi mi ilkinin sebebi kalsın böyle, keşke usd 2.5 YTL olsa, faiz %80-90 aralığına otursa, Kişi başı gelir 2.000 USD'nin altına inse, işsizlik %15'e fırlasa, hayat zehir olsa, keşke...
2- Bunun sebepleri ise tartışılır, neden kriz olabilir, neden, nedennnn... Hımm, bence sonbaharda ikinci dalga gelebilir, avrupa karamsarlığa düşebilir, irtica hortlayabilir, orhan pamuk nobel alabilir (ha o almıştı zaten :D), vakvaklar ürkebilir vs, vs... Ha bir de cari açık çok açılmış olabilir :D Kısacası bu ülkede "belli" zihniyetteki kan emiciler olduğu sürece kriz her an çıkabilir...
akuarist
17-10-2006, 17:46
Neyin sebebi? Neden kriz çıkmasını mı istiyorum, neden kriz olabilir mi? Hangisi? Ben yine de ikisini birden açıklayayım :D
1- Sebebi siyasi, şimdi buraya açık açık yazarsam yine bir siyasi tartışmaya iktidar-muhalefet savaşına döner ya yazılar silinir ya topic kapanır. Daha adam gibi tartışmayı öğrenemedik biz... Yorumlarım hoşa gitmedi diye adamın biri beni "militan" vs gibi kelimelerle itham edebiliyor. Bu yüzden iyisi mi ilkinin sebebi kalsın böyle, keşke usd 2.5 YTL olsa, faiz %80-90 aralığına otursa, Kişi başı gelir 2.000 USD'nin altına inse, işsizlik %15'e fırlasa, hayat zehir olsa, keşke...
2- Bunun sebepleri ise tartışılır, neden kriz olabilir, neden, nedennnn... Hımm, bence sonbaharda ikinci dalga gelebilir, avrupa karamsarlığa düşebilir, irtica hortlayabilir, orhan pamuk nobel alabilir (ha o almıştı zaten :D), vakvaklar ürkebilir vs, vs... Ha bir de cari açık çok açılmış olabilir :D Kısacası bu ülkede "belli" zihniyetteki kan emiciler olduğu sürece kriz her an çıkabilir...
ne tesadüf bende vatan haini ilan edilmiştim :gulen:
Neyin sebebi? Neden kriz çıkmasını mı istiyorum, neden kriz olabilir mi? Hangisi? Ben yine de ikisini birden açıklayayım :D
1- Sebebi siyasi, şimdi buraya açık açık yazarsam yine bir siyasi tartışmaya iktidar-muhalefet savaşına döner ya yazılar silinir ya topic kapanır. Daha adam gibi tartışmayı öğrenemedik biz... Yorumlarım hoşa gitmedi diye adamın biri beni "militan" vs gibi kelimelerle itham edebiliyor. Bu yüzden iyisi mi ilkinin sebebi kalsın böyle, keşke usd 2.5 YTL olsa, faiz %80-90 aralığına otursa, Kişi başı gelir 2.000 USD'nin altına inse, işsizlik %15'e fırlasa, hayat zehir olsa, keşke...
2- Bunun sebepleri ise tartışılır, neden kriz olabilir, neden, nedennnn... Hımm, bence sonbaharda ikinci dalga gelebilir, avrupa karamsarlığa düşebilir, irtica hortlayabilir, orhan pamuk nobel alabilir (ha o almıştı zaten :D), vakvaklar ürkebilir vs, vs... Ha bir de cari açık çok açılmış olabilir :D Kısacası bu ülkede "belli" zihniyetteki kan emiciler olduğu sürece kriz her an çıkabilir...
1994-1998-2001 yakın zamanda üç kriz sebepler hemen hemen aynı sadece tetikliyen olaylar birazcık farklı. Yok yok bu sefer ''yırttık abicim'' kriz- mıriz olmaz .... gönlüm bunu demek istiyor ama göstergeler ne yazık ki gönlümdekileri doğrulamıyor. Napalım ''doğru söyleyeni 9 köyden kovarlar'' biz Türklere mahsus gerçeği yansıtan ama bir o kadarda acayip atasözü işte.
observer
18-10-2006, 08:44
borsa camiasında çok sevilen hükümetin özelleştirme gelirleri suyunu çektikten sonra ve üzerine (Allah vermesin ama) bir de global resesyon binerse ne yapacağını merak ediyorum.
Ama bu şansla bu adamlar o günlerde kesin iktidarı bir başkasına devretmiş olurlar. Onlar da 'enkaz devraldık' derler ama kimseyi inandıramazlar. Bir sonraki erken seçimden itibaren Akp sonsuza kadar iktidarın sahibi olur :)...
açık-pozisyon
18-10-2006, 09:31
Sn. observer dediklerinize içten katılıyorum, bir cümleniz hariç; şimdi siyasi olacak ama :D "bu şansla bu adamlar" dediğiniz AKP zamanında, ikinci Irak savaşı, bununla birlikte 1 Mart tezkere vakası, petrol'ün 25 USD'den 75 USD'ye çıkması, El-Kaide İstanbul saldırıları, AB'nin Ermeni soykırımı maymunlukları, Ortadoğu Lübnan-İsrail krizi, AB'nin 301. madde maymunlukları gibi ülke iradesi dışında gelişen ve hükümeti-ülkeyi zorlayıcı olaylar vuku bulmuştur. Acaba bu olaylar karşısında AKP yerine başka bir hükümet olsaydı;
1- Daha başarılı bir duruş sergileyebilir miydi?
2- Evet ise bunun için nelerden taviz vermesi gerekirdi?
3- Hayır ise ülke şu anda hangi durumda olurdu?
Not olarak da şunu belirteyim, AKP'nin yukarıda saydığım konularda "başarılı" icraatlar gerçekleştirdiğini savunmuyorum, çünkü başarı göreceli bir kavramdır, bakış açınıza göre değişir. Sadece başka bir hükümet AKP'ye göre ne denli başarılı olabilirdi, soru işareti buradadır...
UNAKITAN:"CARI ACIGIN AZALTILMASIYLA ILGILI TEDBIRLER ALINACAK, BUNU GORECEKSINIZ"
Bunun altında yatan nedir?
demet üstün
19-10-2006, 16:15
cari açık nereye kadar sorun olmaz sorusu bence doğru bi soru değil
cari denge ekonomik göstergelerden biridir.
biz bi ekonomiye bakarken sadece cari dengeye değil, gdp, dış ticaret dengesi, döviz kuru, ücretler ve fiyatlar gibi diğer göstergelerde baz alınmalı.
tabi vakti zamanında 'bir ülkenin geliştiği yollarından anlaşılırdı. şimdi kimi ekonomistler diyoki bir ülkenin gelişme düzeyi o ülkenin cari dengesinden belli olur.
hal böyleyken bugün dünyanın 1 numaralı ekonomisi olan, en verimli iş gücünü elinde tutan ve bunun gibi bir çok en verimliye sahip olan amerikanın 838 milyar dolar lık cari açığını nasıl sorun olarak görmediğimizse diğer bir değişken olan döviz kuruyla açıklıyoruz; abd nin parası demek dünya parası demek, ülkeye çok fazla sıcak para giriyor ve açık kapanıyor gibi
Bana bu topicde dış ticaret açığı ile cari açık sanki karıştırılmış gibi geldi. veya ben yanlış anladım yada yanlış biliyorum, neyse...
Ne zaman sorun olur; sorun olabilme ihtimalini gündeme taşıyabilecek tek etken önümüzdeki seçimler olacaktır. Bu atmosfe girerken sıcak para, oluşabilecek en ufak bir krizle ülkeden kaçar ve türkiye likidite krizine düşer. Sanırım zor bir ihtimal olsa gerek. Hatta 30 yıllık tahvil ihraç edebildiğimize göre, cari açığın sorun çıkarması dahada zor.
Şimdi bakalım; Devlet ne yapıyor cari açığı kapatmak için?
_ Elde pazarlanacak bi sürü mal var, o da pazarlıyor, özelleştiriyor.
_ Reel faizleri yüksek tutuyor, dolayısıyla ülkeye sıcak para sokuyor.
_ Döviz ucuz, o da piyasadan döviz alıyor.
_ Koçlar gibi en ucuzundan dövizlede borçlanıyor.
Küçük yatırımcılarda ne yapıyor? Döviz düştü diye kaçıyor dövizden, aldığı paranın üstüne bide uzun vadeli olarak ucuzladı diye ev kredisi çekip ev alıyor.
Tüm bunlar piyasada döviz bolluğuna yol açıyormu? Döviz ucuzluyormu? Üstüne paramız değerleniyormu? Sanırım hepsine evet.
Devlet ne yapıyor; koçlar gibi tüm bu gelirlerle dengeyi kurmaya çalışıyor. Ama her şeye rağmen cari açık veriyor. Demekki bu normal bişey.
E peki herkezin anlayacağı bir dille söyleyecek olursak; Ne zaman sorun olacak bu cari açık?
Bakın yukarıdaki bold ile yazılmış maddelere.
Alın onların tersini. Yani özelleştirme kalmaz, sıcak para çıkar, aldığımız borçların ödemeleri gelir ve üstünede alamaz hale gelirsek. Merkezinde rezervleri yetmiyorsa. Aha işte yedik nanayı o zaman.
Bence sadece bu şıkları takip etmek yeter. Gerisi boş ve spekülasyondan başka bir durum oluşturmayacaktır. Boşuna gövde gösterisi yapmaya gerek yok.
Mesele cari açık vermemek değil, büyürken vermemektir. Konuyu dallandırmaya hiç gerek yok. Hatta sadece ÜRETİM yapabilmeyi becersek alayı boş.
İki kelimede ben etmek istedim.
Kalın sağlıcakla.
engindeniz
23-10-2006, 20:57
Bana bu topicde dış ticaret açığı ile cari açık sanki karıştırılmış gibi geldi. veya ben yanlış anladım yada yanlış biliyorum, neyse...
Ne zaman sorun olur; sorun olabilme ihtimalini gündeme taşıyabilecek tek etken önümüzdeki seçimler olacaktır. Bu atmosfe girerken sıcak para, oluşabilecek en ufak bir krizle ülkeden kaçar ve türkiye likidite krizine düşer. Sanırım zor bir ihtimal olsa gerek. Hatta 30 yıllık tahvil ihraç edebildiğimize göre, cari açığın sorun çıkarması dahada zor.
Şimdi bakalım; Devlet ne yapıyor cari açığı kapatmak için?
_ Elde pazarlanacak bi sürü mal var, o da pazarlıyor, özelleştiriyor.
_ Reel faizleri yüksek tutuyor, dolayısıyla ülkeye sıcak para sokuyor.
_ Döviz ucuz, o da piyasadan döviz alıyor.
_ Koçlar gibi en ucuzundan dövizlede borçlanıyor.
Küçük yatırımcılarda ne yapıyor? Döviz düştü diye kaçıyor dövizden, aldığı paranın üstüne bide uzun vadeli olarak ucuzladı diye ev kredisi çekip ev alıyor.
Tüm bunlar piyasada döviz bolluğuna yol açıyormu? Döviz ucuzluyormu? Üstüne paramız değerleniyormu? Sanırım hepsine evet.
Devlet ne yapıyor; koçlar gibi tüm bu gelirlerle dengeyi kurmaya çalışıyor. Ama her şeye rağmen cari açık veriyor. Demekki bu normal bişey.
E peki herkezin anlayacağı bir dille söyleyecek olursak; Ne zaman sorun olacak bu cari açık?
Bakın yukarıdaki bold ile yazılmış maddelere.
Alın onların tersini. Yani özelleştirme kalmaz, sıcak para çıkar, aldığımız borçların ödemeleri gelir ve üstünede alamaz hale gelirsek. Merkezinde rezervleri yetmiyorsa. Aha işte yedik nanayı o zaman.
Bence sadece bu şıkları takip etmek yeter. Gerisi boş ve spekülasyondan başka bir durum oluşturmayacaktır. Boşuna gövde gösterisi yapmaya gerek yok.
Mesele cari açık vermemek değil, büyürken vermemektir. Konuyu dallandırmaya hiç gerek yok. Hatta sadece ÜRETİM yapabilmeyi becersek alayı boş.
İki kelimede ben etmek istedim.
Kalın sağlıcakla.
---
Tebrikler Sn. ON4 dk...
:tamam:
engindeniz
23-10-2006, 21:16
Cari açık piyasanın sigortasıdır... Ama sigorta attığında piyasanın tepkisi nasıl oluru bilmek ve ona göre hareket etmeyi bilen karlı çıkar...
Piyasadan döviz alınıyorsa, enayi mi alsınlar... Hazırlık yapıyorlar... Sigortanın direncini arttırmak için alıyorlar... Topladıkları bu dövizi Şubat-2007 sonunda veya Mart-2007 ortalarında piyasaya yavaş yavaş sokacaklar... Kriz olmaması için...
Sıcak paranın kaçmaması için faizi bilerek yüksek tutuyorlar... 1 gecede faizleri yarıya indirdikleri bu ülkede ne kadar reel piyasa var... Varın siz algılayın...
Koçlar gibi borçlandıkları faizlerin durumu ortada... Ülkemiz dünyada borçlanan ülkeler arasında en yüksek borçlanma faizleri ile borçlanıyor...
Bu hükümetin başarısı gibi gösterilen özelleştirme bir gün kambur olacak bu ülkeye... Hepsi sıcak para bence... Sanayide uzun vadeli bir yatırım hiç yok bence... Hareketli para... Mali piyasalara giren para...
Sanayimizin 2 büyük lokomotifi sayılan ERDEMİR ve TÜPRAŞ özelleştirmesini yabancı alabildi mi? Yok... Bu özelleştirilen yerlerin kredi boçları için mali piyalara balıklama dalan yabancılar banka satın almakta yarış yaptılar... Mali piyasa özelleştirmesi krizin en büyük göstergesi...
Bakmayın otomotivde yapılan yatırımlara...Bunlar piyasanın fason üreticileri sayılır... Bu tip üretim tezgahlarını ülkeden söküp götürmek 2-3 yıl gibi değil 5-6 ay bile sürmeyebilir... Çin' de hem de 3-4 ayda ülkemizin en büyük yatırımlarını bile gözlerini kırpmadan yatırıma çevirebilirler... Ama Avrupa' ya uzak olduğu için istemiyorlar...
ABD' de faziler 6-7 arasına doğru hareket ediyor söylentileri bir çıksın bakın... Siz o zaman dünyada kriz çıkıyor söylentileri ile bu ülkede de kriz çıkarırlar...
AB ülkelerinde kararlı bir şekilde faizi yükseltmeme tutumu ABD' deki krizi yükseltmiyor... ABD' li bankerler EURO faizi bir yükseltsin diye apartta bekliyorlar... Hele hele 3-4 seviyelerine çıkartsınlar...Bakın o zaman kriz söylentilerini...
özelleştimelerin sonuna geldik gibi,(daha neler var satacak ki yani yüklü satılacaklar.)
Faizlerin yüksekliği devam ediyor...
Bol miktarda döviz var Merkezde ve sanaicilerde(kredi olarak) alıyorlar.
o zaman bence daha (özelleştirme zayıfladığı için)kırılgan bir hale geliyoruz.
Faiz ve sıcak para geçmiş yıllarda ki deneyimlilerde yeterli olmadı.Açığa düştü piyasa.Sıkıntıya girdik.
Bu durumda yani "nanay'a" daha yakınlaştık.
Ancak ben önümüzde ve şimdi "Politik"tercihlerin ağırlık kazanacağına inanıyorum.Politik tercih ve destekler seçimlere kadar devam etmesi gerek ama diğer yanda ekonomik tercihler de var.Hangisi ağırlık kazanacak? Evet önümüzde 2-3 ay iyiyyizde sonrasını sanırım bu 2-3 ayda ki sürec belirliyecek.
Cari açık nereye kadar problem olmaz şeklinde sorulmuş. Açık pozisyondakilerin korkularını, kabuslarını çok iyi anlıyorum.
Aslında cari açığın kendisi bir problem olduğunun göstergesidir. Bence bu problemin kaynağı 2002 sonundan itibaren Merkez Bankası'nın YTL'nin aşırı değerlenmesine seyirci kalmış olmasıdır. Yüksek reel faizlerin cazibesine kapılan sıcak para içeri hücum etmiş, döviz arzı ihtiyaçtan fazla artmış, döviz kurları düşmüş ve düşük seyretmiştir. Aramalı ithalatı, aramalı imalatından daha cazip olunca dış ticaret açığı patlamıştır. Bunu idame edebilmek için de dışarında yabancı sermaye enjekte edilmiştir ve o da cari açığı patlatmıştır.
Ancak bunun sürdürülebilir bir proses olduğunu düşünmük büyük saflık olur.
Cari açığımızı, yabancı sermaye ile yüzdürüyoruz. Bize borç veriyorlar. Özel sektörün açık pozisyonları, bankaların sendikasyon kredileri, hepsi yabancı kreditörlerin, başka bir deyişle sıcakçıların insafında. Musluk biraz kısılmaya başladı mı sahte cennet sona erecek. Mayıs-Haziran aylarında ön provasını izlediniz.
Ülke idaresinin bir başka döviz beklenti kaynağı da mevcut varlıklarımızın yabancılara satışı. Buna doğrudan yabancı sermaye girişi diyorlar ancak aslında olan biten el değiştirmedir. Sıfırdan kurulan fabrika yok denecek kadar azdır. Onu sat, bunu sat, nereye kadar? Her sene bir Telekom, bir Telsim, bir Cevahir İş Merkezi satabilecek miyiz?
Bu sahte cennetin biteceği şüphesiz. Kurlar düzelecek (fırlayacak), ikinci el bono faizi uçacak, tüm ülke ekonomisi kilitlenecek. Özel sektörümüz 100 milyar dolardan fazla açık pozisyonda. 1994'te oldu, 2001'de oldu, yine olacak.. Cari açıkla, YTL'yi aşırı değerlendirerek, ithalata dayalı büyüme modelinin sonu bizim gibi gelişmekte olan ülkelerde hep finansal erimedir. Ne zaman olacağını söyleyemem, ancak olacağı muhakkak.
Dip not: ABD cari açığı ile bizimkini lütfen kıyaslamayalım. Onlar cari açıklarını bastıkları kağıt parçaları ile finanse ediyorlar, biz ise borçlanıyoruz. Arada dağlar kadar fark var.
---
Ekonomimiz aslında çok kötü durumda.
Peki neden? Çözümü nedir?
Aklınızdan geçen bir çok sorunun cevabı burada > http://e-recep.blogspot.com
açık-pozisyon
27-10-2006, 10:38
Evet, evet kriz olacak, patlayacak herşey, biz de rahatlayacaz. Aaaa, ne canım bu böyle her dakka diken üstü, her dakka sitres, yeter... Olsun, olsun, kriz olsun, hatta bence karlı bir Ocak akşamı olsun, kestane patlatırken :D Ama olsun diyince de olmuyor ki bu meret... Sahi, ne yapmak lazım kriz çıkarmak için?
Birşey yapmanıza gerek yok. Reel faizleri yüksek, kurları düşük tutun yeter. O kendiliğinden gelir zaten.
---
Ekonomimiz aslında çok kötü durumda.
Peki neden? Çözümü nedir?
Aklınızdan geçen bir çok sorunun cevabı burada > http://e-recep.blogspot.com
topiğin başlığı "Cari açık nereye kadar problem olmaz?" 2006 yılı Ocak-Eylül döneminde, 61 milyar 141 milyon dolarlık ihracata karşılık, 100 milyar 794 milyon dolarlık ithalat yapılmış.Yani cari açık 40 milyar dolara koşuyor. 50 milyar dolar olursa belkii problem olmaya başlar :gulen: :dolar:
açık-pozisyon
27-10-2006, 15:03
Birşey yapmanıza gerek yok. Reel faizleri yüksek, kurları düşük tutun yeter. O kendiliğinden gelir zaten.
Ne krizmiş kardeşim, o dediğiniz şartlar 4 seneden beri var, bir türlü gelmedi... Demek ki kendiliğinden gelmiyor, birşeyler yapmak lazım :rolleyes: Ne acaba? Aslında benim birkaç tahminim var amma biraz daha bekleyeceğim. Şu kriz çıkmazsa biz de lambadan cini çıkartırız...
Uzun sürmüş olmasının iki nedeni var :
1-2002 yılından beri süregelen global likidite bolluğu. Yani eskiye nazaran çok bol sıcak para...
2-AKP hükümetinin IMF ve AB çıpalarına ciddi yaklaşımı ve istenenleri yerine getirme çabası. Yani sıcakçıya bol güven...
---
Ekonomimiz aslında çok kötü durumda.
Peki neden? Çözümü nedir?
Aklınızdan geçen bir çok sorunun cevabı burada > http://e-recep.blogspot.com
sayın e-recep
sıcakçıya bolca güven ama benim anlamadığım bu yabancı fonlar 1,6-1,7 li dolar seviyelrinden değilde 1,45 seviyesinden dolar bozmaları ve faiz borsa gibi enstrümanlara geçmeleri ? Bu biraz riskli değil mi ? :düsün:
sayın e-recep
sıcakçıya bolca güven ama benim anlamadığım bu yabancı fonlar 1,6-1,7 li dolar seviyelrinden değilde 1,45 seviyesinden dolar bozmaları ve faiz borsa gibi enstrümanlara geçmeleri ? Bu biraz riskli değil mi ? :düsün:
Risk ve getiri hesaplarını bilemem. Milyonlarca dolarlık bilgisayar programlarının komplike formüllere dayanarak verdiği kararlar bunlar. Zaten hesapları ilelebet kalmak değil, herkes çıkmadan hemen önce çıkmak... Ayrıca fonlar oynadıkları paraların kaçta kaçını buraya sokuyorlar acaba? Onların oyun alanı tüm dünya. Kastettiğim, hükümetimizin AB ve IMF çıpalarına sadık kalarak o formüldeki bir takım parametreleri kuvvetlendirmiş olması. Yoksa formül değişmiş filan değil. Ecevit zamanında 'devletin başında kavga var' diyerek, o parametreleri son derece zayıflatmıştı, haliyle hesaplar değişmiş ve çıkış sertleşmişti.
---
Ekonomimiz aslında çok kötü durumda.
Peki neden? Çözümü nedir?
Aklınızdan geçen bir çok sorunun cevabı burada > http://e-recep.blogspot.com
sayın e-recep
sıcakçıya bolca güven ama benim anlamadığım bu yabancı fonlar 1,6-1,7 li dolar seviyelrinden değilde 1,45 seviyesinden dolar bozmaları ve faiz borsa gibi enstrümanlara geçmeleri ? Bu biraz riskli değil mi ? :düsün:
sayın figo;
Senin dediğin ilk dalgaydı yani bir takım sıcak para 1,6-1,7 aralığından tası tarağı toplayıp çıktı geriye daha cesurlar kaldı.Şimdi o çıkanlardan bir kısmı yüksek tl cazibesine kapılıp geri dönüyorlar ve cesurlarla birlikte yeni bir trend başlatıyorlar.Ne demişler ''dün dündür bugün bugündür.'' Bence kaçarı yok muhakak ama muhakkak ikinci bir dalga gelecek ama ne zaman?...
sayın e-recep
sıcakçıya bolca güven ama benim anlamadığım bu yabancı fonlar 1,6-1,7 li dolar seviyelrinden değilde 1,45 seviyesinden dolar bozmaları ve faiz borsa gibi enstrümanlara geçmeleri ? Bu biraz riskli değil mi ? :düsün:
Salih Neftçi'nin bir cevabı var :
"Yabancılara bakın... Türkiye veya Brezilya’daki özel siyasi gelişmeleri dikkate bile almadan, bütün emerging piyasaları aynı sepete koyup bir portföy oluşturarak yatırım kararı veriyorlar. Brezilya’da faizler yüzde 13 civarında. Türkiye’de yüzde 20’nin üzerinde nominal bir getiri elde ediliyor.
Kritik nokta işte burada...
İçinde bulunduğumuz koşullar o kadar olumlu ki... Türkiye’de faizleri Brezilya seviyesine doğru çekin örneğin 400 baz puanı düşürün... Bu koşullarda yatırımcılar dönüp Türkiye kağıtlarından çıkmaz. Daha önce ne karar veriliyorsa yine aynı karar verilir. Yatırımcı yine Brezilya benzeri ülkeler ve Türkiye’den aynı portföyü oluşturur.
Diğer bir deyimle şu anda yüzde 20 civarında olan bono faizlerinin şimdi içine girmekte olduğumuz dünya koşullarında bu seviyede kalması tümüyle gereksizdir.
Faizler hızla indirilebilir.
Ve indirilmelidir."
http://www.stargazete.com/index.asp?haberID=102955
--
Ekonomimiz aslında çok kötü durumda.
Peki neden? Çözümü nedir?
Aklınızdan geçen bir çok sorunun cevabı burada > http://e-recep.blogspot.com
13/08/08 gösterge tahvil blşk faizi 23,50' leri görmüştü şimdi aynı tahvil pzts vadeli 20,58 seviyelerinde. Zaten şu anda gördüğü max.den 3 puanlık faizi düşmüş durumda.
rafetkarkas
28-10-2006, 15:10
recep bey katılıyorum, faizler su an olumlu hava varken indirilebilir fakat tahmin edersinizki bu yine o kadar kolay olmaz ve bi sıkıntıda suc hukumete biner, hele secimlere 1 sene kalmısken sence yaparlarmı?. O kadar cesur bir hukumetimiz oldugunu sanmıyorum..Tahminimce Turk milletine bir gunah kecisi lazım boyle butun pislik gozuken isleri yapacak bir hukumet, butun guzel ısleri yapacak ve sonra yerin dibine sokacaz onu sonra hazıra konanlar tekrar gelebilir basa.Tabi bu arada gozumuz acılırsa zor gelir ya neyse... Saygılar iyi çalışma olmuş.
recep bey katılıyorum, faizler su an olumlu hava varken indirilebilir fakat tahmin edersinizki bu yine o kadar kolay olmaz ve bi sıkıntıda suc hukumete biner, hele secimlere 1 sene kalmısken sence yaparlarmı?. O kadar cesur bir hukumetimiz oldugunu sanmıyorum..Tahminimce Turk milletine bir gunah kecisi lazım boyle butun pislik gozuken isleri yapacak bir hukumet, butun guzel ısleri yapacak ve sonra yerin dibine sokacaz onu sonra hazıra konanlar tekrar gelebilir basa.Tabi bu arada gozumuz acılırsa zor gelir ya neyse... Saygılar iyi çalışma olmuş.
Sayın rafetkarkas,
Teşekkür ederim, çok naziksiniz.
Size katılıyorum, bu hükümetten kesinlikle böyle bir beklentim yok. AB ve IMF çıpalarına hayretler verecek kadar sıkı sarıldılar. 'Yükse faiz - düşük kur' sisteminin gelmiş geçmiş en ateşli savunucusu ve uygulayıcısı oldular. Tayin etmiş oldukları Merkez Bankası Başkanı, sağolsun, Süreyya Serdengeçti'yi aratmıyor. Umutlar artık başka bahara kaldı.
Peki kim düzeltecek bu gidişi? Kim elini bu taşın altına sokacak? Kim yabancı sermayeyi ve milyarlarca dolarlık sıcak para baronlarını karşısına alacak? Kim IMF'ye, Dünya Bankası'na kafa tutacak? Kim açık pozisyonda ölümü bekleyen özel sektörü bataklıktan çekip çıkaracak?
Muhalefet kanadında böyle bir lider göremiyorum. Ya siz?
--
Ekonomimiz aslında çok kötü durumda.
Peki neden? Çözümü nedir?
Aklınızdan geçen bir çok sorunun cevabı burada > http://e-recep.blogspot.com
demet üstün
25-11-2006, 10:35
cari açık hususunda sayın başbakanımız benim bir kaç hafta önce söylediklerimi adeta doğrularcasına bir açıklama yapmış
25 kasım hürriyet gazetesinin 9. sayfasındaki açıklamada diyor ki:
' dünyanın en gelişmiş ülkelerinde mesela amerikada cari açık korkunç noktada. biz bu noktada onlardan çok çok iyiyiz. borç noktasındada amerikanın durumu kötü. şu anda amerikanın borcu 900 milyar dolar. japonya aynı felaketi yaşıyor. biim cari açık noktasında sıkıntımız yok değil, var, ama endişemiz korkumuz yok. niye yok? cari açık noktasında bu sıkıntıyı yaşarken turizmde bir trendimiz var. cari açığın ciddi bir kısmını turizm geliri ile kapatabiliyoruz. cari açıkta en büyük sıkıntı akaryakıt, doğalgaz fiyatlarındaki yükselişte. bizim burada yaptığımız bazı çalışmalar var....'
şeklinde bir açıklama.
'bu ara IMF ile de konuştuk. türkiyedeki cari açığın tehlike sinyali olmadığını onlarda söylediler. çünkü konuyu dengeleyen şu anda dinamik unsurlarımız var'
çünkü konuyu dengeleyen şu anda dinamik unsurlarımız var'
"şu an problem yok", yarın?
selamlar
demet üstün
25-11-2006, 21:20
ona bakarsanız yarın kafanıza saksı düşüp ölmeyeceğinizi kim garantileyebilir
ekonomi durağan bir yapı değildir ki bu sizin söylediğiniz kusura bakmayın ama muhalefet olacak bişey söyliyim de ne olursa olsun havasında bir cümle olmuş cımbızla seçilmiş bu eleştirinizi gerçekten çok takdir ediyorum
ekonomi demek sorunlarla uğraşmak demektir ekonomi demek komplo teorileri üretebilmek demektir katkılarınızdan ötürü çok teşekkür ederim sizin gibi insanlar var olduğu sürece çözümlerden çok 'sanal' sorunlar ortaya çıkar elbet
"Türkiye'nin son üç yıldır uyguladığı ekonomik modelin özeti şudur: Kuru ve dolayısıyla ithalatı ucuz tutmak, ithalatın ucuzluğu sayesinde yüksek büyüme oranı yakalamak, düşük kur ve ucuz ithalat sayesinde enflasyonu indirmek, reel faizin yüksek kalmasına göz yumarak yabancı kaynak girişini sağlamak ve bu yabancı kaynak girişi sayesinde düşük kurun sürekli artırdığı cari açığı finanse etmek..."
Mahfi Eğilmez, 16/11/2006 @ http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=204689
Dolayısıyla cari açığın finanse edilebilmesi ve mevcut yapının -ki bence son derece sağlıksızdır- devamı için faizin indirilmesi mümkün değildir. Yabancı tasarrufunu ithal edebilmek için bu faizi malesef vermek zorundasınız. Bu durum hem ülkeyi dışsal şoklara son derece açık hale getirir, hem de dış siyaset açısından bizi çok bağlar.
Ben ekonomideki bu son durumu şöyle özetliyorum:
Lösemi hastasına kemoterapi ilacı vermek ve tedavi etmeye çalışmak yerine devamlı dışardan kan veriliyor. Sonuçta hastanın yanakları al al oluyor ve dışardan görenler ne kadar sağlıklı diyorlar... Ama nereye kadar di mi.. :hayır:
Sayın Golfer,
Aynen öyle. Çok güzel özetlemişsiniz.
Demet Üstün hanımefendi,
Önce cari açık verilir sonra bunun finansmanı aranır diye birşey yoktur. Dış ticaret açığı yabancılar tarafından döviz ile finanse edilirse cari açık oluşur.
Cari açık problemin kendisi değil, problem olduğunun göstergesidir.
Cari açık, tasarruf açığıdır.
Ülkemizde cari açık yolunun sonu sert kur düzeltmesidir. Onun için cari açığa "sorun" adı veriliyor. Bunu geciktirmek için ülkeye döviz girişi şart. Döviz girmesi için yabancılara devamlı el açmamız, Türkiye'yi olduğundan güzel göstermemiz, kırmızı çizgilerimizi morartmamız, elimize ne geçerse yabancılara satmamız, onlara dünyanın en yüksek faizini vermemiz gerekiyor.
ABD'nin cari açığı ile bizimkinin alakası yok. Onların parası dünya rezervi. Benzetme geçersiz.
---
Ekonomimiz aslında çok kötü durumda.
Peki neden? Çözümü nedir?
Aklınızdan geçen bir çok sorunun cevabı burada > http://e-recep.blogspot.com
demet üstün
27-11-2006, 19:22
''Önce cari açık verilir sonra bunun finansmanı aranır diye birşey''
dediğimi hatırlamıyorum
yukarda ne yazdığım gaayet açık
cocochanel
27-11-2006, 19:37
''Önce cari açık verilir sonra bunun finansmanı aranır diye birşey''
dediğimi hatırlamıyorum
yukarda ne yazdığım gaayet açık
Sayın Demet hanım,
Fikirlerinize bir ekonomist olarak aynen katılıyorum. Acaba yapılan muhalefet hanım olduğunuz için mi? Erkeklere sormak lazım.
ona bakarsanız yarın kafanıza saksı düşüp ölmeyeceğinizi kim garantileyebilir
ekonomi durağan bir yapı değildir ki bu sizin söylediğiniz kusura bakmayın ama muhalefet olacak bişey söyliyim de ne olursa olsun havasında bir cümle olmuş cımbızla seçilmiş bu eleştirinizi gerçekten çok takdir ediyorum
ekonomi demek sorunlarla uğraşmak demektir ekonomi demek komplo teorileri üretebilmek demektir katkılarınızdan ötürü çok teşekkür ederim sizin gibi insanlar var olduğu sürece çözümlerden çok 'sanal' sorunlar ortaya çıkar elbet
sayın demet üstün;
Amacım muhalefet etmek değildi elbette, sadece Türkiye' de ekonomiyi yöneten, 65 milyon insanın geleceğini ilgilendiren konularda karar verme yetkisini kullanan siyasi otoritelerin yaklaşımını özetleyen bir cümleyi alıntı yaptım.
Ekonomik durumun durağan değil stabil olması beklenir, Türkiye de bunu görebiliyormusunuz?
Olsun ben sanal da olsa soruna parmak basayım, okuyan akademisyenler çözüm üretsin...
Yarın benim kafama düşecek saksı sadece beni ve ailemi etkiler, 4 kişi! Ancak Türkiye üzerine verilen kararların etkisi (iyi veya kötü) bu kadar sığ kalmaz...
Mukayese edilen ülkeler ise şaşırtıcı US ve Japonya...
selamlar
WeWillRise
27-11-2006, 22:30
tanıdığım biri faize para alıyordu tefecilerden, aylık 15% gibi inanılmaz yüksek faizle , bir iki yılda 1 liralık borcu 10 lira oldu, sonunda parayı çıkaramayanlardan biri adamı vurmuş..
Sayın Demet hanım,
Fikirlerinize bir ekonomist olarak aynen katılıyorum. Acaba yapılan muhalefet hanım olduğunuz için mi? Erkeklere sormak lazım.
Yok, artık, daha neler. Siz de lütfedip cari açık hakkında yukarıdakilere benzer bir iki inci dökün de, bakın bakalım ne diyorum.
---
Ekonomimiz aslında çok kötü durumda.
Peki neden? Çözümü nedir?
Aklınızdan geçen bir çok sorunun cevabı burada > http://e-recep.blogspot.com
demet üstün: ekonomi durağan bir yapı değildir ki bu sizin söylediğiniz kusura bakmayın ama muhalefet olacak bişey söyliyim de ne olursa olsun havasında bir cümle olmuş cımbızla seçilmiş bu eleştirinizi gerçekten çok takdir ediyorum.
Ekonomik durumun durağan değil stabil olması beklenir, Türkiye de bunu görebiliyormusunuz?
Çok güzel bir cevap olmuş. Tüm ekonomimiz 'sıcak para' üzerinde oturduğu için stabiliteden bahsetmemiz imkansız.
---
Ekonomimiz aslında çok kötü durumda.
Peki neden? Çözümü nedir?
Aklınızdan geçen bir çok sorunun cevabı burada > http://e-recep.blogspot.com
Bu hükümet ve IMF sicak para ile finanse edilen cari işlemler açığı üzerine bir program oturtmuş ve yabancılar piyasadan ciddi ciddi çıkış yapıncaya kadar bu böle devam edecektir.
rafetkarkas
28-11-2006, 01:16
recep bey çalışmalarınızdan dolayı sizi kutluyorum(blogunuz),
sizin bilginizden dolayı soruyorum; Acaba Özelleştirme senaryoları hiç olmasaydı yani ozellestirme politakamız hiç olmasaydı(son 2-3 senede artan ozellestirmeleri kastediyorum). Cari Açık şu an bize ne gibi bir sorun olarak çıkardı, Malum sizin rakamlarla aranız iyi gozukuyor, Hep merak ettiğim bir sorudur bu eğer son donemdeki buyuk ozelleştirmeler olmasaydı cari açık tehditi şu an için ne kadar tehlikeli olurdu?:düsün:
recep bey çalışmalarınızdan dolayı sizi kutluyorum(blogunuz),
sizin bilginizden dolayı soruyorum; Acaba Özelleştirme senaryoları hiç olmasaydı yani ozellestirme politakamız hiç olmasaydı(son 2-3 senede artan ozellestirmeleri kastediyorum). Cari Açık şu an bize ne gibi bir sorun olarak çıkardı, Malum sizin rakamlarla aranız iyi gozukuyor, Hep merak ettiğim bir sorudur bu eğer son donemdeki buyuk ozelleştirmeler olmasaydı cari açık tehditi şu an için ne kadar tehlikeli olurdu?:düsün:
Teşekkür ederim, Rafet Bey.
Özelleştirmeler, aslında büyük planın bir parçası. Seneler boyunca yöneticiler, seçilmişler, atanmışlar, idareciler bir "global güç" tarafından yolsuzluk, rüşvet ve verimsizliğe itiliyor; kamu kurumları, kimsenin inkar edemeyeceği derecede, köhneleşiyorlar. Asıl sahipleri olan halkın öfke odağı haline geliyorlar. Bunları "tek parça haline" satıp kurtulmanın en iyi çare olduğuna inandırılıyorlar. Bu fikirler uzun yıllar içinde beyinlere kazınıyor.
Şimdi gelelim işin parasal boyutuna. Kamu işletmelerini zarara iten "güç", hükümete de "cari açıkla büyüme" modelini empoze ediyor. Bu "güç" Merkez Bankamızı da kontrol altında tutarak, uzun seneler boyunca "yüksek faiz-düşük kur" modelini uygulatıyor. Neticede tüm ülke ekonomisi "sıcak para" desteği ile ayakta durur hale geliyor. Ülkenin yere yapışmaması için, sıcak paranın çıkmaması gerekiyor. Bunun için "dünyanın en yüksek faizi" veriliyor.
Ancak bu da yeterli olmuyor.
Döviz arzının yüksek seyretmesi şart. Bunun için döviz girişine ihtiyaç var.
Şimdi iki öğeyi birleştirelim.
1-Satalım kurtulalım denen kamu işletmeleri
2-Döviz girişi ihtiyacı.
Denklemin sonucu = Özelleştirme yolu ile yabancıya satış. IMF ve Dünya Bankasını idare eden "güc"ün asıl hedefi.
Şimdi sizin sorunuza cevap vermek daha kolay oldu.
Özelleştirme serisi olmasaydı, döviz arzı bu kadar yüksek olmayacak, döviz kurları çok daha yüksek seviyelerde oluşacaktı. Kamu borçları yine patlayacak, faizler fırlayacak, enflasyon hedeflemesi iyice sapıtacaktı. Döviz borcuna girmiş şirketler yükselmiş olan kurların etkisi ile sarsılacaklardı.
Özelleştirmeler ile bu "sarsıntı" sadece geciktiriliyor. Satacak birşey kalmayınca veya faizler artık daha fazla arttırılamayacak hale gelince (halkın yeter demesi ile) yukarıda saydıklarım yine olacak.
---
Ekonomimiz aslında çok kötü durumda.
Peki neden? Çözümü nedir?
Aklınızdan geçen bir çok sorunun cevabı burada > http://e-recep.blogspot.com
Koç Finansal Hizmetler Başekonomisti Cevdet Akçay, vergiyi tabana yaymamış bir Türkiye`ye yabancı sermayenin ikinci dalgasının gelmeyeceğini, bu ikinci dalganın gelmemesi halinde de cari açığın ciddi problem olacağını söyledi. Akçay, cari açığın bile vergi reformuyla büyük ilgisi olduğuna dikkat çekerek, şunları kaydetti: `Türkiye eğer vergi düzenini adam gibi oturtamazsa, orta uzun vadede cari açıkla ilgili hiçbir şey yapamaz. Vergi reformunu düzeltmemiş, vergiyi tabana yaymamış, vergi oranlarının düşürülmediği Türkiye`ye yabancı sermayenin ikinci dalgası gelmez. İkinci dalga gelmezse de cari açık ciddi problem olur.`` Türkiye`de orta uzun vadede önlemlerin hep göz ardı edildiğini ifade eden Akçay, sorunlar kısa vadede düzeltilmek isteniyorsa, orta uzun vadeyle ilgili doğru kararların alınıp buna göre sinyaller verilmesi gerektiğini vurguladı. Şu anda bu yönde bazı şeylerin yapılmaya çalışıldığını, ancak bunun yeterli olmadığını savunan Akçay, `Özellikle vergi reformu tarafında çok kuvvetli, çok sağlam gitmek lazım. Vergi tabanını yaymak bence oy kaybettiren değil, oy kazandıran bir şey`` diye konuştu. Akçay, Türkiye`nin artık rakamlarla ilgili pek problemi kalmadığını, ancak rakamların kalitesinin, mali gelirlerin kalitesinin hala çok düşük olduğunu söyledi. VERGİ ADALETSİZLİĞİ
Vergi gelirlerinin yapısının da çok kötü olduğuna dikkat çeken Akçay, `Vergi adaletsizliği diz boyu. Bunların hepsi yabancı yatırımcıları çok fena bezdiren şeyler. Yabancı yatırım, böyle bir ortama gelmez. Servis sektörlerine gelir, hazır zaten... Ama Çorum`a, Tokat`a gelip fabrika kurup mal üretmesi çok zor. Yerinden yatırımın gelmesi için reform sürecinin tamamlanması lazım`` görüşünü dile getirdi.
Yükselen GüNeŞ
10-09-2008, 02:27
yawww bunlarında işi vergiden indiregandi yapmak!
walla bu dolar böyle giderse yedik aywayı!!!
heee tersi de olsa yedik aywayı !!!
yani her durumda yedik aywayı!!!
japonların zamanında kendi içinde düştükleri makro ekonomi kitaplarında ders olarak anlatılan durum gibi bir durum içindeyiz...
Yükselen GüNeŞ
10-09-2008, 02:28
ama bu iş en çok enerji şirketlerine yarıyor... 2008 insani olmayan karlar açıklayacaklar...
demet üstün
19-11-2008, 20:45
Özelleştirmeler, aslında büyük planın bir parçası. Seneler boyunca yöneticiler, seçilmişler, atanmışlar, idareciler bir "global güç" tarafından yolsuzluk, rüşvet ve verimsizliğe itiliyor; kamu kurumları, kimsenin inkar edemeyeceği derecede, köhneleşiyorlar. Asıl sahipleri olan halkın öfke odağı haline geliyorlar. Bunları "tek parça haline" satıp kurtulmanın en iyi çare olduğuna inandırılıyorlar. Bu fikirler uzun yıllar içinde beyinlere kazınıyor.
Şimdi gelelim işin parasal boyutuna. Kamu işletmelerini zarara iten "güç", hükümete de "cari açıkla büyüme" modelini empoze ediyor. Bu "güç" Merkez Bankamızı da kontrol altında tutarak, uzun seneler boyunca "yüksek faiz-düşük kur" modelini uygulatıyor. Neticede tüm ülke ekonomisi "sıcak para" desteği ile ayakta durur hale geliyor. Ülkenin yere yapışmaması için, sıcak paranın çıkmaması gerekiyor. Bunun için "dünyanın en yüksek faizi" veriliyor.
Ancak bu da yeterli olmuyor.
Döviz arzının yüksek seyretmesi şart. Bunun için döviz girişine ihtiyaç var.
Şimdi iki öğeyi birleştirelim.
1-Satalım kurtulalım denen kamu işletmeleri
2-Döviz girişi ihtiyacı.
Denklemin sonucu = Özelleştirme yolu ile yabancıya satış. IMF ve Dünya Bankasını idare eden "güc"ün asıl hedefi.
Şimdi sizin sorunuza cevap vermek daha kolay oldu.
Özelleştirme serisi olmasaydı, döviz arzı bu kadar yüksek olmayacak, döviz kurları çok daha yüksek seviyelerde oluşacaktı. Kamu borçları yine patlayacak, faizler fırlayacak, enflasyon hedeflemesi iyice sapıtacaktı. Döviz borcuna girmiş şirketler yükselmiş olan kurların etkisi ile sarsılacaklardı.
Özelleştirmeler ile bu "sarsıntı" sadece geciktiriliyor. Satacak birşey kalmayınca veya faizler artık daha fazla arttırılamayacak hale gelince (halkın yeter demesi ile) yukarıda saydıklarım yine olacak.
özelleştirme yoluyla yabancı para girişine karşı mısınız?
fakat başka ne yolla olabilir?
ya turizm yoluyla olacak, ya çin'in başardığı outsourcing yoluyla veya finansal piyasalar yoluyla ki en ufak bir kıvılcımda s&p kredi notumuzu düşürüyor. yapılabilecek en acil yöntem özelleştirmeydi
cari açık olacak ithalatımız ihracatımızdan fazla olduğu sürece cari açık vereceğiz ne yazık ki
Bu holdinglerde basekonomist, zirtekonomist, zartekonomist gibi sifatlarla calisan manüplatörler bende mide birakmadilar.
[QUOTE=slck;2593161]Koç Finansal Hizmetler Başekonomisti Cevdet Akçay, vergiyi tabana yaymamış bir Türkiye`ye yabancı sermayenin ikinci dalgasının gelmeyeceğini, bu ikinci dalganın gelmemesi halinde de cari açığın ciddi problem olacağını söyledi. Akçay, cari açığın bile vergi reformuyla büyük ilgisi olduğuna dikkat çekerek, şunları kaydetti: `Türkiye eğer vergi düzenini adam gibi oturtamazsa, orta uzun vadede cari açıkla ilgili hiçbir şey yapamaz. Vergi reformunu düzeltmemiş, vergiyi tabana yaymamış, vergi oranlarının düşürülmediği Türkiye`ye yabancı sermayenin ikinci dalgası gelmez. İkinci dalga gelmezse de cari açık ciddi problem olur.`` Türkiye`de orta uzun vadede önlemlerin hep göz ardı edildiğini ifade eden Akçay, sorunlar kısa vadede düzeltilmek isteniyorsa, orta uzun vadeyle ilgili doğru kararların alınıp buna göre sinyaller verilmesi gerektiğini vurguladı. Şu anda bu yönde bazı şeylerin yapılmaya çalışıldığını, ancak bunun yeterli olmadığını savunan Akçay, `Özellikle vergi reformu tarafında çok kuvvetli, çok sağlam gitmek lazım. Vergi tabanını yaymak bence oy kaybettiren değil, oy kazandıran bir şey`` diye konuştu. QUOTE]
Powered by vBulletin® Version 4.2.3 Copyright © 2018 vBulletin Solutions, Inc. All rights reserved.